Kız kardeşimle hayalini kurduğumuz bir gezi; 18 günde 14 ülke 18 şehir... Kenarda köşede biriktirdiğimiz para ile başvurduk bu projeye, ikimizin de kabul edilmesinin oluşturduğu mutlulukla hazırlandık. Tamamen bir rastlantı üzerine EYOBÜS’ü buldum. 2 kardeş başladığımız bu güzel yolculuktan 45 dost ile döndük. Projeye başlamadan önce İstanbul’da yapılan birkaç saatlik bir oryantasyon ile birbirimize ısınmamızı sağladılar.
Türkiye’nin batıdaki en son noktası; İpsala sınır kapısından giriyoruz Yunanistan’a. Daha ilk andan tabelalardaki Yunan alfabesi artık vatanınızda değilsiniz diyor. Sabah vakitleri Kavala’dan aldığımız kurabiyelerle ilk keşiflerimize başlıyoruz. Türkçe konuştuğumuzu anlayan yerli halkın bizimle birkaç kelime Türkçe konuşmaları yüzümüzdeki gülümsemelerin daha da büyümesine sebep oluyor. Kavala’dan kuşkusuz yolculuğumuzun en anlamlı yeri olan Selanik’e geçiyoruz. Ulu önder Mustafa Kemal’in doğup büyüdüğü evi görmek içimizdeki gurur duygusunu harekete geçiriyor. Bizim kültürümüzü aratmayan zeytinyağı ve kekik kokulu Selanik sokaklarında yürürken geçtiğimiz yollardan belki de Atatürk’ün de geçmiş olduğunu düşünüyoruz.
Kız kardeşimle Selanik ve Foça’nın benzerliklerini konuşarak gidiyoruz Osmanlı döneminde inşa edilmiş olan Beyaz Kule’ye... Buradan Ege kıyılarına selam gönderiyoruz. Şehrin ışıklarını geride bırakarak Igoumenitsa’ya geçip Bari’ye doğru kalkan bir gemiye biniyor otobüsümüz. Akdeniz’in sularında dünyanın her tarafından gelmiş olan insanlarla yaklaşık 13 saatlik bir gemi yolculuğu yapıyoruz.
Roma'ya ögleden sonra saat 16.00 gibi varıyoruz. Yolculuğumuzun ilk konaklaması için önceden ayarlanmış 4 yıldızlı otelimize gidiyoruz. Duş alıp dinlendikten sonra Temmuz’un sıcağı ve akşam rüzgarı ile birlikte başlıyoruz Roma’yı gezmeye. Akşamları yapılan ışıklandırmayla gözümüze daha bir devasa geliyor Colosseum. Her adımımızda farklı bir tarihi yapıyla karşılaşarak Aşk Çeşmesi diye bildiğimiz Trevi Çeşmesi’ne varıyoruz. Oraya vardığımızda başka bir Türk grubuyla karşılaşmak bize dünyanın ne kadar küçük olduğunu gösteriyor. Çeşmeyi arkamıza alıp geleneklerdeki gibi dileklerimizi bağladığımız 50 centleri fırlatıyoruz omzumuzun üzerinden suların içine doğru... Akşamın son durağı olan İspanyol Merdivenleri'nde birer bira içip dinlendikten sonra kalacağımız otele doğru yol alıyoruz tekrardan.
Ertesi sabah güzel bir kahvaltıdan sonra Roma’yı gezmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. İlk durağımız Piazza Navona, yani Navona Meydanı. Mısır'dan getirilen dikilitaşlarla süslenmiş bu meydan birçok sanatçıya ev sahipliği yapıyor. Meydanın etrafı kafelerle dolu, kahve kültürü yaygın olduğu için kahve tüketimi de fazla bu ülkede. Meydanın ortasında ressamlar hünerlerini sergiliyorlar. Bir taraftan resim yapıp, bir taraftan satıyorlar. Biz de karikatürümüzü çizdiriyoruz. Bir grup gencin müzikleri eşliğinde...
Navona Meydanı yakınlarında İtalya makarnasının da tadına bakıyoruz. Buradan dünyanın en küçük ve en zengin ülkesi olan Vatikan’a geçiyoruz. İtalya’yı ve Vatikan’ı ayıran devlet sınırları sadece yerden 1 metre yükseklikteki demir parmaklıklar. San Pietro Meydanı’nda bol bol fotoğraf çekiliyoruz. Katedralin içine kısa etek ve şortla girilemez uyarısı dikkatimizi çekiyor. İçeride tüm kiliselerde olduğu gibi loş bir ışık var, Michelangelo’nun meşhur Merhamet Heykeli ile birlikte Hristiyanlığa ait birçok heykel mevcut. Vatikan’dan ayrılıp Rönesans'ın izlerini en iyi barındıran şehir Floransa’ya geçiyoruz. Pazar kültürü olan bu şehirden bol bol hediyelik eşya alıyoruz. Buradan da Aşıklar Şehri diye anılan Venedik’e gidiyoruz. Şehre tren yolu ile ulaşıyoruz. Gardan çıkar çıkmaz 118 ada üzerine kurulu olan bu güzel şehrin büyüsüne kapılıyoruz. Alıştığımız toplu taşıma araçlarının hiçbiri burada kullanılmadığı için biz de herkes gibi deniz otobüslerine biniyoruz. Turistler için bayağı pahalı olan biletler, yerli halk için gayet uygun. Şehrin en büyük meydanına doğru ilerlerken hediyelik eşya dükkanlarının bolluğundan faydalanıp 2 maske alıyoruz. San Marco Meydanı’na vardığımızda ise hava iyice kararmış oluyor. Saatlerimiz gece yarısını gösterirken şehri geldiğimiz gibi tren yolu ile terk ediyoruz. İtalya’ya kadar olan yolculuğumuz burada bitiyor.