Bologna tren istasyonundan, merkeze doğru yürümeye başladığımızda Via dell’ Indipendenza’ya çıkıyoruz. Bu cadde tuğla binaların yoğun olduğu alışveriş caddesi. Kızıl Şehir ünvanını buradan aldığı belli oluyor. Avrupa’nın en eski üniversitesi olan Bologna Üniversitesi’nin burada oluşu da öğrenci kalabalığının nedenini ortaya koyuyor.
Bologna’da iki merkez meydan olan San Petronio ve San Domenico’nun yer aldığı Piazza Maggiore’ye doğru gidiyoruz.
Piazza Maggiore, eski kent merkezi olarak tüm önemli yapıları çevresinde toplamış. Meydanda San Petronio Kilise’sini görüyoruz. Kilise, 5. yüzyılda şehrin piskoposuna ithaf edilmiş ve İtalya’da yer alan en büyük tuğla Ortaçağ binalarından biridir.
Meydanda festival olması nedeni ile oldukça yoğun bir kalabalık var. Büyük bir merakla Neptün Çeşmesi’ni göreceğimizi düşünürken yine bir restorasyon ile karşılaşıyoruz. Neptün Çeşmesi, 1566 yılında bronz figürler ile süslenerek yapılmış. Kasım ayına kadar da çalışmalar devam edeceği için hayal kırıklığı yaşayarak hemen yanında yer alan Palazzo Del Re Enzo’ya gidiyoruz.
Palazzo Del Re Enzo 1244-46 arasında inşa edilmiş. Önceden Yeni Saray olarak da biliniyormuş. İçeriye girdiğimizde burada da yemek festivalini olduğunu görüyoruz. Çeşitli okullardan gelmiş öğrenciler Bologna’nın meşhur makarnalarını sunuyorlar. Üst katında ise yine İtalya’nın meşhur lezzetleri için standların kurulduğunu görüyoruz.
Buraya kadar gelmişken İtalya’nın meşhur Balsamicosu'ndan almamak olmaz. Balsamico bizim bildiğimiz sirke ancak farklı olarak birkaç çeşidi bulunuyor. En lezzetlileri ise uzun süre bekletilmiş olanları. Bizde 25 senelik bir balsamico deniyoruz ve muhteşem tadı damağımızda kalarak yola devam ediyoruz.
Konu yemekten açılmış iken, Bologna’nın makarnasının meşhur olduğunu söylemiştim. Bologna’ya geldiğinizde makarna yiyebileceğiniz en güzel yer ise, Trattoria Anna Maria. Bu restoranda yemekleri Maria yapıyor ve restorandaki her şey ev yapımı. Uğramadan önce saatlerini kontrol etmenizi öneriyoruz. 12.30-15.00 ve 19.00-22.00 arası açık.
Sırada Asinelli Kuleleri var. Torri Degli Asinelli e Garisenda, Bologna’nın en önemli aileleri ile başlayan kule geleneğini günümüzü taşıyan kulelerden biri. Bu ikiz kulelerin yapımı 12. Yüzyılda tamamlanmış. Pisa Kulesi gibi bu kulenin de eğik olduğunu görüyoruz. Kuleye çıkıp bir şehir manzarası izleyelim desek de, 498 basamak olduğunu öğrenince daha gezilecek yerler olduğundan çıkmaktan vazgeçiyoruz.
Son olarak Bologna turumuzda Santo Stefano var. Abbazia Di Santo Stefano, Bologna’nın dini yapılarından biri. Avlusunda bulunan Pilate çeşmesinde ya da diğer adıyla Fontana di Pilato’da 8. yüzyıldan kalma Lombard yazıtları bulunuyor.
Bologna turumuzu biz herhangi bir ulaşım aracı kullanmadan yürüyerek tamamladık. Zaten çok büyük olmayan bu şehirde insanlar genellikle bizim gibi yürümeyi tercih ediyor veya bisiklet kullanarak ulaşım sağlıyor. Şehrin iç kısımlarında kalan ana caddelerde, özellikle Piazza Maggiore Meydanı etrafında araç trafiğine açık olmasına rağmen nadir araç geçişi görüyorsunuz. Yürümeyi ve keşfetmeyi seviyorsanız Bologna’nın dar sokaklarında alışveriş ve yemek için İtalyan kültürünü yansıtan küçük dükkanlar bulabilirsiniz. Kızıl Şehir’e geldiğinizde vaktiniz olursa yürüyerek dar sokak aralarında dolaşmanızı tavsiye ederiz. Bizim gittiğimiz tarihlerde etkinlikler yoğun olduğundan kalabalık turist kafileleri ve insan toplulukları küçük ve şirin Bologna’da hoş bir ortam oluşturmuştu. Bologna turumuzu da bitirip İtalya’da ki son noktamız olan Milano’ya geçiyoruz.