Haftasonunda Amsterdam

Bir gezgin için en cezbedici teklif, havayolu şirketlerinin yaptığı uygun uçak bileti kampanyaları. Biz de böyle bir teklife hemen atlayıp çok uygun fiyatlara uçak biletlerimizi alıp otelimizi de internet üzerinden ayarlayarak Ocak ayında haftasonu için Amsterdam gezisi planladık.

Amsterdam gibi soğuk bir yere kışın gitmek pek akıllı işi olmasa da yoğun iş tempoda çalışan bir gezgin işi. Neyse ki uçakta ciddi rötarlar olmadan Amsterdam'a ulaştık.

Amsterdam hoşgörüsü ile daha pasaport kontrolunde tanıştık. Amsterdam'da oldukça fazla Türk bulunuyor ve hiçbir negatif önyargı geliştirmemişler. Pasaport kontrolü sırasında Türk olduğumuzu öğrenince birkaç Türkçe kelime söyleyip bizi şaşırttılar hatta.

Havalimanı oldukça büyük ama çıkış yeri karışık değil. Trene doğru yönlendiğinizde göreceğiniz otomatlardan biletlerinizi alabilirsiniz. Eksiklikleri şu ki sadece bozuk para kabul ediyor yada kredi kartı ile ödeme yapmanız gerekıyor. Bir bilet (ikinci sınıf) 5.20 euro. Bilet gişeleri de var bunun dışında. Ekranlardan "Amsterdam Central" istikametli trenin hangi perondan kalktığını öğrenerek trenimize bindik. Zaten çok uzak bir yol değil. Yaklaşık 20 dakikada Centraal Station'a ulaştık.

CENTRAAL STATION

Burdan DAMRAK caddesini takip ederek Madame Tussaud müzesinin de olduğu DAM Meydanı'na ulaştık. Bizim otelimiz bu meydana çok yakındı. Konum olarak biz memnun kaldık. Hem tren istasyonuna yakındı hem de zaten Amsterdam yürüyerek çok rahat gezilebilecek bir şehir ve ana noktolara ulaşımı kolay olan, akşam acıktığınızda çevresi hareketli olan bir yerdeydi.


DAM MEYDANI

Hava ise her nekadar 3 C' gösterse de her bir yanın kanal olmasının etkisiyle oldukça soğuktu. Biz termal giysilerimizi üst üste giydiğimizden çok üşümedik.

Özellikle "coffeeshop" gibi Amsterdam'a özel mekanlar gece 1'de kapanıyor. Özgürlüklerin şehri öyle sabahlara kadar yaşayan bir yer değil yani.

Amsterdam'da en iyi ulaşım aracı bisiklet aslında. Soğuk hava nedeniyle pek elverişli değildi ama bizim için. Gerçi insanlar alışmış sanırım çok rahat ve hatta kısmen agresif kullanıyorlar o soğukta bile. Bunun dışında tramvay ve turistik noktalarda duran hop-on-hop-off otobüsler de diğer seçenekler. Her ikisininde 24 ve 48 saat kullanıma özel seçenekleri var.

İki gün gibi kısa bir zamanımız olduğu için bizim amacımız şehri gezmekti. Amsterdam'da çok fazla müze var. Bunlar gezebilmek için daha bol zaman gerekiyor.

Madame Tussaud ve eski belediye sarayı DAM meydanında bulunuyor.Hatta gotik bir bazilika olan Nieuwe Kerk de meydanın havasına katkıda bunuluyor. Madame Tussaud müzesindeki balmumu heykellerinin gerçekçiliği vitrinlerine koydukları heykellere bakınca kendini belli ediyor zaten. Burayı sabahın çok erken saatlerinde gördük otelden çıktığımızda. Hiç kuyruk yoktu tabi o nedenle.


Madame Tussaud

Madame Tussaud'un hemen yanındakı cadde Rokin'den yürümeye başladık. Sabahın sakinliğinde burdaki mimari yapılar oldukça büyüleyici gözüküyordu.

İlk durağımız bir zamanlar rahibe pansiyonu olarak kullanılmış olan 17-18. yüzyıl evlerinin çevlediği bir avlunun bulunduğu (Amsterdam'ın en eski evi 1477) Beginjhof oldu. Beginjhof'un çevresinde bulunan hareketli Spui, Kalverstraat, Nieuwezıdj sokakları ile oluşturduğu sakin tezatlığı buraya ayrı bir hava katıyor.

Burdan kanal boyunca devam ederek Munplein meydanına çıkıyoruz ve ünlü lalelerin ve birçok çiçek-tohum çeşidinin olduğu Bloemenmarkt'e ulaşıyoruz. Buranın karşısında da oldukça ünlü peynirciler var. Turistik alışverişinizi yapmak için iyi bir nokta onun için. Biz yaptığımız peynir tadımları ile hangisi alcağımız konusunda kafamız karışarak burdan ayrılıyoruz.

Regulıersbreestraat üzerinden devam ederek Rembrantplein Meydanı'na ulaşıyoruz. Burası kafelerle çevrili hareketli bir meydan. Yurtdışına çıkınca yeni yerler denemek gerek ama köşedeki Starbucks'a uğramanızı tavsiye ederim. Meydanın gören rahat ve farklı tasarımı ile bizim için küçük bir mola oldu burası.

Rembrantplein

Bu meydandan kanal boyunca yürüdüğünüzde Reguliersgracht kanalından 7 köprü dizisinin oluşturduğu manzara görmeye değer.

Kanal boyunca uzanan güzel evleri izleyerek Heineken bira fabrikasına varıyoruz. Biraz da ısınmak için kuyrukta yokken hazır burayı gezmeye karar veriyoruz. 18 Euro'ya biletlerimizi alıyoruz. Boşuna auidoguide almanıza gerek yok biz onsuz da gayet keyifli gezdik. 18 Euro'ya ıkı bira yada bir bira ve bira barmenliği sertifikası alabiliyorsunuz. Bunun dışında tadımlar da yapılıyor.

İçerde farklı fotoğraflarını çekebileceğiniz ve oyunlar oynayabileceğiniz eğlence alanları mevcut. Bira şişesinize adını yazdırabilirsiniz yanlış hatırlamıyorsam 6 Euro gibi bir fiyata. İlk kısımda Heineken'ın gelişimi başarısı, biralarının nasıl yapıldığı ile ilgili kısımlar var ki bu kısım biraz sıkıcı aslında. Sonuç olarak illa gezin diyebilceğim bir yer değil ama değişik ve eğlenceli bir zaman oldu bizim için.

Heineken bira fabrikasının arka kısmında bulunan Albert Cuypmarket yaklaşık 100 yıldır bulunan bir pazar yeri. Buradan çiçek tohumları, çiçekler, peynirler turistik bölgelerden daha uygun fiyatlara alınabilinir. Egzotik ürünlerin de olduğu pazar bi 3 km falan uzanıyormuş. Ancak biz kısa bir tur attıktan sonra kentin simge yapılarının olduğu Rijksmuseum kısmına doğru gidiyoruz.

Rıjksmuseum, Gece Nöbeti gibi ünlü eserlerin de bulunduğu dev bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Ulusal koleksiyonları barındıran bu müzenin önünde dev bir kuyruk vardı. Gitmek isteyenler ya erken saatte burada olmalı yada önceden biletlerini almalı.

Binanın altındaki kemerli yapıdan geçip devam ettiğinizde Amsterdam yazısının olduğu ünlü fotoğraflık alan ve buz pateni pisti ile karşılaşacaksınız. Maalesef bizim gittiğimiz saatler prime saatlerine gelmişti. O kadar kalabalıktıki insanlardan yazı neredeyse gözükmüyordu.

Van Gogh Müzesi de bu alanda bulunuyor. Hatta müzelerin biletlerini ortak alabileceğiniz bir müze bilet ve hediyelik eşya satış yeri hemen bu meydanda .

Burdan Vondelpark'a doğru yürüyüp bir molayı da burda veriyoruz. Aslında hava güzelken bisiklet ile dolaşılası bir alan ancak hava bu kadar soğukken her ne kadar yerli halkı sporunu yapmaya devam etse de biz çok uzun vakit geçiremiyoruz. Buranın çevresindeki evler, sokaklar o kadar güzelki ama muhakkak bu bölgeye gidin.

Havanın kararmaya başlamasıyla gece yaşamının canlı olduğu bölgelere doğru turumuza devam ediyoruz. 9 sokaklar olarak geçen bölgenin sokaklarını ışıklı 9 rakamlarından tanıyabilirsiniz. Burda minik sevimli dükkanlar ve cafeler bulunuyor. Diğer bir bölge ise Jordaan bölgesi. Özellikle Jordaan daha çok yerli halkın takıldığı bir bölge. Aslında şuraya gidelim buraya gidelim diye bir sürü mekan kayıtları almıştım ama gezi sırasında karşınıza öyle bir yer çıkıyor ki işte buraya oturmalıyız oluyorsunuz. Bizim için bu yer DAPPER isimli popüler bölgenin çok da içinde olmadığı bir yer oldu. Pastel tonları ile oldukça sevimliydi. İçerde genel olarak yerel halk bulunuyordu. Barda içkilerini yudumlayanlar. Bebekleri ve cocukları ıle gelip yemek yiyenlerin olduğu mutlu ve sevimli bir yerdi.

Ve son olarak ünlü Red Light District... Fotoğraf çekmek tabi ki yasak. Burda bir sürü sexshop mevcut. Ayrıca sex tiyatroları altında canlı porno gösteriler de var. Bir de tabi hatunlar hatta arka sokaklara gidildikçe hatun olduğundan kuşku duyduğumuz ancak hatun görünümünde olan çalışanlar var. Çalışanlar diyorum çünkü burada bu olay son derece legal. Paranı verip vitrinden beğendiğinle tabi o da seni beğenirse birlikte olabiliyorsun. Mevzu iyice turistik olduğundan bir süre sonra çok doğal geliyor aslında ama yine de bir garip mevzu. Bu bölgeye girmek paralı değil ama tabi ki hizmetler paralı.

Ertesi gün de 1 saatlik bir kanal turuna katılarak (otelden aldığımız indirim kartı ile 11 Euro) şehrin merkez dışındaki modern yapılarını ve şehrin ana kanallarının turunu atıyoruz. Türkçe dil seçeneğinin olması da bir avantaj burada. Özellikle kanalda bulunan evler çok hoşuma gitti benim. Eskiden mecburen ev kalmadığından kanala inşa edilen bu evler şimdi lüks tasarımlar olmuş.

Jordaan bölgesinde Anne Frank'ın evi bulunmakta. Anne Frank'ın hikayesini ve günlüğünü bilmeyen yoktur sanırım. Burası da olayın yaşandığı yeri görmek isteyenler ile uzun kuyruklar aşılarak girilen bir yer. Kanal kenarında bulunan evi kanal turumuzda gördük ama vakit kısıtlı olduğu için kuyruk beklemektense kanallar arasında dolaşmayı tercih ettik biz.

Son olarak da mevzu Amsterdam olunca merak edilen coffeshoplar. Bu coffeshoplar bildiğimiz kahveci değil aman karışmasın. Burada Amsterdam dışında yasak olan marijuana ve ot gibi sararak kullanabilceğiniz maddeler bulunuyor. Bunun dışında kek ve milkshake gibi seçeneklerle de tüketilebiliniyor bu maddeler. Eğer deneyecek olursanız bol şekerli maddeler ile tuketmelısınız ki şekeriniz düşünce yan etkilerini görebilirsiniz. Satıcılara en hafif formunu sorup özellikle mutlu etcek, enerjik yapcak bir tipini deneyebilirsiniz. İkinci bir üründe smartshoplarda satılan mantarlar. Bu mantarlar bir üst kademe. En hafif olan Mexiana denenebilinir. Ancak başka uyarıcı maddeler ile karıştırmamalısınız ve sakin ve güvenli bir ortamda iyi bir moddayken, çevrenizde güveneceğiniz insanlar varken alınmalı. Renkleri daha canlı gösterip düşünce akşınızı ve algılarını değiştiriyor. Onun dışında büyük dozlar almazsanız etkisi çok olmuyor. Önce yarısını yiyip bir saat beklemek, eğer etkısı ortaya çıkmadıysa ikinci kısmı almak gerekır. Bu maddelerin etkısının azalmasının en ıyı rolu bol hıdrasyon ve şekerli yiyecek. Kullanacak olursanız bunları almanız tavsiye edilir.

Sonuç olarak iki gün kabaca bir Amsterdam turu için yeterli oluyor. Neymiş zamanım yok, tatilllerim kısıtlı, çok çalışıyorum gibi söylemler gezmemek için bahane değilmiş.