Aslında sadece Gürcistan için planladığım gezimde fırsat bulduğum için oradan Ermenistan’a geçmeyi ve Erivan’ı ziyaret etme imkânı buldum.
Cumhuriyet Meydanı
Cumhuriyet Meydanı
15 günlük bir Gürcistan seyahati planlamıştım. Bu seyahatimde daha önce görmediğim Gürcistan’ın kuzey bölgelerini gezmek istiyordum. Uçakla Batum’a indikten ve Batum’da 4 gün kaldıktan sonra kuzeye doğru seyahatime başladım. Kobuleti ve Poti’ye gittim. Oradan Seneki’ye geçip daha sonra fırsat kalırsa başka yerleri görmeyi planlamıştım. Ama gerek Kobuleti ve gerekse bilhassa Poti’yi gördükten sonra planımı değiştirdim. Seneki’ye ve daha yukarılara gitmekten vazgeçip Batum’a geri döndüm. Çünkü anladım ki Gürcistan’da Batum ve Tiflis’ten başka rahat edebileceğiniz ve hoşça vakit geçirebileceğiniz başka yer yok.
Cumhuriyet Meydanı
Erivan Caddeleri
O nedenle planımı değiştirdim. Bu arada komşu ülke olan Ermenistan’ın başkenti Erivan’a gitmek istedim ve yola çıktım. Batum-Tiflis arası yaklaşık 380 km Tiflis-Erivan arası da 270 km yani toplam 650 km’lik bir yol. Gezi planım sabah erken kalkıp Batum’dan Tiflis’e öğlene doğru ulaşmayı ve öğleden sonra da Tiflis’ten Erivan’a hareket edip akşamüstü Erivan’da olmayı düşünmüştüm. Planladığım saatlerde arabalar hareket etmediğinden ve de yolların kötülüğünden epey geç kaldım. Tiflis’e varıp, Ortachala (kimileri Ortakale diyor yanlıştır.) Avtovağzal (yani Ortacala otobüs terminali)’ne vardığımda saat 4’ü geçmişti ve de son araba hareket etmişti. Oysa benim araştırmalarımda her saatte araba bulunduğu bilgisine ulaşmıştım. Yanlışmış. Saat 4’te vardığımda son arabanın kalktığını sabah gelmemi söylediler. Bende “başka araba yok mu?” diye sorduğumda olmadığını ama eğer 50 Dolar verirsem beni taksiyle giden son arabaya 70 km’lik sınır kapısında yetiştireceklerini söylediler. Düşündüm taşındım ve de pazarlık yaptım. Burada kalmanın daha zahmetli olacağını ve de gün kaybı yaşayacağımı da dikkate alarak söyledikleri fiyatı kabul ettim. Arabaya telefon açtılar. Olduğu yerde beklemesini yolcu getirdiklerini söylediler.
Özel Mercedes ile 2 Gürcü ve bir de Azeri ile (bir Gürcü ve bir Azeri de taksi şoförüne arkadaşlık maksadıyla geldi), çekinerek ve biraz da bilinmeyene doğru hareket ettik. Yaklaşık 40 km sonra beni giden Matruşka’ya (yani dolmuş minibüse) teslim ettiler. Biraz daha gittik. Sınıra vardık. Daha önce vizem olmadığı için kapıdan vize alacaktım. Burada yeri gelmişken söyleyeyim. Ermenistan’a giderken uçakla havaalanından, karayoluyla sınır kapılarından vize alınabiliyor. Sadece sordukları hangi otelde kalacağınız…
Erivan Caddeleri
Katedral
Katedralin içi
Neyse, sınıra vardığımda bir belge doldurdum 20 günlük vizem çıktı. Matuşkayla Ermenistan’a girer girmez görüntü değişti. Ermenistan daha gelişmemiş ve yol denen bir şey yok. Güya uluslararası yol olduğu halde emin olun bizim köy yolları ondan daha iyi. Batum, Gürcistan günlük güneşliyken yol boyunca kar ve soğuk vardı. Giderken bu maceraya atıldığıma pişman oldum Saat 21.00’de Erivan’a vardık. Döviz bozduramadım. Cepte affedersiniz tuvalete gidecek ve çay içecek ülke parası yok. Planladığım oteli ararken güya gittiğim matruşka beni gitmek istediğim otelin yakınında bırakıp işte şu köşeyi dönünce dedikten sonra yanlış yerde bıraktığını anladım. Sorduğum kişilerden biri aşağı istikameti gösterirken, diğeri tam aksi yukarı istikameti gösterdi. Neyse öyle böyle ararken tam aradığım otelin önüne gelmişim. Kendimi otele attım rahatladım.
Az dinlendikten sonra çıktım hem etrafı gezip ve hem de dolarları ülke parası Dram’a çevirmek istedim. Yeri gelmişken söyleyeyim. Gürcistan’da her köşe başında herkes dövizcilik yaparken Erivan’da dövizciler genelde dükkânların içinde. Mesela bir marketin bir köşesinde döviz bürosu var. Bir lokantanın veya bir kunduracının bir köşesinde döviz bürosu var.
O akşam şehri gezerken şehrin pırıl pırıl olduğunu ve tam bir başkent görüntüsü verdiğini gördüm. Sabah da çıkıp şehri gündüz gözüyle gezdikten sonra Erivan’ın şehir alt yapısıyla, park ve bahçeleriyle, gerek trafik düzeni (metrosu ve duyulmayan korna sesiyle) ve trafikteki gerek araçlar arasında ve gerekse yayalara saygı gösterisiyle, gerek insanların giyim kuşamıyla (bilhassa kadınların, hepsi şık ve bakımlı) tam bir Avrupa başkentini veya. Paris’i aratmadığını gördüm.
Gezimdeki en önemli durağım soykırım müzesiydi. Gideceklere şunu öneririm; Cumhuriyet Meydanı’ndan (Republic Square) Rus Meydanı’na (Russian Square) inen yolu takip edip Şehir Stadı’na doğru giderken tam stadın arkasındaki tepede yer alıyor. Zaten Mashtots Caddesi’nin sonundaki Haghtamak Köprüsü’nün üzerine gelirseniz hem stadı ve hem de tepedeki soykırım anıtını görürsünüz.
Soykırım Anıtı
Soykırım Müzesi bahçesinde bulunan heykel
Ama ben bu kadar bilgiye sahip olup, tam stadın arkasına tepenin eteklerine vardığımda sorduğum birkaç kişi soykırım müzesini bana gösteremedi. Jenosit Museum diye sordum. O tepenin ismi olan Tsıtsernakaberd Park diye sordum. Belki telaffuzumu anlamıyorlar diyerek elimdeki haritadaki “Memorial Compleks of Great Genocide og Armania in 915” ve “Tsıtsernakaberd Park” yazılarını gösterdiğim halde bilemiyorlardı.
Tam düşündüğüm gibi tepede görünen kazık biçimindeki bir taş, soykırım anıtını ifade ediyor. Yanında da sürekli yanan bir ateş ve o ateşle birlikte sanki inleyen bir kadın ve çocuk sesleri fon müziği olarak veriliyor.
Burada yeri gelmişken söyleyeyim; Ermenistan bu tutumunu takındığı müddetçe çok şey kaybeder. Ülkenin o halini gördükten sonra Ermenistan’ın bu düşmanlıkla çok şey kaybettiğini gördüm. Küçücük yoksul bir devletin düşmanlıkla koca bir ülkeden toprak ve taviz koparması imkânsız. Dost olarak kapı komşusu koca ülke olan Türkiye’den çok yararlanabilir. Ülke kalkınabilir. Ermenistan bu düşmanlıkla çok şey kaybederken kapı komşuları Gürcistan ve Azerbaycan Türkiye sayesinde ihya oluyor. Hem Rusya’ya körü körüne bağlı değiller ve hem de Türkiye’nin gerek siyasi ve gerekse ekonomik gücünden, insan gücünden ve bilgi birikiminden yararlanıyorlar. Soykırım Anıtı’nı gezip hemen yanı başındaki soykırım müzesine gittiğinizde sizi müze görevlileri karşılıyor ve hangi ülkeden geldiğinizi soruyor. Türklere karşı büyük saygı ve sevgileri var. Bu saygı ve sevgiden dolayı 2000 Dram’lık vize giriş ücretini almıyorlar desem de inanmayın. Türklere bedava çünkü “yaptıklarınızı görün” misali…
Yine konu açılmışken söyleyeyim ve bir itirafta bulunayım. Gitmeden önce Ermenistan hakkında bilgi toplarken daha önce giden şahısların korkularından “Türk” kimliklerini gizlediklerini kendilerini başka ülke vatandaşı olarak tanıttıklarını gördüm. Oysa ben her yerde “Türk” olduğumu göğsümü gere gere söylediğimde ne bir alttan bakma, ne bir kaş çatma ve ne de bir düşmanlık belirtisi gördüm. Gayet nazik ve misafirperver ve saygıyla karşıladılar. Anladım ki bu düşmanlık halk arasında değil, belli örgüt ve siyasilerin kullandığı bir argüman.
Müzede; bazı yazarların bu soykırım üzerine (tabii ki Ermenilerin lehinde) yazmış oldukları kitaplar, eski Ermenilerin görüntülerine ait resimler, sıraya dizilerek asker gözetiminde götürülen şahıslar, bir araya toplanmış çocukların görüntüleri, 1 - 2 tane açlıktan kemikleri çıkmış ana ve çocuk resimleri, bir çukurdan çıkartılan kafatasları ve insan kemikleri ve bunun haricinde Anadolu ve Suriye’nin kuzeyinde yaşamış 1915 ve 1922 tarihleri arasındaki nüfus bilgileri, bir de birkaç tanesi Osmanlı’ya ve birkaç tanesi de Ermenistan’ın talep ettiği Ermeni topraklarını ve Kürdistan bölgesini gösteren haritalar var. Anadolu topraklarındaki eski Ermeni kiliselerinin çoğunun yıkıldığı oysa Ermenistan’da bulunan camilerin korunduğuna ait belge ve fotoğraflar…
Soykırım Müzesi’nin içi
Erivan’da bulunan benim bildiğim tek camiden de bahsetmek isterim. İsmi Blue Mosque (Mavi Cami) olan cami Mashtots Caddesi ile Zakiyan Caddesi arasındaki blokların arasında kalıyor ama bir kapısı Mashtots Caddesi üzerinde. Cami, 1765 yılında Hüseyin Ali Khan tarafından yapılmış. 1996 ve 1999 yıllarında iki defa İranlılar tarafından restore edilmiş. Günümüzde camiden çok bir müze işlevi görüyor, haftanın belli günleri ve belli saatlerinde açık.
Mavi Camii
Mavi Camii
Mavi Camii
Bunların haricinde görülebilecek birkaç tarihi müze, katedral ve kilise var ama yazıyı fazla uzatmamak için bu kadar bilgi yeter sanırım. Son olarak yine şunu hatırlatayım; gitmek isteyenler eğer Türkiye kapısı açılmadan (o yolun da nasıl olduğunu bilmiyorum ama daha iyi ve kısadır sanırım) sakın ola ki karayoluyla Ermenistan'a gitmeye kalkmasınlar. Direkt uçakla Erivan'a gitmek en iyi ve rahat yoldur.
Kısa ve öz olarak diyeceğim şudur; Ermenistan ne kadar geri kalmış bir ülkeyse, Erivan’da şehrin altyapısı, binalar güzel ve insanları (bilhassa kadınları Kim Kardashian misali) gayet şık ve kibarlar. Şehir pırıl pırıl…