Gaziantep, baba memleketi... Daha bakkala çocuklarımızı yollayamadığımz yaşlarda, Gaziantep'ten kalkıp İstanbul'a gelen babamın doğduğu topraklara yaptığımız üç günlük bir Gaziantep gezisinden aklımda kalanları sizlerle paylaşacağım. 

Gaziantep deyince akla hemen mutfak kültürü gelmektedir. Gezi boyunca tüm tarihi yönlerini de her ne kadar işlemek istesem de bu şehirdeyim dediğinizde herkesin aklına yemek, fıstık, baklava gelmektedir. 

Bana göre bu şehre en çok yakışan müze de bu sebeple Emine Göğüş Mutfak Müzesi'dir. Bu müzeyi buraya kazandıran Göğüş ailesi bence en akıllı müze yatırımını yapmış. 

İlk gün uçaktan inince, önce güzel bir Gaziantep ailesinde kahvaltı yaptık. İstanbul'da ikindi de yenebilecek katmer. Gazianteplilerin kahvaltıda yediği harika bir yiyecek.

Kahvaltıdan sonra şehir turuna çıktık. Gaziantep, İpek Yolu üzerinde olması sebebiyle hanları ve bedestenleri bol bir şehir.

Tarihi Antep Kalesi'nin çok güzel restore edilmesi ve kale altında bulunan meşhur İmam Çağdaş adlı restoranın etrafının ve hanların restorasyonuna hayran kaldım. Aynı stilde dükkan tabelalarının yazılması ve tarihi dokuyu bozmadan yapılan düzenlemeler Gaziantep'e ayrı bir hava katmış. 

Gaziantep'in Tarihi

Tarihe göre çağlar öncesine tanıklık eden bölgede ilk krallık merkezi Halep'deki Halpa Krallığı imiş. Kommagene ismi İstanbul'da çiğköfteci dükkanı olarak bilinirken, o tarihlerde Kommagene topraklarının içindeymiş Gaziantep şehri.

Osmanlı İmparatorluğu, döneminde kent üretim, ticaret ve el sanatlarında ilerlemiş. Yemenicilik, bakırcılık, sedef işleme kentin önemli el sanatlarından. 

1. Dünya Savaşı'nın sonunda İngiliz ve Fransız işgaline uğrayan kent 11 ay işgale direnmiş ve Şahin Bey'in Antep köprüsü üzerinde direnip kente düşman askerini sokmaması ve Karayılan gibi kahramanlarla bu şehir kendini düşmana karşı korumuş ve Gazi unvanının almış. İpek Yolu üzerinde bulunan bu şehir hep mistik havası, yemekleri, kahramanlıkları ile gezilmesi gereken bir şehir olarak günümüze gelmiş, benim için de en önemlisi dedelerimin yaşadığı topraklar olması... Bu geziyle bilmediğim tarihi özelliklerini de öğrendim. Şehit Kamil diye bir semt vardı. Bu ismin Fransız askerlerinin annesinin peçesini açmasını istemesiyle, annesine göğüs geren küçük Kamil'in şehir edildiği bölge olmasından dolayı verildiğini öğrendim mesela. Karayılan ve Şahin Bey'in Antep harbinde ne kadar kahramanlık göstererek bu şehri kazanmasını ve Atatürk'ün de "Ben bu Antep halkının gözlerinden nasıl öpmeyeyim" dediğini ve nüfus cüzdanında Atatürk'ün doğum yeri "Antep" yazdığını biliyor muydunuz? Daha önceleri bilmiyorum ama bu şehir gerçekten çok milliyetçi bir şehir. 

Gaziantep'in ruhunu yaşamak

Gaziantep'de ilk gün yaptığımız han ve kale gezisinden sonra ünlü Tahmis Kahvesi'ne gidip menengiç kahvesi içtik. Menengiç kahvesi bin derda deva olup çitlembik çekirdeklerinin kahve çekirdeği gibi kavrulup, öğütülüp, kahve gibi pişirilmesiyle hazırlanırmış. Eğer Antep'de iseniz Bakırcılar Çarşısı'nın ordaki Tahmis Kahvesi'nde bu kahveyi içmeniz Antep'in olmazsa olmazlarından. Haftasonları burada sıra geceleri de düzenleniyormuş. 

Sonra meşhur İmam Çağdaş'da baklava yedik. Baklava için tavsiye edilen İmam Çağdaş, Koçak en önde gelenleri. İstanbul'un meşhur Güllüoğlu'nun burada fazla itibarı yok. Ama ilk Güllüoğlu baklavalarının ilk fırının açılışı vardı, orada yedik. Ama uçakta Koçak baklavalarının sunum paketini ve övgüsünü duyduk. Keşke oraya gitseydik dedik.

İlk günün sonunda bütün bunları yedikten sonra, akşam akraba evinde bizi meşhur patlıcan kebabı bekliyordu. 

Mutfak Müzesi, Para Müzesi, Kent Müzesi, Zeugma Müzesi, Oyuncak Müzesi, Atatürk Anı Müzesi, Bey Mahallesi Gaziantep merkezde gezilecek görülecek yerler. Sokaklarında dolaşmak bile ayrı zevk. Çünkü Gaziantep evleri kendine özgü hoş bir mimariye sahip, geleneksel Antep evleri, havara veya keymıh adı verilen yumuşak kalkerli taşlardan inşa edilmiş, genelde iki katlı veya üç katlı olup kalın duvarlarla çevrilmiş. Zemin katlarında da mahsenler bulunan dokusu ve görünüşü çok güzel evler.  Mahsenlerde pekmez ve zeytinyağ depolamak üzere özel bölümler bulunuyormuş. Dış kapıdan girildiğinde "hayat" adı verilen geniş bahçeleri evlere hoş bir hava vermektedir. Çocuğunuz siz evde iş yaparken o güzel bahçelerde oynayabiliyor. Misafirlerinize büyük masalar kurulacak yemek yenebiliyormuş. Kapıdaki ilginç tokmakların da bir anlamı varmış. Eğer el şeklindeki kapı tokmağı çalınıyorsa bilin ki misafiriniz erkek, eğer alttaki küçük ince tokmak çalınıyorsa bilin ki misafiriniz kadın. Ne güzel bir ayrıntı değil mi? Yani bence İstanbul'da şimdi yapılan apartmanlarında bahçelerine "hayat" denmelidir.

İkinci günü de eşim erkenden kalkıp sabahları yenen özel bir çorbayı içmeye gitti, Beyran çorbası. İnsanın sabah sabah bu çorbayı nasıl içebileceğini akıl erdiremiyoruz. Gece yarısı yenen ciğer kebabı, sabah erken yenen beyran çorbası ve katmer. Canan Karatay'ın şehirli insanlara önerdiği "Akşam 5'ten sonra bir şey yemeyin, hafif yeyin" sözlerinin boş olduğunu gösteriyor. Antep insanın çok da erken yaşlarda ölmediği kendi akrabalarımın istatistiğine dayanarak, helal olsun bu insanlara diyorum. . Antep insanı yaşamayı seven, yiyen içen, insan canlısı kişiler. 

İkinci gün şehir merkezindeki hanları, müzeleri, sokakları gezerek bitirdik ve alışverişimizi yaptık. Seddar'ın Kahvesi diye Gümrük Han'da fincanda yapılan bir kahve içtik. Menengiç ve Dibek kahvesinin aynı fincanda buluşması. Çok güzel bir kahveydi. Tahmis Kahvesi'nde içtiğimiz kahve de çok güzeldi. İkisini de denemenizi tavsiye ederim. 

O akşam aile ile birlikte yine enfes bir antep sofrasında buluştuk.

Üçüncü günü, Zeugma Müzesi'ni gezdik. Sonra sular altında kalan Halfeti'ye yolculuğumuz başladı. Çünkü Gaziantep'e gelipte Halfeti'yi görmemek olmaz. Halfeti, Sakin Şehir diye anılan hoş bir yer. Fırat Nehri üzerinde Sular altında kalan köyleri görmek için tekne turuna katıldık. Tekne turu bu bölgeye ayrı bir hava katmış. Bu arada Karagül sadece dizi ismi değilmiş meğer. Bu bölgede yetişen kara gül bu bölgede yetişirmiş. Televizyondaki Karagül dizisi de burada çekilmiş. Ben dizinin adındaki ince ayrıntının burada yetişen karagülden geldiğini açıkcası bilmiyordum. Cana yakın hoş insanlar Halfetililer. Halfeti dönüşünde kebap ve künefe yiyerek enerjimizi depolayarak Antep'e döndük. Halfeti'de Gülbaba Restaurant denilen bir yerde kebap yedik ve Künefistan denilen bir yerde de künefe yedik. Birecik'teki bu Gülbaba Restaurant tüm gezicilerin uğrak noktası. Meşhurluğundan mı bilemedim ama çokta umduğumu bulamadım. Daha farklı bir mekan bekliyordum. Ama herkesler övmüş, internette olmazsa olmaz yemek yeri diye tanıttığı için biz de burada yedik. Gezenlerin bir bildiği vardır sonuçta. 

Dördüncü gün, akşam uçağımızın olması sebebiyle çok koşuşturarak geçebilecek bir gündü bizim için. Önce bir aile kahvaltısı yaparak akrabalarımızla geziye başladık. Sonra gerçekten bayağı büyük bir alan üzerine yapılmış Gaziantep Hayvanat Bahçesi'ni gezdik. Sonra Şahinbey Mül köyüne gittik. Orada güzel bağ, bahçe ve köy havası aldık. Kuzenimin köy evinde çok güzel bir antep kavurması ve Suriye ekmeği yedik. Gaziantep'de Suriyelilerin taş işçiliğine hayran kaldım. İstanbul'a dilenci Suriyeliler gelmişte, Antep'e ustaları mı gelmiş demekten kendimi alamadım. Kuzenimin evinin yanında sıcak kanlı Hasan Bey'i de anmadan geçemeyeceğim. Almanya'da yaşayıp, memleketi Antep'in hasretiyle yanarak buraya harika bir ev yaptırıp kesin dönüş yapmış. Hayranlığım bir köy evinin bu kadar estetik olmasından yana. Hem Almanya'daki tertip ve düzeni getirmiş, hem de köyünün adetlerini. Merhaba dememizi saymayıp ısrarla bize kahve ikram eden, bahçesinden topladığı soğanları çantamıza koyarak bizi yolcu eden, tanımadığı insanlara ikramı seven tipik Antep karakterini bana hatırlatan bu güzel aileyi de burada anmadan geçemeyeceğim. 

Gaziantep, yuvalaması ile ünlü bir şehrimizdir. Bu yuvalamanın yapılışı o kadar zahmetli olsa da, bizim gibi tembeller için Çömçeci markalı yuvalama ve bulgur köftelerini marketçiler hazırlamış. Onlardan da aldık. 

Gaziantep için söylenen fıkra her zaman hoşuma gider. Ne kadar tarihi yerleri anlatsanız da Antep'i Antep yapan bence mutfağıdır. 

Fıkraya göre "Turist kafilesine Antep'i gezdirmişler, baklavacılar, katmerciler, fıstıkçılar, ciğerciler derkeen, turist sormuş. "Gaziantep'in hiç tarihi yeri yok mu" demiş; gezdiren Gaziantepli hemşerim demiş ki o hoş şivesiyle "Olur mu agam, Tarihi Antep Kebapcı'mız vardır." 

İşte böyle bir şehir Gaziantep ve Gaziantepliler. Şivesiyle, ikramıyla, mutfağıyla, insanlığıyla İstanbul'da olsak bile bize "Antepliyik Anam" dedittiren bir kültür. 

Güzel atasözleri, hanekleri, serzenişleri, yemekleri ile özlem giderdik. Gidemediklerimize, ziyaret etmek istediklerimize özür diledik. Güzel bir 4 gün geçirdik. Tarihiyle, kültürüyle... Size de tavsiyemize uymanız. Bir Antep kaçamağı yapmanız kaldı.

Serpil Gül

Yazar Hakkında

Serpil Gül

Seyahat etmeyi seven, seyahati gençlerde eğitimin, yaşlılarda görgünün bir parçası sayan, ailece gezmekten zevk alan, gezdiği yerleri de not alıp başkaları da iyisinden kötüsünden bilgilendirmeyi s