Küçük Gezgin ile Lüksemburg'a 2010 yılı Temmuz ayında gittik. Aslında Lüksemburg daha önce üstüne hiç düşünmediğim, gidilecek ülkeler arasında hiç listelemediğim bir ülkeydi. Ama 2010 yılındaki rotamızı haritada belirlerken bu miniminnacık ülke dikkatimi çekti ve içimden bir his buraya gitmezsek bir şeyler eksik kalacak dedi. O his çok da doğru söylemiş : )
Lüksemburg çok küçük bir ülke olmasına rağmen, muhteşem doğası ile insanı içine içine çeken bir ülke. Şehir merkezi Hamilus'a giderken tarihi Adolphe Köprüsü'nden geçiyorsun ve köprüden geçerken gördüğün manzara insanı hayran bırakıyor. Köprünün uzaktan görünüşü ise ayrı büyülüyor insanı. Hamilus, alışveriş caddesinin de bağlandığı ufak bir merkezden oluşuyor. Bizi burada şaşkına çeviren şey Avrupa'nın geneline göre Lüksemburg'un ne kadar da pahalı olduğuydu. Lüksemburg'da çalışan pek çok kişinin çevre ülkelerde neden yaşadığını bu kısa tatilimizde çok net anlamış olduk : )
Place D'armes (Pless) binaların arkasında kalan ama asıl görülmesi gereken harika bir meydan. Ağaçlarla çevrili ufacık yapısı ve güzel dokusuyla çok gidilesi bir yer. Sıcak havada bir mola verip, soğuk bir şeyler içip sıcak, enseni pek bir güzel yakarken, ağaç gölgesinin tadını çıkarabileceğin bir yer.
Lüksemburg'un en güzel yanlarından biri, şehir merkezinden aşağıya doğru uzanan vadiye baktığında bambaşka bir Lüksemburg daha görmen... Matruşka bebekler gibi : ) Yukarıda modern yapılar ağırlıklıyken vadinin altında, Grunde'de daha otantik, yerel ve eski Lüksemburg'a ait yapıları görüyorsun; Lüksemburg Kalesi, Neumünster Manastırı alt katta güzümüze çarpan yapılar… Biz gezimizi yaparken manastırın dışında kilise korosu harika bir konser veriyordu ve mest olduk desem çok demiş olmam : )
Ağaçlarla çevrili, ortasından Alzette Nehri geçen bu vadiye biz Küçük Gezginimiz mutlu olsun, daha çok zevk alsın diye minik trenle iniş yaptık. Gerçekten de çok keyif aldı.
Vadiye bakan seyir terası şehrin tüm güzelliklerini görmek için gerçekten harika bir yer. Boşuna "Dünyanın en güzel seyir terası" dememişler. Bir bildikleri varmış elbet : ) Bize de bu muhteşem manzaranın tadını çıkarmak düştü : ) Fotoğraf çektirmek için güneşin altında sıra beklemenizi gerektirecek kadar kalabalık olan bu terasta fotoğraf çektirmezseniz olmaz, onu da söyleyim…
Lüksemburg üç adım atsan sonuna gelecekmişsin hissini veren ufacık bir merkeze sahip. Şehrin alt ve üst katının hepsini karış karış gezmen bir gününü alıyor toplamda. Ama bu şehrin doğasının ve viyadüklerle kaplı yapısının insanı kendine hayran bıraktığı gerçeğini değiştirmiyor. Yemyeşil doğasıyla hayran kaldığımız bu ülkeye yaptığımız geziden çok mutlu ayrıldık.
Bence mutlaka gidip görün; 1-2 günün gayet yeterli olacağı bu ülkede, eminim bizim göremediğimiz pek çok şeyi de siz keşfedeceksiniz.