Milano tren istasyonuna geldiğimiz an da bu şehrin moda, tasarım ve mimarisinin farklı olduğu belli oluyordu. Milano, İtalya ekonomisinin en önemli kaynağını oluşturuyor. İtalya’da gezdiğimiz yerler arasında ki en şık yer ve eski ile yeninin karışımını binalar ve yapılarda buluyorsunuz.
Milano’da da gideceğimiz yerlerin bazılarına metro ile ulaşım sağladık. Kişi başı 4.50 Euro karşılığında 24 saat geçerli günlük bilet ile istediğimiz yerlere ulaşım sağladık. Milano’daki metro ağı diğer şehirlere göre biraz daha gelişmiş durumda. Şehirde gitmek istediğiniz her noktada birden fazla durak olması da sıkıntı yaşamadan istediğiniz yere ulaşmanızı sağlıyor. İlk olarak Santa Maria de le Grazie’ye gidiyoruz. Buraya gitmeden önce rezervasyon yaptırmanız şart. Rezervasyonun da çok önceden alınması gerektiğini öğreniyoruz. Rezervasyon zorunluluğu bulunduğu için ve biz de önceden rezervasyon yaptırmadığımızdan dışarıdan gezmek ile yetiniyoruz.
15. yüzyılda yapılmış olan manastırın en önemli özelliği Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” duvar resmine sahip olmasıdır. Resim, İsa’nın havarilerine, içlerinden birinin kendisine ihanet edeceğini söylediği anı betimliyor.
Şehir merkezine gitmeden buraya yakın olan Castello Sforzesco’yu gezmeye gidiyoruz. Bu alanda daha önce farklı bir şato bulunuyormuş. 15. yüzyılın ortasında şato yıkılmış ve Francesco Sforza bu şato yerine görkemli bir saray yapmış. Şu anda sarayda Uygulamalı Sanatlar, Arkeloloji ve Sikkeler ile ilgili kapsamlı sergiler düzenleniyor. Musei del Castello da bu alanda yer alıyor.
Buradan ayrılarak Duomo’ya doğru yol alıyoruz. Milano Katedrali dünyanın en büyük Gotik katedrallerinden biridir. 14. yüzyılda yapımına başlanmış ancak 500 yıl sonrasına kadar tamamlanamamış. Binanın en dikkat çekici özelliği 135 kule külahı, çok sayıda heykeli ve çatısıdır. Milano’da tüm dikkat çeken ve gezilecek yerler bu meydanın çevresinde toplanıyor.
Duomo’nun hemen yanında yer alan Galeria Vittorio Emanuele II daha kapıdan baktığınızda büyüleyici bir yapıya sahip. Milano’nun oturma odası olarak bilinen bu alışveriş merkezi, mimar Giuseppe Mengoni tarafından 1865 yılında tasarlanmış. Burada dünyaca ünlü birçok markayı da bulabilirsiniz.
Galeria Vittorio Emanuele’nin arka tarafından La Scala’ya geçiyoruz. İlk olarak meydanda Leonardo da Vinci’nin heykeli sizi karşılıyor.
Avrupa’nın en geniş sahnesine sahip olan Teatro Alla Scala, 1778 yılında açılmış. Bu tiyatroda ünlü sanatçıların rol aldığı oyunlar sergileniyor. Her gösterimden iki saat önce 140 biletin satışa sunulduğunu öğreniyoruz. La Scala’yı gördükten sonra bugünlük son durağımız olan Brera’ya doğru yola koyuluyoruz.
Milano’da ki en değerli sanat koleksiyonlarını Palazzo di Brera’da görebilirsiniz. Burada ünlü İtalyan ressamlarının çoğunun eserleri sergileniyor. Palazzo di Brera’dan içeri girdiğinizde ilk olarak Bronz Heykel'i göreceksiniz. Bu heykelde Napoleon, elinde zafer tutan bir yarı tanrı olarak betimlenmiş.
Milano’da ki bu gösterişli ve dünyaca ünlü yapıları gezmeye tabiî ki doyamadık. En az 2-3 günlük bir gezi programı burası için anca yeterli olur. Milano’da son günümüzü, merkezden biraz güneye giderek Navigli Bölgesi’ne ayırıyoruz. Navigli bölgesi desemde aslında, Navigli İtalyanca kanal demek. Bu bölgede ismini kanallardan almış. Yani Venedik’e biraz olsa da benzerliği var. Nehir kenarında birçok restaurant ve bar var. Biz sabah uğrayabildik ancak asıl güzelliğinin gece görülebileceğini düşünüyoruz.
İtalya seyahatimizin son durağı olan Milano, Avrupa seyahatimizin en gösterişli ve büyüleyici şehirlerinden biri oldu. Milano’ya ister alışveriş, ister eğlence, ister tarih ve sanat için hangi amaç ile olursa olsun gelirseniz, size hitap edecek ve istekleriniz karşılayabilecek potansiyele sahip bir şehir ile karşılaşacaksınız. İtalya’nın tüm güzelliklerini geride bırakarak, Interrail seyahatimizin son durağı olan Zürih için yola çıkıyoruz.