Afrika ülkelerine gitmeye bayılırım… Bu kez yolum Fildişi Sahili’ne düştü. Ülkeye neden “kakao kokulu ülke” dedim derseniz ülkenin en büyük gelir kaynaklarından biri kakao ve her yer kakao ağaçlarıyla dolu.
Peki ülkenin adı neden “Fildişi” derseniz? Ülkeye ismini veren “Fil” 6. yüzyılda Portekizliler tarafından fildişi elde etmek için eskiden sürüler halinde savanlarda yaşarlarken, fildişi ticareti bu sürülerin yok olmasına neden olmuş, artık fillerin avlanması ve tabii dişlerinin ihracatı da yasaklanmış. Ne yazık ki biz de hiç fil göremedik. Ülkenin ismi Fransızca Fildişi Sahili anlamına gelen Côte d’Ivoire olmuş.
Ancak ülke ismi her dilde, lehçede farklı şekillerde söylenince, uluslararası alanlarda karışıklığa neden olmaması için dönemin devlet başkanı Félix Houphouët-Boigny’in kararıyla ülke ismi sadece Fransızca hali ile kullanılabileceğini ve diğer dillere çevrilemeyeceğine karar vermiş.
Her Afrika ülkesinde değişik olan yerli köyleri ziyaret edecek, otantik Afrika kabilelerin kültürlerini keşfedecek, heyecanla ve merakla beklediğim geleneksel maske ve danslarını, törenlerini izleyecek, modern Afrika metropolünü ve kentlerin siluetini görecek, konuşulan 78 farklı dilkonuşan grupların her birinin çokça festivalleri ve bayramları olunca ülkede renkli, günler hayli bol. Birkaçına tanıklık edeceğiz elbette.Gitmek için en uygun aylar ılıman geçen Kasım – Mart arası. Mart-Mayıs çok sıcak, Haziran-Temmuz ve sonrası hem çok sıcak hem nemli, Aralık sonu- Ocak arası gitmemiz çok doğru bir karardı.
Kahvenin ve Kakaonun Anavatanı
Batı Afrika kıtasının batısında, eşsiz güzellikteki sahili, yemyeşil tabiatı, yerli kabileleri ve yöresel danslarını, müthiş masklarıyla ünlü, farklı kültürlerini, değişik yaşamlarını tanımak, yeni dünyalar keşfetmek için ilginç bir ülke Fildişi Sahili’ne gidiyoruz.. AQUABA! Hoş geldiniz. (Ülke Türkiye’ye vize uygulamakta. THY’nin direkt uçuşu ile Abidjan kentine uçuyoruz ama önce tüm Afrika ülkelerinde şart olan sarı-humma aşısı olmayı ve sıtma ilaçları almayı unutmuyoruz (Seyahat Sağlığı Merkezlerinde).
Ülke bayrağındaki 3 dikey şerit renklerden yeşil ülkenin sık ormanlarını, beyaz ülkedeki birliği, turuncu ise kuzeyinde bulunan savanaları temsil ediyor. Sahip olduğu kaynaklardan yararlanma açısından birçok Afrika ülkesinden ileride, kakao ve kahve üretiminde dünyada ilk sırada, orman ürünleri de ayrı bir yerde.
Yüzyıllar boyunca Fransızlar tarafından sömürülen ancak halkın direnişiyle bağımsızlığını ilan ederek 1956’da bağımsız yapıya kavuşarak “Başkanlık sistemi” ile yürütülmeye başlamış. Houphouet Boigny, 1960 yılında hükümet ve devlet başkanı olarak atanır ve 30 yıl yönetimde kalır, aynı yıl Birleşmiş Milletlere üyeliği de kabul edilir. Resmi dili Fransızca (resmi daire ve okullarda kullanılıyor), ancak çeşitli bölgelerde Baoulé, Dioula, Dan ve Senufo etnik gruplarının lisanları da konuşuluyor.
Halkın %42’si kentlerde, kalanı köylerde yaşıyor, bu köyler genellikle 30-40 evden oluşan 200-300 nüfuslu yerleşimler ve yaşayan halk genellikle kendi kabilelerine has bir lehçe ile kendi yerel dillerini konuşan Putperest, Müslüman ve Katolik Hıristiyan halk.
12.500.000 civarında olan ve artış hızı % 2,5 olan ülke nüfusu, pek çok farklı “etnik grup”tanmeydana geliyor. 60’a yakın etnik gurubun meydana getirdiği nüfusun tamamı zenci ve siyah halk. En büyük 4 etnik grubun en büyükleri Akanlar, Hu’lar, Malenkeler, Guru’lar yaşıyor, en önemli olan ve ülkenin kültür ve ekonomisine en fazla katkısı olan Baoule,Kina-Kouas, Krouen, Manda ve Volta kabileleri.
Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra ülkede eğitim / öğretime önem verilmiş, okulların sayısı artırılmış ve okuma-yazma bilenlerin oranı % 65’e yükselmiş. Ülke genelinde 15 yaş ve üzerinde olan nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı %43 civarında, bu oran erkeklerde %53, kadınlarda %32,5 seviyesinde. Eğitimin zorunlu ve nüfusunun % 61'i, kadın nüfusunun %73,6'sı hiç okuma yazma bilmiyormuş. Ortalama okul 9 yıl, erkek çocuklarda 10, kız çocuklarında ise 8 yıl. Eğitim, kitap ve diğer kaynaklar ücretsiz. Tek üniversite başkent Abidjan’da, çok sayıda genç de üniversite için yabancı ülkelere gidiyor. Eğitim çağındaki çocukların %35'i (1.796.802) ne yazık ki “çocuk işçi” olarak çalışıyormuş.
Yağmur Ormanları Cenneti
Tropikal iklim kuşağındaki ülkenin hemen tüm bölgelerinde aynı hava koşulları hakim. Güney bölgelerde sıcak ve nemli iklim ile yağışlı ve kurak olarak iki farklı mevsim yaşanıyor ve ortalama sıcaklık 22-23°C. Kuzeyde ise daha çok savan iklimi görülüyor, kurak ve nemli olarak 2 mevsim yaşanıyor. Bu bölgelerde güney bölgelerine göre sıcaklık daha fazla, yağış ortalaması ise daha düşük.
Afrika denince aklıma ilk gelen tabii yemyeşil tropik bir tabiat ve çok çeşitli hayvanlar oluyor.
Yaban Hayat
223 memeli, 702 kuş, 125 sürüngen, 38 amfibi ve 111 balık türü olmak üzere 1.200'den fazla hayvan türüne sahip,yaban hayatının büyük çoğunluğu ülkenin engebeli iç kesimlerinde yaşamakta. Ülkeye ismini veren ancak kaçak avcılık ve yaşam alanlarının daraltılması gibi nedenlerle fil nüfusu çok azalmışsa da oluşturulan rezerv alanlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. Ülke genelinde fil dışında su aygırı, yaban domuzu, kemiriciler, leopar, şempanze, hipopotam, timsah, kedigil gibi sürüngenler ailesine mensup hayvanlar, yılan türleri, çeşitli vahşi hayvan ve kuş türleri yaşamakta.
Bitki Örtüsü olarak 4.700 bitki türü ile çeşitlilik gösteren ülke, çok çeşitlilik sunuyor. Güney kesimlerinde her daim yeşil olan yağmur ormanları ve mangrov ormanları yer alırken, kuzey kesimlerde kurak dönemlerde yapraklarını döken ağaçları içeren ormanlar ve sahra bulunuyor. Bitki örtüsü, hemen tüm Afrika ülkelerinde olduğu gibi, iklimin bir sonucu olarak çokça gür ormanlardan oluşmuş. Bu ağaçlardan ülkenina tabii zenginliği bol ve çok değerli kereste ve hemen her bölgedeki iri gövdeli ağaçlar. Kuzeye doğru ilerledikçe bu tip ağaçlar ve ormanlar yerlerini iri yapraklı ve iri boylu otların kapladığı savanlara bırakıyor. Ülke genelinde kakao, kahve, kaju ve kauçuk ağaçları çokça var. Ülkenin en popüler ürünleri (ben bunlara 4K dedim :) Kahve, kakao, kaju ve kauçuk.
Fildişi'nin Dünya Mirasları
Ülkenin her yeri yemyeşil, özellikle güneyi kısmı her daim yeşil yağmur ormanları ve mangrov ile kaplı.Kuzeyde ise kurak dönemlerde yapraklarını döken ağaçlarıyla ormanlar ve sahra yer alırken biyo-çeşitlilik olarak hayli zengin. Her yer asırlık ağaçlarla cennet bir ülke. Ülkede, en büyüğü 42.000 dönüm alanıyla Assgny Milli Parkı olmak üzere 9 milli parkı var. Ülkenin en yüksek noktası ise Gine sınırı yakınındaki 1.752 m yükseklikteki Nimba Dağı.
Milli Park demişken, ülkede 5 Unesco Dünya Mirası yer almakta.
1-**Nimba Dağı Sıkı Doğa Koruma Alanı-Sit (1981) (yarısı Gine'de) **TEHLİKE ALTINDA
2-Taï Millî Parkı (1982)
3-Comoé Millî Parkı (1983)
4-Tarihi Grand-Bassam Kenti (2012)
Fransız Fildişi Sahili kolonisinin ilk ve eski başkenti. Lagün ve Atlas Okyanusu arasında kurulu tarihi kent, Abidjan kentine arabayla yaklaşık 1,5 saat mesafede. Atlas Okyanusu ile yakınındaki Ébrié Lagün’ü arasında bulunan kum seddinin üzerine kurulmuş kasaba, tarihi Kolonyal mimari ve şehir planlamasının olağanüstü örneği.
15.yy.dan beri Nzema halkının yaşadığı, geleneksel bir Nzema köyü ile yan yana olması nedenleriyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Asırlık, tropik ağaçları, renk renk çiçekleri, dev begonviller ve iyi korunmuş koloni binaları ile etkileyici kent, ziyaretçilerine büyüleyici bir atmosfer sunuyor. Kasaba aynı zamanda Grand-Bassam Roma Katolik Piskoposluğunun merkezi, Piskoposluğun katedrali de buradaki Cathédrale Sacré Cœur'. Sömürge dönemi mimari yapıları, eski postane binası, bembeyaz bir heykel ve yerel kıyafet, maske, objeler ve fotoğraf arşivi ile Kıyafet Müzesi’ni gezebilirsiniz.
5-Kuzey Fildişi Sahili'nde Sudan tarzı camiler (2021)
Sahel Sudanez mimari tarzının (kerpicin ana malzeme olarak kullanıldığı mimari tarzı) benimsendiği 8 caminin büyük bir kısmının 17'inci yüzyılda inşa edildiği tahmin ediliyor. Fildişi Sahili'nin kuzeyindeki Tengrela, Kouto, Sorobango, Samatiguila, M'Bengue, Kong ve Kaouara köylerinde bulunan 8 kerpiç cami, kareye yakın formlu dört köşe kerpiç sütunların üzerine oturtulmuş, konik biçimli ve sarmal minareleriyle çok ilginç. Oldukça sade şekilde inşa edilen bu yapıların en önemli süslemesi ise kerpiç duvarlara monte edilen yüzlerce odun. Fildişi Sahili'nde bugüne kadar aynı mimari tarza sahip 20 cami korunabilmiş.
Hepsini görmek isterdim ama ne yazık ki zamanımız sadece 2'sini görmeye yetti. Bir "Dünya Mirasları Gezgini" olarak şimdilik bu kadarla yetindim, kim bilir belki tekrar gidip kalanları da görebilirim. Tekrar gitmek istememin bir nedeni de her seferinde gözyaşlarıyla ayrıldığım köylerdeki dünyalar güzeli kara gözlü, kara ama hepsi boncuklu saçlarıyla çocuklar. Ben onlardan ayrılamazken onlar da benim kucağımdan inmediler.
Neden derseniz... Yaşlar şu anda bile pınarlarımın ucunda, anlatmaya başlıyorum. İnsanlarından bahsederek başlamak istedim ama öncelikle ve özellikle de çocukları anlatmak istiyorum. Gerçi ben her Afrika gezimde çocuklara hayran olarak hatta aşık olup dönerim ama buradaki minikler yüreğimin içine öyle bir işlediler ki halen de fotoğraflara baktığımda bir yandan gülümserken öte yandan da gözyaşlarımı tutamıyorum.
Onlar dünyanın en masum, en saf, en güzel varlıkları, buradakiler ise bambaşka güzellikte. İçime işleyen her ne idiyse onları sarıp sarmalamaya doyamadım, onların da ne kadar mutlu olduklarını hissedebiliyorsunuz, ses bile çıkarmadan sonsuza kadar kucağınızda kalmak ister gibiydiler. Onları kucaklayarak sevgiyle acıma duygusu karışık bağrıma basarken onların nasıl sevgiye ilgiye aç olduklarını candan sarılmalarından anlıyorsunuz.
YEMEKlerine gelince.. Okyanus kıyısı ülkede tabii deniz ürünleri bol ve çok tüketiliyor. Restoranlar, ülkenin genel yapısının aksine, oldukça gelişmiş ve başta Fransız mutfağı, güzel restoranlar ve kaliteli yiyecekler bulabilirsiniz, özellikle Abidjan’da. Fildişi Sahili'nin geleneksel mutfağındadeğişik yemekler olsa daalıştığımız tatlar da var. Hemen her öğün et, tavuk (tabii ki doğal) ve balık, karides seçenekleri, domatesli güveç, yanında mutlaka patates ve tadı bulgura benzer Manyok. Palmiye yağı ile kızartılmışmuz-“aloka”, Attiéké-sebzelikuskus. Öğlenleri yerel restoranlarda, akşamları otellerde daha lezzetli yemekler yedik. Restoranlar oldukça gelişmiş ve tabii, eski bir sömürgesi olduğu Fransız mutfağı başta.
Yemekler genellikle yer fıstığı yağı ile pişiriliyor, zaten yer fıstığı ve özellikle de “kaju” çok bol ve ucuz.
Üluslararası bütün alkollü, alkolsüz içkileri restoran ve barlarda bulabilirsiniz. Şarap hayli popüler ve çok güzel şarapları var, Fransız mutfağı etkisi ile her yemekte içilen içki. Yerel içkileri ise “Koutoukou” (kutuku) hayli sert, dikkat! Akşamları çoğunlukla otellerimizde çok güzel yemekler yedik. Hemen her otelde de bar da vardı. Elbette kahve, kakao ürünleri ve Hindistan cevizini ülkenin her köşesinde bolca bulacaksınız. Kahvaltıları da oldukça zengin, ancak, çaydan çok kahve ve kakao popüler, omlet ve bol krosan da sunuluyor. (Fransızca Fromaje (peynir) burada bir ağaç ismi. “Camenber” ağacı, peynir kutusu ve yassı kibritler işte bu ağaçtan yapılıyormuş.
Çocuklar annenin sorumluluğunda, bakirelik önemli değil. Erkek kaç kadından kaç çocuğu olursa olsun istediğiyle evleniyor. Çocuk annenin dinini alıyor, çünkü çocuk anneye ait, çocuklu bir kadın da bir başkasıyla evlenebiliyor. Kürtaj yasak (gizli yapılabiliyor). Müslüman adam başka dinden bir hanımla evlenirse din değiştirmesi şart, Hristiyanların ise böyle talebi yok, çeyiz oldukça önemli ve kadınlara ait.
Fildişi Köyleri ve Etnik Danslar
Fildişi gezimizde büyük şehirden ziyade hep etnik köyler vardı programımızda. Dünkü yazımda bahsetmiştim, ülkede çok sayıda etnik gruplar var ve nüfusları az çeşitli köylerde yaşıyorlar. Biz de hemen her gün bir köye gittik.
Köylerden bahsederken, ülkede çok sayıda etnik gruplar az nüfuslarıyla çeşitli köylerde yaşıyorlar. Gelir kaynaklarından biri de biz turistlere sundukları “etnik dansları”. Kısaca tanıyalım mı?
Ülkede 5 bölüme ayrılan 60’dan fazla ETNİK GRUP’tan oluşmuş ve nüfusun tamamı zenci / siyah halk.Etnik gurupların ülke kültürüne ve ekonomisinde en etkili olan, en büyük ve önemlileri Baoule, Kina-Kouas, Krouen, Manda ve Volta kabileleri.
** Ülke sınırları içerisinde en büyük etnik grup, çoğunlukla ülkenin orta bölgelerinde yaşayan Kwalar, içerisinde de çoğunluğu %42 ile AKANLAR, Bouaké veYamoussoukro çevresinde, Lagün halkları da dahil doğu ve orta kısımlarda yaşıyor.
** kuzey kesimlerinde yaşayan ve ülke nüfusunun %17,6'sını oluşturanSénoufos ve kuzeybatıdaki Malinkés ulusal nüfusun% 10-15'i ile sonraki en büyük gruplar.
** Krou - Guru’lar güneybatıda, Hu’lar kuzey, Güney Mandé’ler batıda, Kuzey Mandé’ler kuzeybatıda %16,5'ini oluşturan çoğunluğu oluşturmakta, “Duandro” köyünde yaşayan “We” ve “Guere” etnik grupların başkenti ise Man kenti.
** Ülke genelinde siyasi açıdan en etkili grup olan Bauleler %23 ile bu grubun ikinci çoğul topluluğu. %11 ile Agniler ve daha az sayıdaki Abeler ve Akieler..
** Bir Peulh (pöl) köyü Fulani.
** Niofoin (Nyofuen) köyünde Şaman rahiplerin kulübeleri ve erzak dolaplarını gördük.
Gezimizin ilk gününde sabah kahvaltıdan sonra, “We” ve “Guere” etnik gruplarının başkenti ve iki gece konaklayacağımız Man kentine uçmak üzere havaalanına gidiyoruz. İç hatlar oldukça küçük, bekliyoruz ama uçuş saatimiz geldi, geçti ama ne bilgi ne anons var. O arada bir hareketlenme oldu. Ülkenin en ünlü Rap sanatçısı gelmiş, herkes fotoğraf çektiriyor. Ben durur muyum :))
Man, Montagnes Bölgesi'nin bir parçası ve ülkedeki en yüksek 2 dağı, Toura Dağı ve Tonkoui ile yürüyüşçüler arasında popüler olan La Dent de Man Dağları arasında uzanan önemli bir kasaba olan Man’a pervaneli bir uçakla ulaşıyor ve alanda otelimizin gönderdiği Hindistan cevizleri ve gençlerden oluşan bir bando (!) ile karşılanıyoruz.
Ertesi sabah “Duandro” etnik köyüne gitmek üzere yola koyulduk. Yol bir müddet sonra toprak yola dönüştü ama etraf tropik ağaçlarla o kadar yeşil ve o kadar çok küçük köylerden geçiyor ki, şikayetimiz yok, keyifle izliyoruz. Derken bir sesle irkiliyoruz... Evet, lastiğimiz patlamış. Zaten sanırım bu gezi ile ilgili tek yakınmamız otobüslerin eski ve kötü olmalarıydı. Stepneleri yok, olsa da krikoları yok gibi trajikomik durumlar var :)
Neyse, konunun çözümünü şoför ve yerel rehberlere bırakıyor biz etrafla ilgilenmeye başlıyoruz. Yoldan gelen geçen kadınları durduruyor, sırtlarındaki çocukları seviyor ve başlarının üzerindeki ağır yükleri elleriyle bile tutmadan taşımalarını fotoğraflıyoruz. Elbette izin alıyorum ama değil izin vermemek, poz bile veriyorlar.
Derken bir delikanlı yanaşarak, az ileride kutsal bir nehir olduğunu ve köyün ermiş kişisinin istersek bizi bu nehirde kutsayacağını söylüyor. Doğru ya da değil, bizim için ilginç. Etrafa dağılmamış 4-5 arkadaş ve tabii rehberimiz Selçuk Yıldız eşliğinde etraftaki tropik ağaçları, ilginç çiçekleri çekerek ermiş kişinin yanına geliyoruz. Kendi yerel dilinde konuşuyor, okuyor ve az sonra kendisini takip etmemizi istiyor. Kutsal nehre yakın bir noktaya geldiğimizde, saygı için ayakkabılarımızı çıkarmamızı istiyor, onu da yapıyoruz. Nehir göründüğündeki tabiat, manzara geldiğimize değiyor. Sonuçta hepimiz kutsanıyor ve mutlu otobüsümüze dönüyoruz.
Lastikten ses seda yok. Yürümeye başlıyor ve bir köye geliyoruz, grubumuzun kalan bölümü de oradaymış. Yine çocukları kucaklayıp severek fotoğraf çekerek köy meydanına geliyoruz. Çardak altına oturtuyorlar bizi, soğuk su ikram ediyorlar. Etnik dillerini değil Fransızca konuşuyorlar bizimle, muhabbet koyulaşıyor, derken evde yaptıkları yerel bir içki ikram ediyorlar. Biraz temkinli yaklaşıp ufak yudumlarla tadına bakıyoruz; hiç de fena değil. Lastiğimiz patladığı için şikayetimiz yok hatta memnun bile oluyoruz.
Yol üzerinde bizim için bir dans show yapan çocuklar da yüzümüze tebessüm ekliyor ve sonuçta hedefimize ulaşıyoruz. “Dompleu” etnik köyünde de köy meydanında iskemleler hazırlanmış, dans gösterileri için bizi bekliyorlardı. Tabii köy çocukları etrafımızı sarıveriyorlar, biraz ürkek biraz çekingen bakışları “Bizi sevin” der gibi.. Onları kucaklayarak sevgiyle acıma duygusu karışık bağrıma basarken ne kadar sevgiye, ilgiye muhtaç oldukları candan sarılmalarından belli oluyordu.
Gezimiz sırasında ziyaret ettiğimiz etnik köyler ve izlediğimiz etnik danslar ise;
** “Dompleu” etnik köyünde de köy meydanında, “Guere”lerin yerel halkın Jonglör dedikleri adamlarla 5 kız çocuğu”nun ilginç dansları.
** “Koutonguine Köyü”nde boyunun iki katı tahta bacakları ve ilginç kıyafeti ile ‘Tahta Bacaklı Cambaz’ın dans gösterisini izliyoruz. Hayli zorlu figürler ve dansını tamamladıktan sonra hak ettiği alkışı alıyor tabii. Ayağındaki uzun tahta çubuklar üzerinde maharetle yaptığı zor figürler, kendini yere attığında hop diye ayağa kalması hayli zor görünüyor.
** “Kounoumon Köyü –Ganaoni” alt vilayetinin 13 köyünden biri.Köy meydanında bizi bekleyen ve otobüsten indiğimiz anda kutsal dans gösterilerini sergilemeye başlayan Ngoro bakireleri bizi coşkulu karşılıyorlar. Yine hepsi çıplak ayaklı, hiç de düzgün olmayan kötü zeminde değişik çalgı aletleriyle huşu içinde dans ediyorlar. Kadınların üst bedenleri de erkeklerinki gibi çıplak.
** “Duandro” köyünde “Guere”lerin –yerel halkın jonglör dediği adamlar ve 5 küçük kız çocuğunun ilginç dansı.
İzlediğimiz etnik dans “Guere”lerin, yerel halkın Jonglör dedikleri adamlarla 5 kız çocuğunun ilginç dansları idi. Elbette yer yer çığlık attığım, ürktüğüm sahneler de vardı (ki ben o aralar etraftaki çocukları severek fotoğraflarını çekerek oyalandım, hatta bir ara, tam olmamış muzları havanda ezen bir genç bayana da destek verdim).
Kıyafetler, maskeler, makyajlar da hayli ilginçti ve hepsini kamerama kaydettim. Show bitince de tüm dansçı ekip, köylüler ve çocuklarla bol bol fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik tabii.
İlk gün yaşadıklarımız aklımızda, sıcaktan ve yaşadıklarımızdan biraz yorgun, yaşadıklarımızdan biraz buruk ama lastik patlamasının sonuçlarını güzelliklere çevirdiğimiz için mutlu, bundan sonra yaşayacaklarımız için heyecanlı.
İnsanın Dişi ve Maymunlar Ormanı
Bugüne kadar birçok ülkede yeni yıla girdim ama Afrika’da yeni yıla girmek çok hoş bir deneyim olacak. Tüm gün gezdikten ve ilginç deneyimler yaşadıktan sonra otelimize ulaşıyor ve Yeni Yıl için hazırlanıyoruz. Otelimiz, adını yakınlardaki bir şelaleden alan "Hotel les Cascade".
Yeni yıl için hazırlanmışlar, bahçedeki havuz başında masalarımız hazır. Orkestramız bile var, müzikli bir gece olacağı için memnunuz, sesi biraz daha kısık olsa idi sohbetlerimiz daha keyifli olacaktı ama hayatımızdan memnunuz. Grubumuz hanımları da beyleri de gayet şık masadaki yerlerimizi alıyoruz. Gezi arkadaşlarıma ufacık bir hoşluk olması için mini keseciklerde Bodrum bahçemden topladığım “kumkuat” ve Türk lokumu ile çikolata ikram ediyorum.
Bizim için yerel şaraplar eşliğinde özel bir menü hazırlanmış. Ama kim ne yiyecek.. hangi sebzeler eşliğinde vs gibi detayları anlamaları sevgili rehberimizi hayli terletse de (gezi sonuna doğru buna alışıyoruz :) sonuçta her şey çok güzel ve lezzetli idi. (Fest Travel ve rehberimiz sevgili Selçuk Yıldız’a bu sürprizleri için teşekkürler :) Gecenin sonunda biz de eğlenceye katılarak müziğe uygun Türk figürleri yapınca sanatçının ilgisini çekiyoruz ve az sonra hoparlörde Türk müziği çalmaya başlıyor. Çok keyifli geçen gecenin ardından uyku zamanı, sabah bizi yine yoğun bir gün bekliyor.
Man kentindeyiz, “Man’ın Dişi”- La Dent de Manya- ya da “İnsanın dişi”, yürüyüşçüler ve son zamanlarda kaya tırmanışçıları arasında popüler olan ve gerçekten de dişe benzeyen, kente kuşbakışı bakan dağlarda kayalık bir tepe ve eteklerinde kurulmuş. La Dent de Man, Montagnes Bölgesi'nin bir parçası ve Toura Dağı ve Tonkoui Dağı (ülkedeki en yüksek iki dağ) dahil olmak üzere dağlar arasında uzanan önemli bir pazar kasabası.
Sonraki durağımız “Maymun Ormanı”, yılın ilk günü olduğu için dükkanlar kapalı ama tesadüfen açık bulduğumuz bir dükkandan muz satın alarak maymunları görmeye ve beslemeye gidiyoruz. Buradaki maymunlar (samuye türü) kutsal sayılıyor ve yakalaması, yenmesi vs yasak. Yerel rehberlerimizin el çırpmalarına biz de katılıyoruz ve az sonra seslere fazla dayanamayarak teker teker ortaya çıkmaya başlıyorlar. Rehberlerimizden zararlı olmadığına dair bilgi alıyor ve muzları ikram etmeye başlıyoruz, elimizdeki muzları kibarca alarak afiyetle yiyorlar. O kadar tatlılar ki onlardan zor ayrılıyor ve ülkenin kuzeybatısındaki Odienné kentine doğru yola çıkıyoruz. Otantik Afrika kabile kültürlerini keşfetmek ve gösterilerini keşfetmek, dans gösterilerini izlemek üzere bu kez Koutonguine Köyü’ne doğru yola koyuluyoruz.
Fildişi Sahili'nin çok sayıda etnik gruplar olduğunu yazmıştım. Bu kültürel gruplaşmalarının diğer Afrika ülkelerinde de çok fazla üyeleri bulunuyormuş. Böylelikle komşu ülkelerdeki halklarla kültürel ve sosyal bağlar oluşturmuş oluyorlar. Bu gruplar ülkenin yıllar boyu Fransız sömürgesi altında kalması ve halkın doğal olarak, belki de bir tepki olarak karşıt bir gruplaşması ve bütünleşmesi olabilir mi acaba diye düşünüyorum.
Büyük çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu köy meydanında bizim için iskemleler dizilmiş, ama önce etrafta güzel suratlı çocuklarının yanına giderek, mahzun bakışlarıyla bakan güzellikleri kucaklayıp severek, fotoğraf çektirdikten sonra yerlerimizi alıyoruz. Tabii köyün ileri gelenleri de bizimle oturuyorlar. İlginç bir görüntü dikkatimizi çekiyor, bizlerden daha üstün olduğunu belirmek için olsa gerek köy muhtarı-başkanı- üst üste geçirilmiş iki iskemlede oturuyordu.
Tahta Bacaklı Cambaz’ın dans gösterisini izleyeceğiz, boyunun iki katı tahta bacakları ve ilginç kıyafeti ile geliyor. Hayli zorlu figürler ve dansını tamamladıktan sonra hak ettiği alkışı alıyor tabii. Ayağındaki uzun tahta çubuklar üzerinde maharetle yaptığı zor figürler, kendini yere attığında hop diye ayağa kalması hayli zor görünüyor.
Vee veda zamanı, dünyalar güzeli çocuklarımızla, cambazla, bize poz veren köy delikanlılarıyla, utangaç kadınlarla bol bol fotoğraflar çektirerek, arkamızdan hüzünlü gözlerle bakan çocuklarımıza veda ederek köyden ayrılıyor ve Odienné ‘e doğru yola devam ediyoruz.
Fildişi Kentlerine Genel Bir Bakış
YAMOUSSOUKRO ülkenin ekonomik başkenti ve en büyük liman kenti, dünyanın en büyük dini yapısı, Meryem Ana Bazilikası'nı da barındıran kent. Ancak en büyük şehri ve eski başkenti Abidjan.
Fildişi Sahilleri’nin 1983 yılından beri resmi başkenti ve özerk bölgesi, dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinden biri. 100 bin civarında nüfusu ile resmi rakamlara göre son 5 yılda dünyada nüfusu %50 gibi dev bir rakamla artan ve gelişimi bu kadar hızlı olan başka bir şehir yok. Ketteki ağırlıklı Hıristiyan kiliseleri ve tapınaklarının yanı sıra Müslüman Camileri de bulunan kent, dünyanın en büyük bazilikasını da barındırıyor, Notre-Dame de la Paix (Barış Anamız) Bazilikası, en büyük Hıristiyanlık dini yapı.1985-1990 yıllarında inşa edilen ve Guinness Dünya Rekorları'na dünyanın en büyük kilisesi olarak geçen yapı 30,000 m² alan, 158 m. yükseklikte 11,000 kişilik oturma kapasitesine sahip.
Ülkenin başkanı Félix Houphouët-Boigny, doğduğu Yammousoukro'da dünyanın en büyük kilisesini inşa eder. Ancak bazilika kentin ana kilisesi olarak kullanılmıyor. Yamoussoukro Piskoposluğu'nun piskoposu, çok uzak olmayan Saint Augustine Katedrali'nde kalıyor ve burası aynı zamanda bölgedeki insanlar için ana ibadet yeri olarak hizmet ediyor. Bazilikanın yanında iki yapıdan biri papaz evi, diğeri papalık villası olarak hizmet veriyor. Papa II. John Paul kiliseyi 10 Eylül 1990'da kutsamış, ancak bazilikayı yalnızca bir kez ziyaret etmiş. Hükümet binaları ve gökdelenleri ile büyük kentin ortasındaki harika nilüferlerle kaplı bir göl, bir timsah türü olan “kayman”lara ev sahipliği yapmakta.
ABİDJAN- Ülkenin en büyük kenti, limanı, kültür ve ticaret merkezi, ülkenin en büyük ve Avrupai bir şehri görünümündeki kenti. Türk Hava Yolları ile bu kente uçuyor, yine bu kentten dönüyoruz.
BOUAKE,Fildişi Sahili'nin Valle de Bandarma ilinde, Gbeke bölgesinde yer alan kentte Baubab ağacı ile heykel ve maske yapımındaki hünerleriyle bilinen Baule halkını yakından tanıyoruz. Kola fıstığı, tatlı patates, kakao ve mısır yetiştiren, ayrıca Baule baltası, tahta kılıcı, bıçağı ve hizalama kılıcı gibi kendi silah türlerini geliştiren bir kent.
KORHOGO, ülkenin 4.en büyük, kuzey Fildişi Sahili'nin de en büyük kenti, heykeltıraştan örgüye, resimden, demirciliğe birçok sanat ve zanaat yetenekleriyle tanınan Senufo Kabilesinin başkenti. Afrika’nın geleneksel demir işçiliğinin çok nadir bir örneği olan eski demirci ustalarının yürüttüğü eski demir eritme tekniğine de tanıklık ettik.
Péléforo Gbon Coulibaly Bölge Müzesi, oymacılar mahallesi ve el sanatları pazarında geleneksel Senufo desenleriyle süslü ahşap heykeller, tekstil ürünleri görülebilir. Biz de alış-veriş yaparak hem esnafa katkıda bulunuyoruz, hem de Senufo kabilesi sanatçılarıyla bilgi alışverişinde bulunmak için buraya gelen Pablo Picassso gibi modern sanatçılara ilham veren desenleri ve Picasso’nun Guernica tablosunda Senufo desenlerinden aldığı ilhamı gözlemliyoruz. Kentte sadece iç hat için bir havaalanı da var.
BOUNDİALİ, ülkenin kuzeyinde bulunan, Senufo halkının merkezi ve el sanatları ile tanınan kasabanın halkı “Boundialikas” sakinleri çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyor. Esas olarak Mali, Gine, Burkina Faso sınırları boyunca paylaşılan sınırların etnik grupları ve bazı Fulalar’dan oluşmuş.
NİOFOİN Köyü, geleneksel ve farklı mimari yapılara ev sahipliği yapan köy ziyaretimizde “Ngoro” bakirelerinin “kutsal dans gösterisi” ni izliyoruz.
ODİENNE bölgesinde Mali İmparatorluğu’nun torunları olan Animist topluğundan Malinke’lerin köyü. Sürüleri için sürekli bir mera arayışında olan Fulani göçebe halkı ile tanışıyoruz. Dünyanın en büyük yarı göçebe halkı Fulaniler, batı ve orta Afrika'nın birçok ülkesine yayılan yaklaşık 40 milyon nüfusuyla Afrika'nın en büyük yarı göçebe kabilesi. Bir kısmı yerleşik hayata geçmiş ancak büyük bir kısmı şehir hayatından uzak, tarım ve hayvancılıkla uğraşarak, günümüze kadar korudukları göçebe yaşam tarzları ve felsefeleri (lüks hayata ihtiyacımız yok, sadece yatacak bir yer ve yiyecek lazım, ne elektriğe ihtiyacımız var ne de lükse, hayatımızdan memnunuz) ile mutlular. Günlük hayatları sabah namazı ile başlıyor, sonra hayvanlarını otlatıp tarlalarını sürüp, sütlerini sağıyorlar. Toprak ve sazlıklarla inşa ettikleri tek odalı evlerde yaşayan göçebe Fulani kadınları ev işleriyle uğraşıyor, gelen sütün bir kısmıyla kahvaltı yapıyor, inek sütü ve buğdaydan ürettikleri geleneksel "Fura da Nono" isimli yiyeceğini satarak para kazanıyor. Tarımla da uğraşan halk, mısır, patates, domates ve biber gibi sebzeler yetiştiriyor, domates ve mısırı kurutarak tüketiyor, yağ, şeker, tuz ve baharat gibi gıdaları ise satın alıyorlar. Elektrik yok, akşamları sohbet ediyor, çocuklar toplanıp büyüklerin anlattığı hikayeleri dinliyorlar.
Odienne bölgesinde tanıştığımız bir başka halk da, Mali İmparatorluğu’nun torunları, ‘Malinke’lerden bitki bilimi ve şifacılık üzerine hikayeler dinliyoruz.
YAKUBA - Geleneksel mimari örneklerini sergileyen köy ziyaretleri, yayın balıklarına ev sahipliği yapan göleti ziyaret ediyor, birbirinden ilginç maskeleriyle Yakuba dans gösterisi izliyoruz.
MAN - Ülkenin güneyinde Montagnes Bölgesi’nin bir parçası, ülkenin en yüksek iki dağı Toura ve Tonkoui Dağları ile ünlü önemli bir Pazar kasabası. Yılbaşını da geçirdiğimiz kent, We ve Guere etnik gruplarının başkenti. Yürüyüşçüler ve kaya tırmanışçıları arasında hayli popüler olan “La Dent de Man” (Man’ın Dişi) dağı da bu kentte ve dağ gerçekten de zirvesi iki diş görünümünde. Dan Guere yerel halkının hazırladığı ilginç maskeleriyle ruhani dans gösterisini izleyerek ayrılıyoruz kentten.