Ren ve Mosel Nehri - Gemi ile Seyahat - Koblenz (10. Bölüm)

Koblenz, Almanya’daki nehirlerin kraliçesi olarak adlandırılan bir yerleşim. Çünkü Mosel Nehri’nin Ren Nehri’ne döküldüğü noktada yer alıyor. Bu özelliğinden dolayı buraya “Deutsches Eck” yani “Alman Köşesi” lakabını takmışlar. Koblenz, Fransızca Coblence kelimesinden geliyor. Türkçe anlamı ise “kavşak.” İşte tam bu kavşak, kesişim noktasında Alman Milliyetçiliği’ni net olarak görebiliyorsunuz.

Almanya’nın Rheinland – Rfalz eyaletinde ve Bonn’un 60 km güneyinde yer alan Koblenz, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. 
Almanya’nın en güzel ve en eski şehirlerinden biri olan Koblenz’de tarihi 2000 sene öncesine ulaşan kiliseler, saraylar, eski aristokrat malikâneleri ve gösterişli konaklar yer alıyor. 1992 yılında kent 2000. kuruluş yıldönümünü kutlamış.
 
2000 yılı aşkın tarihe sahip olan kentin nüfusu ise sadece 115.000 kişi. Kentteki işsizlik oranı % 10,4. Yaşayan yabancı oranı ise % 9,1.
 
Nehir gemimiz Koblenz’e yaklaşırken verdi sinyalleri aslında bu güzel kent. Manzaralar bir harika. İnsanın bakmaktan asla usanmayacağı türden…
 
Gemimiz yanaşıp kente ayak bastıktan sonra ilk olarak Alman Köşesi olarak tabir edilen noktaya doğru yürümeye başladık.

Mosel Nehri kenarında Koblenz’in en eski köprüsü olan Balduinbrücke (Balduin Köprüsü) yer alıyor. Bu köprü 2. Dünya Savaşı’nda geri çekilen Alman askerleri tarafından yıkılmış, ardından yeniden inşa edilmiş. Yerel halk bu köprüye “Eski Moselle Köprüsü” diyor.

Ren ve Mosel nehirlerinin birleşme noktası aynı bir gemi burnuna benziyor. Bu burunda eşit aralıklarla Almanya’nın eyalet bayrakları asılmış.

Tam burunda 1. Wilheim’in at üzerinde oldukça görkemli bir heykeli var. İki nehre de hâkim bir şekilde duruyor.

1893-1897 yılları arasında inşa edilmiş olan bu anıt 14 metre yükseklikte ve 23 metrelik bir kaidenin üzerinde duruyor. Heykelin bulunduğu anıta çıkabiliyorsunuz.

Burundan Ren Nehri’nin karşı kıyısına baktığımızda Ehrenbreit-Stein’i görüyoruz. Burası oldukça görkemli bir kale.

İstenirse bu kaleye teleferik ile de ulaşmak mümkün. Teleferik biniş noktası ise burundan Ren Nehri yönünde 250-300 metre uzaklıkta.

Bu burun boyunca yürümek oldukça keyifli. Hatta Ren Nehri tarafında 3-4 kilometre devam eden bu yol Koblenz’in meşhur yürüyüş yolu olarak geçiyor. Solunuzda nehir ve karşı yakadaki Ehrenbreit Kalesi, sağınızda balkonundan çiçekler sarkan şirin evler, oteller ve kafeler…

Biraz daha devam ettiğimizde sağ tarafta bir blok halinde uzanmış olan görkemli bir yapı ile karşılaşıyoruz. Burası Prusya döneminde hükümet binası olarak inşa edilmiş. Regierungsgebaude olarak adlandırılan binanın uzunluğu 158 metre. Bu bina günümüzde kamu binası olarak hizmet veriyor.

Tarihi hükümet binasını da gördükten sonra ara sokaklara giriyoruz. Aslında üçgenin bir ucundan diğerine geçeceğiz. Ren kıyısından ayrılıyor ve rotamızı Mosel kıyısına doğru çeviriyoruz.
 
Bir de bu bölgede Ludwig Müzesi’ni de gezebilirsiniz. Müze içerisinde Ludwig’in koleksiyonu ve sergilere ayrılmış bir bölüm mevcut.
 
Buradaki ara sokaklarda çok çeşitli hediyelik eşya dükkânları da yerini almış.

Biz gittiğimizde daha sabah erken saatler olduğundan etrafta çok sayıda kafe ve restoran olmasına rağmen henüz hareketlenmemişti.

Ardından Görresplatz’a ulaşıyoruz. İlk yerleşimin Romanlar tarafından yapıldığı bu meydanın çok sayıda ismi var. Görres Square, Large Square, Parade Square bunlardan sadece birkaçı… Görres ismi ünlü bir tarihçi ve şair olan Josef Görres’ten gelmektedir. Burası alan olarak Koblenz’in en geniş meydanlarından biri olduğundan halk arasında “büyük meydan” olarak anılır.
 
Bölge Fransızların hâkimiyetinde olduğu 18. yüzyılın sonlarında bu meydana “Place Verte" denilmiş. 19. yüzyılın sonlarında ise Koblenz’in meşhur generali General August von Goeben anısına adı “Goeben Square“ olarak değiştirilmiş.
 
İşin kısası bu meydana çok fazla isim verilmiş. O nedenle birine yol sorarken sizi anlamazsa ya da başka bir isim telaffuz ederse şaşırmayın.
 
Bu meydandaki en belirgin özellik ise ortadaki 10 metre yüksekliğindeki üç boyutlu Anıt Çeşme (Historiensueule). 1992’de yapılmış olan çeşmede çok detaylı bir işçilik var. Çeşme, Koblenz’in 2000 yıllık tarihini ve 10 farklı dönemi anlatıyor. 2. Dünya Savaşı’ndaki detaylar, minik askerler, bombalanmış Koblenz gibi pek çok detay en ince ayrıntısına kadar işlenmiş.

Bu meydanda köpeğini bebek arabası gibi bir arabada gezdiren kadın oldukça dikkat çekiciydi. Bu da Avrupa’da hayvanlara gösterilen saygının bir kanıtı…

Ardından yürümeye devam ediyoruz. Hemen solumuzda Jesuitenplatz karşımıza çıkıyor.  Burası Belediye Sarayına (Rathaus) ve şehir kilisesi Jesuitenkirche’ye ev sahipliği yapan bir başka meydan. Ortada Johanne Mitter’in heykeli yer alıyor.

Meydanın sol tarafında küçük bir kilise olan Jesuitenkirche, sağ tarafında ise günümüzde Altstadt Hotel olarak hizmet veren tarihi bina yer alıyor.

Bu meydana yakın, 1940 senesinde Carl Burger tarafından yapılmış ve Koblenzli ünlü şair Josef Cornelius’a ithaf edilmiş olan küçük çocuk heykeli görülmeli. Scöngel Çeşmesi (Schangelbrunnen) diye adlandırılan bu çeşmenin hikâyesi oldukça ilginç… 1743-1813 yılları arasında Koblenz, Fransa hâkimiyetinde iken haliyle pek çok Alman-Fransız karışımı çocuk dünyaya gelmiş. Doğan çocukların çoğuna Fransız Jean adı verilmiş. Jean’ın Almancası ise Johann’mış. Yerli halk zamanla bu adı “Schang” olarak telaffuz etmeye başlamış. Ağzından su fışkırtan bu çocuk motifli çeşme de o dönemlerdeki Alman-Fransız akrabalığa atıfta bulunuyor.
 
Yolda sokak ressamlarını görerek yola devam ediyoruz. Biraz sonra karşımıza Altengraben ile Löhrstrasse’nin kesiştiği yerdeki kavşak çıkıyor. Aslında burası “4 kule” olarak adlandırılan ve 4 köşesinde de farklı köşe süslemeli binaların yer aldığı bir nokta.

Eierstock Haus” da denilen bu evler 17. yüzyıla tarihlenen ön cephelerindeki mimari ve ince işlemeler ile çok etkileyici.

Bu binalar hem 17. yüzyılda yaşanan 9 yıl savaşlarında hem de 2. Dünya Savaşı’nda büyük zarar görmüş olmasına rağmen sonradan aslına uygun olarak restore edilmiş.

Bu nokta birçok turist için şehri keşfetmeye başlamak için en ideal nokta. Koblenzliler içinse bir buluşma noktası.
 
Buradan sağa doğru dönüyoruz. Bu kez yine bir meydan daha çıkıyor karşımıza; Am Plan meydanı. Bu meydanda diğer meydanlara kıyasla daha az restoran ve kafe var. Burası pastel renkli binaları ile hoş bir görüntü veriyor.

Bu meydanın en dikkat çekici yapısı ise Liebfrauen Kilisesi (The Church of Our Beloved Lady). Bu kilisenin ilk yapımı 5. yüzyıla kadar geri gidiyor. İki kulesi olan bu kilisenin inşasında yine Koblenz’deki St. Castor ve St. Florin kiliselerinin batı yüzlerinden etkilenilmiş.

Çan kulelerinde 4 tane çan var ve her gece saat 22.00’de Barbara Çanı çalınıyor. Bu aslında bir gelenek…

Eski dönemde saat 22.00’de çan çalınır ardından şehri düşmana karşı korumak için şehrin giriş kapıları kapatılırmış. Koblenz, bu geleneği halen devam ettiriyor ve her gece saat 22.00’de çanlar çalıyor.
 
Buradan kısa bir yürüyüş ile eski pazar meydanına ulaşıyoruz. Buranın bir pazar meydanı olduğunu anlatmak için de girişine pazarcı teyze ve zabıtayı temsil eden bir heykel dikmişler.

Bu meydanın hemen karşısında Kunst-Büfchen denilen ve eski dönemdeki ev yaşamını tasvirleyen ücretsiz bir müze var. O dönem kullanılan eşyalar, camlar içinde sergilenmiş. Ancak hızlıca bir koridordan geçiyor gibi dolaşılıyor. O nedenle çok etkileyici olduğunu söyleyemem.

Ardından Mosel Nehri kıyılarına yakın konumdaki Florinskirche yani Florins Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Romanesk tarzdaki bazilikanın gotik tarzda bir şapeli var.

Eğer vakit olursa St. Kastor Bazilikası görülebilir. 817 yılında yapımına başlanan kilise, günümüzdeki görüntüsüne 12. yüzyılda ulaşmış. 2 kulesi olan bu tarihi kilise, 1991 senesinde 2. Jean Paul ziyareti sonrası bazilika mertebesine yükselmiş.
 
Bazilikanın sol tarafında bazalt taşından yapılma bir çeşme var; Kastor Çeşmesi. Çeşme, Napolyon’un zaferi olacak umudu ile yapılmış ancak Napolyon hezimete uğramış.
 
Kentte diğer görülebilecek yer ise 1689’dan kalma merkez karakolu. Buradaki silahlar, bayraklar, tüfekler ve borazanlar görülebilir.
 
Vakti olanlar 20 dakikalık bir otobüs yolculuğu yaparak Marksburg’u yani Marks Kalesi’ni ziyaret edebilirler. Eğer değişmediyse 574 numaralı otobüsü kullanabilirsiniz. 12. yüzyılda yapılan kale savunma amaçlı kullanılmış. Birçok kale gibi dönem dönem cezaevi görevi görmüş ve tabii ki günümüzde müzeye çevrilmiş. İçindeki tarihi eşyaları ve şarap mahzenlerini, kale odalarını görmek ve gezmek mümkün.
 Güzel ve dolu dolu bir gün sonrası bu şirin yerleşimden de demir alma vakti geldi.

Bu noktadan sonra “Romantik Parkur” diye bilinen Mosel Nehri’nde seyre devam edeceğiz.

Koblenz otelleri hakkında biraz bilgi vermek iyi olabilir. Şehirde bütçenize göre birçok otel bulunabiliyor. Bunlar arasında Hotel Brenner düşünülebilir.  Otel Ren Nehri kıyısına 600 metre uzaklıkta bulunuyor. Bu otele alternatif olarak Deutsches Eck parkına 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan ekonomik oteller arasında ki Trierer Hof otelinide düşünebilirsiniz. Bu iki otele ek olarak ise Ren ve Mosel Nehri’ne 250 metre mesafede bulunan Cizvit Manastırı yakının olan Altstadt Hotel Koblenz’I de seçenekler arasına koyabilirsiniz. Bu önerilerin dışında diğer Koblenz otellerine göz atmak için ise buradan booking.com’a girebilir ve isterseniz rezervasyon da yapabilirsiniz.

*** “REN VE MOSEL NEHRİ - GEMİ İLE SEYAHAT” bir yazı dizisidir. Yazı dizisinin diğer bölümlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-moselde-gemi-ile-seyahat-amsterdam-1-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-zaanse-schanse-ve-marken-2bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-volendam-ve-schoonhoven-3-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-brugge-4bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-gent-5-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-antwerp-6-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-nijmegen-7-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-dusseldorf-8-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-koln-9-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-romantik-ren-11-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-rudesheim-12-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-cochem-13-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-bernkastel-kues-14-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-remich-ve-schengen-15-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-luksemburg-16-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-trier-17-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-bruksel-18-bolum

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni