Aslında yazılarımı gezip gördüğüm yerlerin hemen arkasından yazmayı çok tercih etmiyorum. Sebebi ne diye sorarsanız “Şişkinlik” diyebilirim...
Güzel bir yemek yersiniz hatta fazla kaçırırsınız yemeğin keyfini çıkarttığınız an ya yediğiniz ya da şişkinliğinizin gittiği andır. İşte bende gezdiğim her yer sonrasında böyle bir şişkinlik yaşıyorum. İyi bir hazım sürecinden sonra daha keyifli yazdığımı düşünüyorum belki de o yüzden...
Şuan ki yazımı tur biter bitmez havalimanında Patagonya uçağımı beklerken yazmaya karar verdim. Neden mi? İlk değildi o yüzden...
Inka medeniyeti denildiğinde aslında çokta eskilere gitmeden düşünmek gerekiyor hatta yakın tarih bile diyebiliriz, günümüzden 1.500 yıl öncelerine dayanan bir medeniyetin İzini sürmek için yollara düştük... Evet Peru’dan başlıyordu, Bolivya, Arjantin hatta Şili’nin güneyine kadar iniyordu bu medeniyet...
Turumuz Peru’nun Cusco şehrinde bulunan Inka dönemine ait evrensel bir enerjisi olduğu düşünülen Machu Picchu dan başladı, muhteşem manzarası ve etkileyici , kreatif yerleşimi her gideni eminim büyülüyordur.
Sağanak yağmur, mis gibi toprak kokan hava, ortamı daha da çekici hale getiriyordu. Doğanın muhteşem renkleri ve kanyonların sarp lığı arasında yırtınarak bağıran ve zig zaglar çizen bir trenle yaklaşık 3 saat süren keyifli bir yolculuk sonrası ulaşılıyor ve gerçekten organize bir sistemin içinde buluyorsunuz kendinizi...
Machu Picchu gezimiz boyunca çok ıslandık, fotoğraf makinalarımız bozuldu ama anın keyfini çıkarmamızı hiçbirşey engelleyemiyordu. Geri dönüş vakti geldiğinde artık pasaportlarımızın üzerinde Machu Picchu girişi, hafızalarda ise unutulmayacak bir medeniyet izi bırakmıştı. Bu keyifli gün sonrası artık sabırsızlıkla beklenen motorlarımıza kavuşma zamanı gelmişti.
Bolivya’ya kadar güzergahımız asfalt yollardan oluşuyordu zaman zaman da olsa kısa mıcır ve kum geçişleri bizi zorlu güne hazırlar cinstendi...
Bir sonraki durağımız Peru’nun güneyinde bulunan Dünyanın en yüksek gölü olan Titikaka idi. Gerçekten turun merakla beklenen ikinci en güzel doğa harikasıydı. Keyifli ve uzun bir sürüş sonrasın da Titikaka ya gelmiş ve yüzen adalara doğru açılmaya başlamıştık. Evet yanlış duymadınız 52 adet birbirinden bağımsız üzerlerinde hayatların yaşandığı yüzen adalara doğru gelmiştik. İçlerinden bir tanesinin üzerine indik ve yaşayanlarla iletişim kurmaya çalışırken bir kez daha farklı coğrafyaları, kültürleri ve tadları keşfetmenin ne kadar önemli ve eğitici olduğuna ikna oldum.
GEZMEK, GEZMEK, GEZMEK...Titikaka bizi etkileyen yerlerden birisi olmuştu gerçekten ama esas önemli olay turun maskotu olan Titi ile karşılaşmak oldu...:) Evet yanlış duymadınız. Adanın üzerinde küçük bir çocuk tarafından sürekli dövülen ve hatta abartılıp boynundan asılmaya çalışılan, bıyıkları kesilmiş kediyı ayrılma vaktimiz geldiğinde adadan Lina sayesinde kaçırdık ve Arjantin’e kadar 3 ülke geçerek hem motor turunu tamamladı hem de sıcak bir yuvaya kavuştu... Eminiz şuan çok mutlu...
Artık Bolivya’ya geçme zamanı gelmişti ve Titikaka gölünün diğer tarafına uzanarak Bolivyanın başkenti La Paz a doğru motorlarımızı sürmeye başlamıştık. Sal geçişleri keyifli virajlar ve uzun bir sürüş sonrası La paz’a gelmiştik. Güney Amerika’nın bu popüler başkentine ulaşmak bizi baya yormuştu ama keyifli bir gün geçirmiştik...
Her şey tabii ki de bu kadar rahat ve kolay değil... İçinde bulunduğumuz şeylerden bir tanesi Yüksek irtifa rahatsızlığı Cusco 3400m de olduğu için ve turumuz Arjantin e kadar genelde 3000m-4000m ler arasında geçtiğinden vücudun aklimatize olma süresi sancılı oluyordu, bol su tüketiliyordu, ihtiyaç durumunda ağızdan oksijen desteği ve koko tea denilen bir çaydan içmek gerekiyordu. Evet bir süre sonra alışılacaktı ama ciddiye alınması gereken bir konuydu... Bir diğer konu hijyen, geçtiğimiz çoğu yerde hijyen sorunu vardı ve dikkat edilmesi gereken bir başka konuydu kapalı su dışında bir sıvı tüketmiyor ve mümkün olduğunca yemek konusuna dikkat ediyorduk. Bir başka faktörde kuvvetli güneş, her akşam, ben kaskın içinden bu kadar nasıl yandım sorusunu birbirimize sürekli yüksek faktörlü krem kullanmamıza rağmen soruyorduk... Neyse ki halledilebilir şekilde motorlarımızın sorunları da karşımıza çıkıyor ama onunda üstesinden gelebiliyorduk.
Evet bu yazdıklarım sadece bazı detaylar, kısacası gerçekten kolay bir tur değildi. Bu zorluklara rağmen önemli olan. Dünyanın bir ucunda farklı coğrafyalarda motorlarımızın üzerinde birlikte olmak ve bu macerayı beraber yaşamaktı.
La Paz’dan sonraki durak heyecanla beklenen Uyuni kasabasında bulunan Salar de uyuni, yani dünyanın en büyük tuz gölü. Yolumuzun bir kısmı off road olacaktı ama akşam üzeri varacağımız yer en büyük ödüldü bize.
Güzel bir sürüş sonrası Uyuni’ye geldik ve hemen tuz dan yapılmış otelimize yerleşip motorlarımıza atlayıp gölün üzerinde kullanmak için hazırlandık. 10.000 kilometrekare büyüklüğünde İstanbul’dan büyük bir alan hayal edin. Uçsuz bucaksız bu tuz gölünün üzerinde belkide eşi benzeri olmayan bir sürüş gerçekleştirilecekti. Tuz gölünün üzerine geldik ve herkesin dağılması için uygun zemin koşulunu buldum ve beklenen an uçsuz bucaksız tuz zemin üzerinde hepimiz ayrı bir noktaya dağılmış ve sanki Antarktika’da motor kullanıyormuş hissiyle 80 km uzaklıkta bulunan Isla del pascador adasına doğru hızla ilerliyorduk. O sırada düşündüğüm tek şey burasının yer yüzüne ait olmadığıydı... Motorlar önüme geçiyor ve sanki ilerdeki ufuk çizgisinden sonra aşağı düşeceklermiş gibi geliyordu, gerçekten Dünyanın bir çok yerinde motor kullandım bu deneyimi 2 kez yaşamış olan birisi olarak 20 kez daha yaşayabilirdim...
Bu muhteşem sürüş sonrası her yeri kaktüslerle çevrili olan gene Dünyaya ait olmayan bir başka kara parçasına gelmiştik. Şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşanırken ada da yılda 1 cm uzayan ve boyları 9-12 metreyi bulmuş olan binlerce kaktüs arasında hayranlıkla dolaşıyorduk...
Güzel bir kahve ve tuz üzerinde eğlencelerden sonra geri dönme vakti gelmişti... Tekrar 80 km lik tuz sürüşü ve bu sefer muhteşem bir gün batımı eşliğinde zevkimizi iki katına çıkarmıştı...
Tuz otelimiz çok eğlenceliydi her yer tuzdan ve keyifl bir konaklama yeriydi güzel bir yemek sonrası ertesi gün için kısa bir bilgi paylaşımı ve sonrasında uyunması gerekiyordu. Çünkü turun en zorlu günü olucaktı...
Arjantin sınırına doğru gidilecek ve 370 km lik sırf off road parkurdan oluşan zaman zaman derin kum geçişleri, su geçişleri, güçlü rüzgarlar, yüksek irtifa, yola atlayan Lamalar ve bol virajlı mıcırlı yollar, kısacası ne ararsanız vardı... Bu parkurun sonundaki ödül Arjantin de güzel bir Et mönüsüydü...
Tüm bu zorluklara rağmen ekip süper iş çıkardı ve Arjantin sınırına ulaştı. Geçiş işlemlerinden sonra artık Arjantin’deydik ve güzel bir yemeği hak etmiştik. Ertesi günde çok keyifli virajlardan oluşan bir rota sonrası Arjantin’in en büyük 2. Şehri olan Salta’ya gelmiş ve turumuzu bitirmiştik. Tüm ekip olarak iyi bir iş çıkarmıştık.
Sonrasındaki 4 gün tüm yorgunluğu atacağımız Tango şehir Buenos Aires’e doğru kanatlar havalanmıştı...
Evet Patagonya uçağını bekliyorum hala herkes evine döndü ben yeni rota peşine düştüm bile...
Güney Amerika’dan Sevgiler...!