Türkiye Cumhuriyeti var oldukça yerinde bir güneş gibi parlayacak
“Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.”
Ne zaman Atamı düşünsem Nazım’ın dizeleri çınlar kulağımda. Her yönüyle evrensel estetiğe sahip; o mavi gözlü sarı saçlı zafer kartalının ebedi istirahat yerini ziyaret ettim.
Başkent Ankara doğumluyum. Her gelen misafirimin programında mutlaka vardır Anıtkabir. Kızılay’dan Anıttepe’ye doğru yönümü çevirdiğimde heyecanlanırım. Kendimi daha güçlü hissederim. Yaklaştıkça “İşte orada!” diye haykırasım gelir. Ellerini bana uzattığını hissederim. Anıtkabir’e yaklaştıkça Ankara bir başka güzel oluyor. Yöneldiğimde başım dik, daha dik durmaya çalışırım. Her gittiğimde Atasına koşan kalabalığın içine karışırım. Kalabalığın büyük çoğunluğu da çocuklar ve gençlerdi. Ziyarete gelen insanların umutlu ve aydınlık yüzlerini görünce mutlu oldum.
Atatürk’e giden Aslanlı Yol
İlk girişte Aslanlı Yol karşıladı beni, 24 tane aslan heykeli sağlı sollu 260 metrelik bir yola konumlandırılmış. 24 aslan 24 Türk boyunu simgeliyor. Taşlar asimetrik döşenmiş ve bu mozoleye doğru yürüyenlerin başlarını öne eğmesi için bu şekilde tasarlanmış. “Bu heykeller Anadolu’da büyük bir devlet kurmuş Hititlerin üslubunda yapılmış. Atatürk’ün Türk ve Anadolu tarihinin araştırılmasına verdiği önemden dolayı Hititlerin üslubu tercih edilmiş. 40 cm yükseklikteki kaide üzerinde oturmuş durumda olan aslanlar, kuvveti ve sükûneti simgelemekte.”
Aslanlı Yol boyunca Anıtkabir’in ana binası hiç görünmüyor. Yolun sonuna geldiğimizde birden sol tarafımızda dimdik duran ev, muhteşem bir noktadan sanki bana bakıyor. En yoğun duygularımla yöneliyorum.
Nöbet tutan sabırlı ve cesaretli askerlerle göz göze geliyorum. Yüce Atatürk’ün manevi huzurunda bulunmak gurur verici. Orada saatlerce heykel gibi kararlılıkla duran nöbetçi askerlerin önünden saygıyla geçiyorum. Çocuklar, askerleri pür dikkat izliyor. Güldürme çabası içindeler. Askerlerimizin ise ne kadar ciddi ve sabırlı oldukları dikkatimi çekiyor.
İçimden dua ediyorum. “Saatlerce, aylarca, yıllarca beklesek yorulmayız” diyen içgüdülerinin ifadesi yüzlerindeydi. Mağrur, gururlu duruşları hala gözlerimin önünde.
Ve zamanı gelmişti Atamın huzuruna çıkmanın...
Arkama dönüp baktım. Avluda binlerce insan Atamı ziyaret için sırada bekliyordu. Devasa kapıdan, ellerimde çiçeklerle içeri girdim. Gözyaşlarım sırasını bozmadan döküldü. Mavi gözlerle bana bakıyordu. Zaman geri sardı, 1900’lü yıllara döndüm. "Geldim Atam karşındayım" dedim. Mavi gözlerle bana gülümsediğini hissettim, o mavi gözler üzerimdeydi. Etrafımda her yaştan insan vardı.
"Atam; hepimiz senin nesliniz, ben öğretmenim. Hepimizin başöğretmenisin.” dedim ve devam ettim iç sesimle: “Bana güveniniz tam olsun, mirasınızın koruyucusuyuz. Sizin açtığınız yolda çok şey öğretildi, son nefesime kadar öğrenmeye ve öğretmeye devam edeceğim. Yaşadıkça size olan minnet ve saygım tükenmeyecek, rahat uyu Atam.” dedim. Güven dolu bakışlarının karşısında olumsuzlukları anlatmadım, anlatamadım. Huzurunda bambaşka bir atmosferdeydim.
Sadece Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün değil, Kurtuluş Savaşı’nın anısının yaşatıldığı yer
Türk ulusunun varoluş destanıyla, Mustafa Kemal Atatürk’ü gelecek nesillere aktarabilmek amacıyla kurulan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi muhteşem. 26 Ağustos 2002 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından açılan, Atatürk'ün mozolesinin yer aldığı üç bin metrekarelik alanda bulunan müze hem mezar hem de anıt. Aynı zamanda hem gurur verici hem de hüzünlendirici bir yer. Atama ne kadar teşekkür etsem azdı. Anı defterine yöneldim; ”Cumhuriyet ve devrimlerin sonsuza kadar yaşasın!” notunu yazdım.
Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bölümünde tüylerim diken diken oldu. Muharebelerin canlandırıldığı bölümde dolaşırken fonda çalan müzikler sahnenin içinde olmamı sağladı. Tablolara bakıp, tank ve tüfek seslerini duyup kenarlardaki kanlar içindeki savaş anını canlandıran heykelciklere bakıp bakıp ağladım. Müzede, bir süre sonra ıslanan gözlerim yüzünden kopukluk yaşadım. Fotoğraflara çok dikkatli baktım. İlerledim. Her tarafına defalarca baktım, gördüğüm duvardaki o yazıları okudum. Tüylerim tekrardan diken diken oldu.
Çocuklar ve Atatürk
Çocukları bu kadar seven, geleceği onlarda gören ve dünyada örneği olmayan bir şekilde onlara bayram hediye eden büyük insanın huzurundaydı çocuklar. Onlar temiz kalpleri ile kimi seveceklerini biliyorlar. Anneleri babaları kutluyorum. Çocukları Atatürk’e yaklaştırmak ne güzeldi. Henüz iki yaşındaki çocuklar ellerinde bayraklarla avluda Atasına koşuyordu. Anneleri, babaları, öğretmenleri onlara anlatmışlar. Nerede ve niçin olduklarını biliyorlar. “Atatürk, bizi düşmanlardan kurtardı.” cümlesi dökülüyordu ağızlarından.
Merdivenlerde 2,5 yaşındaki Duru ve Doğa ile karşılaştım. Ellerinde bayraklarla Atatürk’ü ziyaret etmek için Karamürsel’den gelmişler. Gözlerim doldu. Kucakladım. Anne ve babaları coşku doluydular. Atatürk’ün "Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir." sözlerini önemseyen aileyi ve diğer aileleri alkışladım. Çocuklar ve gençler; ”Biz buradayız, nöbetteyiz.” dercesine kalabalıktılar. Kırmızı beyaz giyinmişlerdi. Ellerinde bayraklar, sessizliğin verdiği heyecan ve orada bulunmanın verdiği coşku ile gözleri pırıl pırıldı. Umut oradaydı. “Küçük hanımlar, küçük beyler” diye hitap eden Atamı duyar gibilerdi. Bayrağın kırmızılığını, beyazın saflığını hissederek Mustafa Kemal’i anlamak için belki bir kez daha belki de bin kez daha mozoleyi ziyaret için sırada bekliyorlardı.
Her yıl birkaç defa ziyaret edilmeli
Her yıl ziyaret ediyorum. Her yıl bir kez değil birkaç defa ziyaret edilmeli. Görkemli yapısının yanında Atatürk’ün eşyalarını, kıyafetlerini, kitaplarını ve el yazması not defterlerini görmek heyecanlandırdı. Atatürk’ün elinin, gözlerinin değdiği şeyleri görmek benim için çok anlamlıydı. Yüzlerce kitap kenarına notlar alarak okunmuş. Bu kitapların çoğu Fransızcaydı. Notlar alınmış kitapları görmek duygularımı alt üst etti. Sanki yeni okunmuş gibi. Alınan notları okumaya çalıştım ama el yazısı pek okunaklı değildi, okuyamadım.
Kıyafetlerini, ayakkabılarını, kalemlerini, kılıçlarını gördüm. Hediye edilen eşyalar kendisine yakışacak güzellikteydi. Çekilen tüm telgraflar oradaydı. Hepsi onundu. Sergilediği dik duruşunun yanında savaşlar sırasındaki yazışmalarını okudum tek tek. Bir devletin başından geçenler kronolojik olarak sunulmuş. Yapılan tüm devrimler belirtilmiş.
Milletine, toprağına karşı duyduğu güven ve sevgi
Okullarda öğretmenlerimizden, tarih kitaplarından okuma ve öğrenme fırsatı bulduğumuz pek çok şey orada. Öğrendiğimiz tarih, canlı tanıklarıyla orada. Çekilen acıların, elde edilen zaferlerin, bir milletin yükselişinin ve tüm bunlara önderlik eden Atatürk’e ve millete dair ne varsa hepsi içinde olan eşsiz bir yapı.
Ankara’nın pusunda parlayan tek yer… Ziyaretimde umutlu başka bir dünyaya geçtim.
Atam an itibarıyla güneş gibi ışıldamakta. Zarifliği ve yalınlığı ile zamanın ötesinde bir yapı Anıtkabir. Ömrüm boyunca minnet ve saygım tükenmeyecek. Ayrılırken, doyamadığım Atama bir kez daha baktım, yine o sıcak gülümsemesi ile el salladı ve uğurladı beni. Anıtkabir kesinlikle görülmeli.
Atam; ne desem size olan hayranlığımı, minnettarlığımı ve saygımı anlatamam.
ANITKABİR SANAL GEZİ
Eğer internette gördüğünüz Anıtkabir fotoğrafları sizin için yeterli değilse, Anıtkabir’in her bir yanını internetten sanal bir gezi yaparak da gezip görmek mümkün. Anıtkabir sanal gezi kullanıcılara 360 derece görüş açısı sağlayan internet sitesi, Anıtkabir’i henüz göremeyenler ya da tekrar görmek isteyenler için güzel bir fırsat. www.360tr.net/ankara/anitkabir/ adresinden Anıtkabir sanal gezi yapabilirsiniz.