Başlığın hikâyesini dinleyeceksiniz biraz sabır : ) Milano’ya gitmek için bence en güzel yol Roma aktarmalı gitmek, çünkü Malpensa Havaalanı çok uzak bana kalırsa… Aktarmalı gittiğimizde ise Linate Havaalanı’ndan taksi ile anlaşarak 15€ gibi bir fiyata şehir merkezine geliyoruz. Baştan uyarımı yapmak istiyorum; burası inanılmaz pahalı bir şehir!
Şehrin kalbi Duomo Katedrali’ne gitmek için San Babila Meydanı’nı buluyoruz (metro: San Babila) ve buradan sokağı takiben yürüyoruz. Her yerde sokak sanatçıları var; enstrüman çalan, sihirbazlık yapan, canlı heykeller gibi… Güzel ve pahalı kafelerin bulunduğu bir cadde burası, insanlar burada sırf bir bardak cappuccino içmek için işlerinden izin alıp geliyorlar. Futbol fanatikleri için pek çok mağaza var (Juventus Store, Milan Store ve bilumum futbol mağazaları). Duomo Katedrali’ne yaklaşınca sağ tarafta insanların akın akın hücum ettikleri La Rinascente Alışveriş Merkezi var. Çok büyük ve yaklaşık 7-8 katlı; içinde kaybolmak mümkün… En üst katındaki kafe ve restoranlarda oturup muhteşem Duomo’ya karşı bir şeyler yiyip içmek çok keyifli…
Duomo Meydanı’na geldiğimizde bizleri Afrikalı, bileklik satan insanlar karşılıyor; onları kırmıyor ve alıyoruz (1 tane alın ki başkası satmaya çalışmasın). İçeri girmek ücretsiz, ancak içeri girdiğinizde fotoğraf çekmeye çalışırsanız kırmızı başlıklı kızlar geliyor ve sizi uyarıyor “fotoğraf çekmek için bağış yapmalısınız” diyor (1€ falan değil). Biz tamam diyoruz, fotoğraf makinemizi/telefonumuzu cebimize koyar gibi yapıyoruz ve kırmızı başlıklı kız gidince gizlice çekiyoruz (biz Türk’üz). Muhteşem Duomo’nun içi adeta tarih ve yaşanmışlık kokuyor, bu koku çok ayrı…
Duomo’yu arkamıza alarak meydana yürüyüp Via Torino Sokağı’na yöneliyoruz. Bu caddede yine çeşitli mağazaların yanında fast food zincirleri var ve bir de büyük elektronik ürünler satan mağaza yer alıyor. Size tavsiyem; Via Torino Sokağı’nın sonundaki Torino Cafe’yi denemeniz; wi-fi, ciambella yemek ve cappuccino içmek için güzel bir fırsat (ciambella: donut tarzında bir tatlı).
ciambella & cappuccino
Yeniden Duomo Meydanı’na dönüp tarihi Galleria Vittoria Emanuele II pasajına giriyoruz. Burası da tarihi bir yer, çok sık olmasa da mağazalar ve restoranlar var. Bu pasajın arkasında ise sanat/tiyatro meraklıları için Piazza Della Scala var. Burası da tarihi bir tiyatro ama her zaman açık olmuyor, saatlerini bilmek lazım. İçeriye girdiğimizde oyuncuların giydiği tarihi kıyafetler ve ekipmanları bulabiliyoruz ve büyük sahneyi görebiliyoruz.
Gelelim futbol fanatiği arkadaşlarımıza… Eğer Inter’in ya da Milan’ın maçına gitmek isterseniz, biletleri sadece bankalardan alabiliyoruz. Evet, bildiğiniz banka. Daha sonra metro ile gidiyoruz ve Lotto Fiera durağında iniyoruz (yolculuk boyunca biletinizi atmayın, lazım oluyor). Burada isterseniz otobüse binebilirsiniz ya da benim yaptığım gibi graffitilerle dolu yolu 15 dakika boyunca yürüyebilirsiniz (sizin de yapmanızı şiddetle tavsiye ederim, gerçekten çok ilginç şeyler var).
San Siro/Giusseppe Meazza Stadı’na gelince şaşırmayın; her yer işporta forma, atkı, bere satan satıcılarla dolu ve sadece gittiğiniz takımın değil ezeli rakiplerinin de ekipmanlarını satıyorlar. İçeriye girerken polis sadece size “sigara içiyor musun” diye soruyor. Ben içmediğim için hayır dedim ve üzerimi aramadı. Stat çok tarihi, bu anın tadını bol bol çıkarıyoruz. Dönüşte yine aynı şekilde şehrin merkezine geliyoruz.
Milano’da 2-3 gün kalmak yeterli bence. Tabii Torino ya da İsviçre’nin Lugano (diğer yazımda bulabilirsiniz: http://gezimanya.com/GeziNotlari/huzur-arayanlarin-sehri-lugano) şehirlerini görmek isterseniz, ekstra 1 gün daha eklemek gerekir.
Yazının başlığını anlatmayı unuttum sanmayın. Yukarıda dediğim gibi Milano çok pahalı bir şehir ve herkes bilir ki İtalya; güneyden kuzeye pahalılaşır. Birkaç hediyelik eşya almak için souvenir shop’a girdim. Fakat gözlerime inanamadım; bir anahtarlık 10€, magnet 8€, küçük biblolar ise 15-20€ civarında… Ben de satıcıya şunları dedim: “Roma’da 5 tanesi için 10€ verdim, burada neden böyle satıyorsunuz”, adam gözlerimin içine baktı ve bana tarihi bir cevap verdi: “Sinyor this is Milano…”