Sözlerime “ahh güzel Lugano” diyerek başlamak istiyorum… Bazılarınızın Lugano ismini duyduğuna eminim, yok yok Fenerbahçe’nin eski futbolcusu Uruguaylı Diego Lugano değil bu : ) İsviçre’nin bu güzel şehrine gitmek için Milano tren garından biletlerimizi alıyoruz. Çok ilginçtir ki bilet fiyatları sık sık değişkenlik gösteriyor. Şansıma git-gel bileti 16 Euro’ya almıştım. Yaklaşık 35-40 dakika süren yolculuk boyunca, sahil kesiminden yapılan yolculuk sayesinde insana ayrı bir huzur veren meşhur Como Gölü’nü görüyoruz.
Lugano durağında indiğimizde kalabalığı takip ediyoruz, tabii önce oradaki exchange bürosundan paramızı İsviçre Frangı’na dönüştürüyoruz. Daha sonra aynı Kabataş-Taksim füniküler hattı gibi şehrin merkezine inen füniküleri kullanıyoruz. Şehir merkezine taksi ile de gidebilirsiniz (sadece 2 dakikalık bir taksi yolculuğu 16 frank). Füniküler hattını kullanarak sadece 1 dakikada şehrin merkezine geliyoruz. Fünikülerden inmeden sol tarafa baktığımızda bir Türk dönercisi görüyoruz (tadı bizim dönerimize benzemiyor ama fena da değil).
Şehrin sokaklarında kaybolmak imkânsız çünkü her yer birbirine yakın. Kafelerde oturup birer bira, kahve içebilirsiniz ya da uzun spagetti ve diğer makarna çeşitlerini alabilirsiniz (çok kalınlar ama lezzetliler).İsviçre’ye gelmişken çikolatasız gitmek olmaz. Paket paket satılan çikolataların yanında, imalattan halka yani açık satılan envaı çeşit çikolatalar da var (ben onları tercih ettim). Dünyanın bütün çikolata markalarını bulmanız mümkün. İsviçre’nin o meşhur uzun çikolatasından tam 4,5 kg olanını görmüştüm (gerçekten çok büyüktü).
Yolun aşağısına doğru indiğimizde Como Gölü ve inanılmaz güzellikte Alp Dağları’nın etekleri bizleri selamlıyor. Koşu yapan insanlar, köpeğini gezdirenler, kitap & gazete okuyanlar… Oksijen o kadar temiz ki adeta çarpıyor insanı…
Sahil yolunu takip ettiğimizde Lugano’nun meşhur casinosunu görüyoruz. İçerisi gerçekten çok nezih görünüyor. Masa oyunları saat 16.30’dan sonra başlıyor. Gidip görülmesi gereken bir yer bence. Ülkemizde bulunan bir yiyecek-içecek mağazasını görünce şaşırmayın (ben çok şaşırmıştım), içeriği ve logosu farklı; bizimkisi kanguru onlarınki domuz. Lugano’nun kafelerinde atıştırmak çok büyük bir zevk. Sunum ve insanların gülümsemesi her şeye yetiyor. Her ne kadar sokaklarında en lüks marka arabalar gezse de insanları çok mütevazı.
Eğer Torino ya da Milano’ya yolunuz düşerse 1 gününüzü mutlaka bu inanılmaz güzel göl şehrine ayırın. Oksijenin, çikolatanın ve nazik insanların sizleri kucaklamasına izin verin.