Kuzey Hindistan gezimize başlamak üzere için Delhi’ye uçuyor ve doğruca Agra kentine, ülkenin en çok turist çeken ve ziyaret edilen noktalarından biri olan Agra Kalesi’ni gezmeye gidiyoruz. Yolumuz uzun, ancak UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan bir yer daha görecek olmanın heyecanı ile sohbet ederek, şarkılar söyleyerek keyifle yol alıyoruz.
Hindistan'ın bu tarihi kalesi, 17. yüzyılın başlarına kadar Babür İmparatorluğu’nun başkenti ve imparatorlarının ana yerleşim yeri olmuş. Agra’nın başkent olduğu dönemde Babür İmparatoru Ekber tarafından 16. yüzyılda kurulmuş, askeri üs ve kraliyet ailesinin yaşam yeri olarak hizmet vermiş. Kentin simgesi olan Agra Kalesi kırmızı, kızıl kumtaşı kalesi kızıl ile pembemsi taşlar kullanılmış olması nedeniyle “Kızıl Kale” ve “Agra Fort” olarak da anılmakta. Yamuna Nehri üzerinde yer alan kale Babür İmparatorluğu mimarisinin ince zevkini yansıtmakla birlikte Hint ve Moğol mimarilerinden de izler taşımakta. Detaylar geleneksel Hindu (Timur tarzı mimari özellikler) ve Moğol izlerini, batı yönündeki ana giriş olan Delhi Kapısı ile Güney Kapısı da harika bir dekorasyon sergiliyor.
Etrafı hendekle çevrili bu muazzam kale 2,5 km. uzunluğu, 21 metre yüksekliği ile kentin hemen her yerinden görülüyor. Hatta Tac Mahal’den baktığınızda kaleyi, kaleden baktığınızda da Tac Mahal’i görebiliyorsunuz. Delhi’den de geçen kutsal Yamuna Nehri’nin ötesinde siluet halindeki görüntüler fotoğraflarınıza çok hoş kareler verecek.
Surlar içindeki birçok yapı daha sonra Babür imparatorları, özellikle de Şah Cihan tarafından eklenmiş ve birçok yapıdan oluşan Red Fort kompleksi, şehir içinde bir şehir olmuş. Kaledeki önemli, birbirinden ihtişamlı ve en etkileyici bölümler yer alıyor. Akbar’ın oğlu Cihangir için, henüz doğmadan inşa ettirdiği özel bir saray olarak, kompleksin en büyük konutu Cihangir Sarayı (Jahangiri Mahal) bunlardan sadece biri.
Şah Cihan tarafından yaptırılan İnci Camii’nin (Moti Mescid) tamamı beyaz mermerden yapılmış ve kusursuz bir orana sahip. Her biri 12 ila 7 metre olan iki odanın kemerleri, tavanları ve duvarların üzerindeki geometrik ve bitki şekillerin, ayna ve altın ile, stüko rölyeflerin ayna ile kaplanmış olması nedeniyle “Aynalı Saray” adıyla da anılan görkemli saray “Palace of Mirror-Shish Mahal” göz kamaştırıyor. Gece mumlarla aydınlatıldığında görülmeye değer müthiş bir görüntü ortaya çıkıyor. 17.yüzyılda Khas Mahal’in lüks banyosu olarak inşa edilmiş, sanat ve işçilik harikası ile ihtişamın birleşmiş hali. El emeği ve ince işçilikler çok tahrip olmuş olsa da yer yer müthiş güzellikler bulacaksınız, detayları kaçırmayın.
Şah Cihan’ın özel bölümü, saraylı ve devlet misafirlerini kabul ederek ağırladığı Özel Seyirciler Salonu (Diwan-i-Khas-Khas Mahal). İmparatorun özel sarayının zarif mermer duvarları, bir zamanlar değerli taşların tasvir ettiği çiçeklerle bezenmiş. Ünlü Tavuskuşu Tahtı (Peacock Throne) Delhi'ye götürülmeden önce bu salonda imiş. Bu salonun hemen yanında bulunan ve Şah Cihan’ın kendi için babası tarafından daha doğmadan önce başlatılan ve kendisinin tamamladığı bu sarayında, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal için, beyaz mermerden yaptırdığı, üzeri değerli taşlarla işlenmiş tamamen mermerden muhteşem bir kule, Oktagonal Kule-Burç (Musamman Tower) ise dilden dile anlatılan hüzünlü hikayesi ile anılıyor.
Moğol imparatoru Ekber’in yıllarca erkek çocuğu olmaz, bir gün bir evladın olacağı haberini alır ve doğmamış çocuğu için bir saray yaptırmaya karar verir. Bebek Cihangir, daha doğmadan kendisi için yapımı başlayan bu sarayı, Şah Cihan adıyla ve bir hükümdar olarak kendi tamamlar. Evet, ünlü Şah Cihan’dır bu bebek, çok sevdiği eşinin ölümünden sonra dünyanın en güzel ve ünlü anıt mezarı Taç Mahal’i inşa ettiren hükümdar. Ancak, nereden bilecekti ki oğlu Alemgir, gücü eline geçirmek için babasını devirip bu kuleye hapsedecek. Talihsiz Şah Cihan 1666 yılında ölene dek, yedi yıl boyunca karısı için yaptırdığı anıt mezar Tac Mahal’i ancak bu kulenin pencereleri arasından görebilmiş.
Yapılar arasındaki yemyeşil, renk renk çiçekler içindeki geniş meydanlar, yapıların ihtişamı, kemerli, tonozlu geçişler ve elbette uzaktan Tac Mahal’in görüntüsü ile etkileyici ve müthiş bir kale, muazzam bir saray. Mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Dünyada Aşk İçin Dikilmiş En Muhteşem Anıt: Tac Mahal
Çok uzun yıllar ardından, bu kez daha bilinçli olarak, Tac Mahal’e gidiyor olmanın heyecanı var içimde. Görmeden ölmemeli listesi isterseniz kesinlikte bu listede yeri üst sıralarda.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yerini uzun yıllar önce alan Tac Mahal, sarayların tacı, Pers ve Türk kültürünün iç içe geçtiği Babür İmparatorluğu’nun zirve eseri. 17. yy. yapımı, Hint-İslam türbe mimarisinin en önemli ve en güzel eserlerinden. Mükemmel bir uyum ve müthiş bir işçiliğin en güzel örneklerinden, Babür İmparatorluğu’nun en güzel ve zirve yapmış eseri. Dünyanın yeni yedi harikasından biri olarak kabul edilen bu muhteşem eser Yamuna Nehri kıyısında, Agra Fort yazımda da bahsettiğim gibi bu iki eser uzaktan birbirlerini görmekte. Şah Cihan daha sonra oğlu tarafından Agra Fort’a hapsedilince eşini ve bu güzel eseri uzaktan izlemek zorunda kalmış, ancak öldüğünde buraya çok sevdiği eşinin yanına gömülmüş.
Asırlık ağaçlar ve bin bir renkli çiçekler, havuzlarla bezenmiş bir bahçeye açılan ihtişamlı kapısından göründüğü andan itibaren büyüsü sizi sarıp sarmalayacak. Kapıdan adım attığınız anda ise etkilenmemek büyülenmemek olası değil.
Tac Mahal birçok yapılardan oluşmuş bir kompleks aslında ve Unesco kriterlerine de uygun olarak çok iyi korunmakta. Anıta ulaşmak için 1 km. yakınında araçlardan inerek yürümeniz gerekiyor, ya da bisiklet taksilere, elektrikli otobüse binebilirsiniz. Ana giriş kapısındaki sıkı güvenlik kontrolü var, profesyonel makine, sigara, çakmak, her türlü yiyecek (su hariç) yasak, kısacası sadece ufak bir çanta içinde cüzdan, pasaport ve cep telefonu ile fotoğraf makinenizi alabilirsiniz. Ana binaya girmek için de galoş giymek şart.
Daha sonra karşınıza çıkan bir kapıdan fotoğraflarda gördüğünüz havuzlu bahçe Charbah ve gerisinde muhteşem Tac Mahal’in görüntüsü karşınıza çıkacak. Bu kapı içinden bu müthiş görüntüyü mutlaka fotoğraflayın. Bembeyaz mermer üzerine renkli değerli taşlarla bezenmiş, dört yanındaki kuleleri ile önündeki havuza düşen siluetine hayran kalıyorum. Bu mimari harikası muhteşem eser, müthiş mimarisi nedeniyle mi yoksa dünyanın en ünlü efsanevi aşk hikayesine sahip olduğu için mi bu denli etkileyici diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Sanırım her ikisinin harmanlanmış hali. Hikâyeyi duymamış olanlar için bir kez daha keyifle anlamak isterim. Hint-Türk İmparatorluğu’nun Hükümdarlarından Cihangir Şah’ın oğlu “dünya şahı” anlamına gelen ismiyle Şah Cihan, çok özellikleri olan bir devlet adamı, bir komutan ve büyük bir sanatkâr. Doğruysa birçok eşi olan Şah Cihan’ın ölümsüz aşkı, eşlerinin içinde en çok sevdiği eşidir Banu-Begüm Mümtaz Mahal. Bir doğum esnasında vefat eden, “Saray’ın mücevheri” anlamına gelen Mümtaz Mahal’e duyduğu sevginin anısına yaptırdığı bu eser, bilinenin aksine bir cami değil bir anıt mezar. “Romantik bir aşkın mahsulü”, bir “Aşk Anıtı”... Ne isterseniz diyebilirsiniz ama gerçek bir şaheser olduğu tartışılmaz.
Kompleksteki tüm yapılar birer mimari harikası ama elbette en güzeli ana yapı Tac Mahal. Bir de gururlanıyorum ki sormayın. Yapımı için yaklaşık 22.000 işçi ile 20 yıldan fazla süren inşaat için dünyanın en ünlü mimarları davet edilmiş. Bu mimarların arasında Mimar Sinan’ın talebeleri Mehmet İsa ve Mehmet İsmail Efendi de var. Hatta kubbenin onların eseri olduğunu duymuştum, yerel rehberimiz de bunu doğruluyor.
Ayrıca, yine dünyanın her yerinden getirttiği yakut, zümrüt, pırlanta gibi dünyanın en değerli taşlar da iç mekandaki mermerlere gömülerek oya gibi işlenmiş. Yapının dört bir köşesine ama binanın biraz uzağına ve dışarıya meyil verilerek inşa edilen 75 metrelik kubbeler neden binaya yapışık değil derseniz, depremde binanın üstüne yıkılıp bu güzel yapıya zarar vermesin diye böyle planlanmış.
Tac Mahal’in gün içinde farklı renklere büründüğü söylenir, biz iki saate yakın zamanda gezerken çok az gözlemleyebildik ve ne yazık ki bu güzel mekana veda ediyor, Jaipur’a doğru yola koyuluyoruz. Bu değişimi merak ederseniz biraz fazla zaman ayırarak bu muhteşem görüntüleri fotoğraflayabilirsiniz. Cennet bahçesinde dolaşmak da büyük keyif ve inanın fotoğraf çekmeye de doyamayacaksınız, muhteşem yapının önündeki havuza iz düşümünü fotoğraflamayı da unutmayın.
Böylesine bir aşka sevilmek, ardından böyle muhteşem bir eser yapılması her eşe, hatta her kraliçeye bile nasip olmaz sanırım...