İtalya benim için her zaman fikren heyecanlandırıcı olmuştur. Henüz hiç gitmemişken hakkında edindiğim her türlü bilgi bende hep merak uyandırmıştı. İtalya'yı ilk Roma ve Napoli ile keşfetmeye başladım. Roma tarihi dokusu, gezilecek görülecek yerleri, meydanları ve lezzetleriyle başlı başına büyüleyiciydi. Napoli ise beni en çok Pompeii ve pizzası ile etkilemişti : ) Bologna ve Floransa ise benim için beklentilerimin ötesinde lokasyonlar oldular.
Bologna Dendiğinde İlk Akla Gelen Üç Özellik
Yılbaşından bir gün önce 30 Aralık günü Bologna'ya uçup 2 Ocak günü Floransa'ya geçtim. 4 Ocak ise İstanbul'a dönüş ve bir beyaz yakalının hazin sonu olarak yeni haftaya hazırlık ama şunu biliyorum ki şanslıyım, hem de biraz şansını kendi yaratanlardan...
Bologna diğer şehirler kadar turistik değil, hatta gideceğimi duyan birkaç kişi "Neden Bologna? Oraya bilet mi ucuz" dedi : ) Evet, bilet ucuzdu ama siz de benim gibi tatillerini neredeyse 1 yıl önceden planlamaya çalışanlardansanız o zaman 10 ay önceden bu bileti yok paraya almak şaşırtıcı olmasa gerek. Hem 10 ay önceden alınca çoğu destinasyona biletler ucuz oluyor zaten.
Bologna en pratik şekilde akıllarda üç özelliği ile kalabilir:
1. Dünyanın en eski üniversitesi olarak kabul gören ve halen faal olan Bologna Üniversitesi
2. "Ragu" dedikleri Bolognese sosun doğduğu yer
3. Mortadella salamı
Görülecek Simge Yapıları
Bologna'nın bir de aslında bir sürü kilise birleşiminden oluşan labirente benzeyen bir büyük kilisesi var ancak yılbaşı ve 1 Ocak sebebiyle kapalıydı fakat gidenler çok güzel diye tavsiye etmişti, aklınızda bulunsun derim.
Bologna çok büyük değil, küçük, güvenli ve genç bir şehir. Mimarisi ve tarihi çok geçmişlere dayansa da üniversiteliler şehri genç hissettiriyor. Bu mevsimde gitmek sanırım çok tercih edilmeyebilir, karasal iklimi sebebiyle inanılmaz soğuktu, geceleri ayazdan otele koşarak döndüğümüz evet doğrudur : ) Kızıl bir şehir, fotoğraflardan da göreceğiniz gibi özellikle tarihi dokuların yoğunlaştığı bölgelerde şehir kiremit-kızıl bir renge bürünüyor.
Mimarisinde revaklar var ve yürüyüşleri daha korunaklı, keyifli ve otantik hale getiriyor (Revak, sırtı bağlı bulunduğu binaya dayalı, ön cephesi açık, üstü örtülü ve örtüsü sütunlarla ya da payelerle taşınan mekana verilen ad). Piazza Maggiore ve Piazza Del Nettuno en büyük meydanları. Bu iki meydan zaten birbirine oldukça yakın.
Bir de şehrin simgesi haline gelmiş eğik iki kulenin yer aldığı Piazza di Porta Revegnana da görülmeye değer. Bu iki kulenin adı Le Due Torri. Her iki kule de biraz eğik. Asinelli kulesinden şehri görmek mümkün ancak bunun için yaklaşık 600 adet dar merdiveni çıkmayı göze almak gerekiyor. Biz iki defa denememize rağmen uzun kuyruklar sebebiyle maalesef çıkmaktan vazgeçtik ve şehrin sokaklarını keşfetmeye devam ettik.
Mekan Önerileri
Ben Bologna'da 3 gece kaldım, eğer siz de erken uyanıp günü dolu dolu yaşayanlardansanız 2 gece de yeterli olabilir. Erken plan yapmak istemem; gidince arabamı kiralarım, beğendiğim restauranta rezervasyonumu görüp yaparım vb şekilde düşünüyorsanız bu pek mümkün değil. Çoğu yer kapalıydı ya da gün içerisinde kısa süreli açık kalıyorlar tabii yılbaşı olması sebebiyle bu durum iyice artmış olabilir. O yüzden önden planlı hareket etmekte fayda var en azından yılbaşı gibi özel dönemlerde.
Şarapları güzel, çoğu restoranda bu sebeple kendi yapımları olan şaraplar tercih ediliyor. Mutfakları gayet lezzetli, fotoğrafta gördüğünüz üzere şarküteri tabakları gayet zengin, Ragu sos hak ettiği ünün karşılığını veriyor. Ancak size özellikle gidip denediğim bazı restaurantların isminden bahsetmek isterim.
Size birkaç restoran önerisinde bulunacağım ancak önerilerimle beraber biraz ayrıştırıcı bilgi de vermek istiyorum ki gittiğinizde kafanız karışmasın. Restaurant, Trattoria ve Osteria’lar var. Birbirlerine benzer olsalar da ufak nüanslar var.
Şöyle tanımlanıyor; Ristorante içlerinde en şık, en lüks ve haliyle de en pahalı olanı. Size çok çeşitli şarap ve yiyecekler sunulabilir ve rafine bir mutfak söz konusudur. Diana’yı tavsiye ederim, çok leziz, lokal, ancak biraz pahalı. Yılbaşı akşamı özel menü çıkarıyorlar. Via Dell Indipenzia üzerinde, gayet merkezi lokasyona sahip http://www.ristorante-diana.it/
Trattoria ristorante’lerden daha mütevazı yerleri anımsatıyor. Ristorante’de bulabileceğiniz kadar çeşit yok, daha çok yöresel tatlara yer veriliyor. Fiyatlar ristorante ile kıyasladığımızda haliyle çok daha uygun. Trattorria la Montanara öğlen ya da akşam yemeği için düşünülebilir http://www.trattorialamontanara.com/
Osterialar da trattoria’lar gibi fiyat açısından en uygun mekanlardan. Trattoria ve osteria’larda daha çok kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz. Çok kalabalık mekanlar değil, daha ziyade aile lokantası gibi düşünebilirsiniz. Trattoria ile osteria arasındaki farkı özetleyecek olursak; Trattoria Osteria'dan biraz daha ciddi ama ristorante kadar lüks ve pahalı değil. Osteria Del Orsa’yı tavsiye ederim. Fiyat-lezzet dengesi gayet iyi, çok lezzetli ve makul fiyatlı. http://www.osteriadellorsa.com/
Uzun masalarda başkalarıyla beraber yemek yeniyor ve onlarla muhabbet etmek de çok keyifli oluyor, çoğu genç olduğu için de sıcak ve yardımsever insanlar. Özellikle de garsonların İngilizce bilmediğini ve menülerinde İtalyanca olduğunu varsayarsak masayı lokallerle paylaşmak tercih bile edilebilir hale geliyor : )
Gamberini en eski pastanelerinden, burada güzel pastry ile kahvaltı ya da akşamüstü aperotiva için düşünülebilir. La Stenza iç mimarisi değişik barı kapsamlı keyifli bir bar. La Baita ise tadına doyamadığım şarküteri... Bir de mutlaka mercato dedikleri Pazar yerlerine gidin, gün içerisinde keyifli molalar, alışverişler ve atıştırmalıklar için tavsiye ederim. Mercato delle Erbe bunlardan biri...
Aperotiva saati Bologna’nın diğer Kuzey İtalya şehirlerinde de olduğu gibi hareketlendiği saatler. En çok şarap, prosecco (gazlı beyaz şarap) ve martini içiyorlar. Güzel kafelerde ya da şarküterilerde ve restaurantlarda geç yenen akşam yemeği öncesi akşamüstü yapılan atıştırmalara ve prosecco yudumlamalara doyamıyor insan.
Ve Bologna'da Yılbaşı Gecesi
Bologna’da yılbaşı nasıl derseniz de ben çok bir beklenti içerisinde değildim. Avrupa’da çoğu şehirde olduğu üzere meydanda yeni yıla girdik. Önce Diana’da güzel keyifli bir akşam yemeği akabinde Piazza Maggiore meydanında halkla bütünleşerek proseccoların üstünüze döküldüğü kalabalıkta sürüklendiğiniz, sürekli dibinizde torpil patlattıkları ve aşırı sesten ürktüğünüz ama yine de gayet keyifli bir şekilde yeni yıla girdik. Bir de meydana 1 gün önce kurulan çirkin 4 tane gözü olan simgesel bir yapıtı yakıyorlar, baya görkemli bir şov oluyor. Her sene benzeri yapılıyor ve farklı bir sanatçı bunun için görevlendiriliyormuş.
İnsan dünya üzerinde başka yerlere dokundukça kendini keşfediyor ve özgürleşiyor. 2015 tüm seyahat severlerin daha da özgürleştiği bir sene olsun.