Ren ve Mosel Nehri - Gemi İle Seyahat - Trıer (17. Bölüm)

Bizim gemimizin Ren ve Mosel Nehir turundaki yanaşacağı son liman Trier. Lüksemburg’a sadece 40 kilometre mesafedeki Trier’in nüfusu 110.000 kişi. Kent, Lüksemburg’a çok yakın mesafede olduğu için nüfusun bir kısmı çalışmak için Lüksemburg’a gidip geliyor. Çünkü Lüksemburg’da iş alternatifleri ve maaş seviyeleri Trier’e göre çok daha iyi. 
Almanya’nın en eski şehri olan Trier, ilk olarak M.Ö. 16. yüzyılda Roma İmparatoru Agustus tarafından Mosel Nehri’nin kenarında kurulmuş.
 
Yıllar boyunca kentin zenginliği artmış. Bunun sebebi ekonomisinin sanayi ve ticarete dayalı olması. O dönemlerde nehirden geçen gemilerden alınan vergiler de düşünülünce, nehir kenarında bir yerleşim olmasının da ekonomisine artı yönde katkısı var haliyle…
 
Biz de kente ulaştığımız gibi ilk olarak panoramik manzara için bir tepeye çıkıyoruz. Şansımıza hava kapalı ve yağışlı. Ama yapacak bir şey yok maalesef.
 
Tüm Ren ve Mosel Nehri boyunca diğer yerleşimlerde de olduğu gibi burada da tüm yamaçlar şaraplık üzümlerle dolu. Tepeden kentin manzarası muhteşem.

Eski bir piskoposluk merkezi olduğundan buradaki katedral de oldukça heybetli.

Buradan bir de üzeri artık tamamen çimlerle kaplanmış olan amfitiyatroyu görebiliyorsunuz. 2. yüzyıla tarihlenen bu amfi tiyatro, 2.000 kişi kapasiteli olup aynı zamanda şarap mahzenlerine de sahipmiş.

Burada fotoğraf çekerken bir grup ATV’li turist geldi. Hepsi birden ATV’lerden inip manzarayı izlemeye gidince sislerin arasında sıralanmış bu ATV’lerin görüntüsü çok hoştu.

Buradan yavaş yavaş kentin ana merkezine doğru yol alıyoruz. Aslında yolda çok etkileyici evler ve tarihi kalıntılar da gördük. Ancak çoğu otobüsün içinden çekildiği ve de hava yağmurlu olduğu için sonuç pek başarılı olmadı. İşte bunlardan biri…

Trier, 2. Dünya Savaşı sırasında bombalanmayan ender Alman şehirlerinden biriymiş. Bu nedenle bu şehirde pek çok tarihi eser görülebiliyor. Mesela Trier’de çok sayıda Roma hamamı var. Bunların büyük çoğunluğu ise 1600 yıllık geçmişe sahip. Aralarında en önemlisi harabe halindeki Kaiserthermen; “İmparator Hamamları” anlamına geliyor.
 
1818-1883 seneleri arasında yaşamış olan ünlü filozof, devrimci ve komünizmin kuramsal kurucusu Karl Heinrich Marx, Trier doğumlu (5 Mayıs 1818). Burada Karl Marx’ın doğduğu evi görmeden olmaz. Günümüzde müzeye çevrilmiş bu evin önünde duruyor ve fotoğraf çekiyoruz. Vakit olsa içini gezmeyi çok isterdim.

İçeride Marx’ın hayatı duvarlara asılmış panolarla anlatılıyormuş. Ayrıca Karl Marx’a ait bir takım kişisel eşyalar, belgeler, mektuplar sergileniyormuş.
 
Roma döneminden kalma tarihi bina ve eserleri ile turistleri kendine çeken Trier’deki en önemli yapı Porta Nigra. Trier’de Roma döneminde yapılan 4 kapı varmış, ancak günümüze sadece surun ana giriş kapısı olan Porta Nigra sağlam olarak ulaşabilmiş. Porta Nigra aynı zamanda Alplerin kuzeyinde bulunan en büyük Roma yapısıdır.

Latince “siyah kapı” anlamına gelen Porta Nigra, M.S. 180 yılında yapılmış. O zamanlar şehir, savunma amaçlı surlarla çevriliymiş. Büyük blok taşlar birbirine harçla değil, demir kıskaçlarla tutturulmuş.
 
Burada çok önemli Roma kalıntılarının yer almasının bir sebebi de Roma İmparatoru Konstantin’in annesi, bu bölgedeki Cermen kavimlerinden birinin reisinin kızıymış. Bu nedenle bu bölgeye bir lejyon birliği yerleştirilmiş.
 
1986’dan beri Trier’deki birçok eser UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilmiştir.
 
Şehri gezmeye Porta Nigra’dan başlamak lazım. Hatta hemen kapının yanında bir turizm bürosu var. Buradan harita alarak işe başlayabilirsiniz.
 
Porta Nigra’dan geçtikten sonra Simeon Strasse yönüne doğru ilerlerken sağlı sollu kurulmuş ufak tezgâhları görüyoruz. Kimi şekerleme satıyor, kimi bira dağıtıyor. Tam bir festival havası var.

Zaten biraz yürüdükten sonra eski dönem kostümleri içinde bir grubun gösteri yaptığını görüyoruz. Çevrelerindeki kalabalık arttıkça gösteri daha da coşkulu hale geliyor.

En son gruptaki kadınların göbek havasını andıran gösterisi ile sonlanıyor.

Rehberimizin söylediğine göre bu seneye kadar her sene düzenli olarak Roma festivali kutlanırmış. Kentte yaşayan halk bu festival süresince Eski Roma Dönemi kıyafetlerini giyerler ve çeşitli eğlenceler organize ederlermiş. Ancak değişen belediye başkanı bu festivali bütçeye çok yük bindirdiği için iptal etmiş. Ama sanırım bunu kabul etmek istemeyen halk bu festivali devam ettirmeye çabalıyor. Çünkü sokaklarda çok sayıda kostümleri içerisinde dolaşan kişi gördük.

Kentte her sene kutlanan bir diğer festival ise bir ay süren Şarap & Gurme Festivali. Tabii maalesef biz bu festivale denk gelemedik.
 
Trier’de yürüdükçe şaşkınlığım artıyor. Çünkü benim tahminimden çok daha büyük ve gelişmiş bir kent çıktı. Ancak en güzel tarafı bu gelişmişliğin tarihi dokuyu ve kentin ambiyansını hiçbir şekilde bozmamış olması.

Üzerinde yürüdüğümüz bu uzun caddenin adı Yunanlı keşiş Simeon’dan geliyor. M.S. 1028 yılında Porta Nigra’da inzivaya çekilen keşiş 1035 yılında ölene kadar burada ikamet etmiş ve öldükten sonra buraya gömülerek aziz ilan ediliyor.
 
Simeon Strasse gerek kafeleri, gerek sokak müzisyenleri, gerekse sıralanmış rengârenk evleri ile (özellikle 54 numaralı ev) çok keyifli bir cadde.

Simeon Strasse’nin sonunda Hauptmarkt isimli bir meydana ulaşıyoruz. Hauptmarkt’ın etrafında çok güzel kafe ve restoranlar yer alıyor. Meydanın ortasındaki ortasındaki Petrus Brunnen (Petrus Ceşmesi) görülmeye değer.

Burası kentin en popüler ve hareketli meydanı. Kentte görülmesi gereken pek çok yapı da yine bu meydana sadece yürüme mesafesinde. Bu meydana çıkan diğer iki önemli cadde ise Fieischstrasse-Nagel strasse ve Brotstrasse. Hangisine girerseniz girin keyifli bir yürüyüş yapacağınız kesin.
 
Biz biraz daha yürüdükten sonra Konstantin Bazilikası’na ulaşıyoruz.

Burası ilk olarak 4. yüzyılın başında İmparator Konstantin onuruna inşa ettirilmiş bir Roma sarayı. Rehberimiz elindeki kitapçıktan eskiden iç mekânın nasıl olduğunu da bize gösteriyor.

Günümüzde Protestan kilisesi olarak kullanılan bu yapının en önemli özelliği ise içinde sütun bulunmaması. Herhangi bir iç kolon kullanılmadan yapılmış kilise örnek bir mimariye sahip.
 
Bu bazilikanın hemen yanında ise Kurfürstliches Palais denilen Elektor Sarayı var. 1615 senesinde inşasına başlanan yapı 1756’da tamamlanmış. Dışı pembe renk olan bu saray 17. yüzyıldan 1794’e kadar Trier Elektörü’nün konutu olmuş.

Roma-Germen İmparatorluğu’nda imparator seçimine katılma hakkına sahip prens ya da psikoposa, “Elektör” deniliyor. Bu Elektör’ün yaşadığı sarayın bahçesi de çok etkileyici.

Bir diğer dini yapı ise Liebfrauenkirche; yani Meryem Ana Kilisesi. 1227 ile 1243 yılları arasında inşa edilen bu kilise Almanya’nın en eski gotik kilisesi. Bir diğer özelliği ise Hz. İsa’nın ölürken üzerinde bulunduğu rivayet edilen hırkanın burada sergileniyor olmasıymış. Hatta bir söylentiye göre de hırkayı burada sergilemek üzere kilise inşa edilmiş.

Bu kilisenin içi özellikle de mavi zemin üzerine yapılmış beyaz mermer işçiliği kesinlikle görülmeli.

Kentte gezilebilecek diğer noktalar arasında Simeonsstift Şehir Müzesi ve Rhein Eyalet Müzesi sayılabilir. Bu müzelerde antik kalıntıları ve mozaikleri görmek mümkündür.
 
Sokaklarda dolaşırken genç nüfus dikkat çekiyor.  Çünkü burası aynı zamanda bir üniversite şehri. Trier’deki üniversite Almanya’nın en iyi üniversiteleri arasındaymış.
 
Genç nüfusun fazlalığı bu şehirdeki sosyal yaşama ve gece hayatına da etki ediyor. Çok sayıda bar ve gece kulübü olan kentte en popülerlerden biri Louisianz Bar.
 
Artık yavaş yavaş gemiye dönme vakti geldi. Nehir kenarına doğru ilerliyoruz. Mosel Nehri boyunca oluşturulan oturma terasları ve kafeler oldukça keyifli.  Burada soluklanıp nehrin üzerindeki 2. yüzyıla tarihlenen Almanya’nın en eski köprüsü Römerbrücke’yi (Roma Köprüsü) fotoğraflayabilirsiniz. Bu köprünün tam ortasında iki taraflı çarmıha gerilmiş Hz. İsa figürü var.
 Yeniden gemideyiz. Gemiden akşamüzeri kentin manzarası nefis…

Bu akşam gemide son akşamımız olduğu için kaptanın veda partisi var. Tüm ziyaretçiler şık kıyafetleri ile bu organizasyona katılıyor.

Kaptan ve gemide görevli herkes birbiri ile bir sonraki nehir turunda buluşmak üzere vedalaşıyor.

Trier’de konaklama açısından birkaç öneri verilebilir. Trier Katedrali be Eski kent merkezine yürüyerek 10 dakika mesafede bulunan merkezi otellerden Hotel Deutscher Hof’u tercih edebilirsiniz. Otel ayrıca Moselle Nehri ve Römerbrücke Köprüsü’ne de 5 dakikalık bir uzaklıkta. Bunun yanında ekonomik bir otel arıyorsanız, Porta Nigra’ya 5 dakika uzaklıkta ki ve eski şehir merkezine yakın bir konumda olan Hotel Aulmann’da düşünülebilir. Bu iki otele alternatif olarak da ekonomik bir diğer otel olan Stadthotel Handelshof birçok turistik mekana yakın olan bir otel olarak tercih edebilirsiniz. Eğer daha fazla otele göz atmak istiyorsanız buradan booking.com’a girerek Trier otellerini inceleyebilir ve rezervasyon yapabilirsiniz.

*** “REN VE MOSEL NEHRİ - GEMİ İLE SEYAHAT” bir yazı dizisidir. Yazı dizisinin diğer bölümlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-moselde-gemi-ile-seyahat-amsterdam-1-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-zaanse-schanse-ve-marken-2bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-volendam-ve-schoonhoven-3-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-brugge-4bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-gent-5-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-antwerp-6-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-nijmegen-7-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-dusseldorf-8-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-koln-9-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-koblenz-10-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-romantik-ren-11-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-rudesheim-12-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-cochem-13-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-bernkastel-kues-14-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-remich-ve-schengen-15-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-luksemburg-16-bolum

http://gezimanya.com/GeziNotlari/ren-ve-mosel-nehri-gemi-ile-seyahat-bruksel-18-bolum

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni