Agra'ya Giriş: Sikandra Fort

Bugün Yeni Delhi’den Agra’ya seyahat edeceğiz. Yeni Delhi ile Agra arası yaklaşık 200 kilometre. Ancak yollar bir hayli bozuk olduğundan yol 4 saat sürüyor.

Bize Agra ve Jaipur bölgesinde eşlik edecek olan şoförümüz Bali. Bali o kadar sevimli biri ki, normal şartlarda 200 km bozuk yolu 4 saatte gitmek yorucu olur diye düşünürken, bu seyahat Bali sayesinde tam anlamıyla bir eğlenceye dönüştü.

Bali yarım yamalak İngilizcesi ile Hindistan’ın tarihinden kendi çocukluğuna kadar her şeyi anlatıyor bize. Ya etrafına gülücükler saçıyor, ya da kendi yaptığı esprilere gülüyor, ama sonuçta hep mutlu ve etrafa gerçekten çok güzel bir enerji veriyor.

Hindistan’da 28 Eyalet var. Her eyaletin plakası ise kendi harflerini taşıyor. Nüfusun %80’inin Hindu olduğu ülkede çok sayıda farklı dil konuşuluyor. Ama bu dillerden 14 tanesi oldukça baskınmış.

Agra, 1526 - 1858 yılları arasında Hindistan'da hüküm sürmüş Babür İmparatorluğu, diğer bir deyişle Hint-Moğol İmparatorluğu'nun eski başkentiymiş.

Yolculuk sırasında gayet keyifli giderken maalesef çok korkunç bir manzara ile karşılaştık. Gidilen yol otoban da olsa, çok sürat yapmak pek olası değil. Çünkü otobanda bisikletler, tuktuklar, kamyonlar hepsi bir arada gidiyor. Tam bir hengame söz konusu... Kornaya ilk basanın öncelik hakkı var. Mantıklı olarak baktığınızda sürücü dahil en fazla 3 kişi taşıma kapasitesine sahip olan tuktuklarda, çoğunlukla 9-10 kişi bir arada yolculuk yapıyor.

Tam aramızda bu şekilde otobanda gitmenin ne kadar tehlikeli olduğundan bahsederken, ileride yolun ortasında bir elbise dikkatimizi çekti. Biraz daha yaklaşınca aslında o elbisenin içinde ölü bir beden olduğunu farkettik. Bu manzara hiç aklımdan gitmiyor. Pembe yeşil tonlarda bir kıyafet içerisindeki beden boylu boyunca yere yığılmıştı. Muhtemelen aynı şekilde tehlikeli biçimde yolculuk eden bir tuktuktan düşen bir kadın ve ardından hız kesemeyip onu ezen bir kamyonet vakası. Ama işin garip tarafı kimse durmuyor, kimse cesedi yerden kaldırmıyor. Ama saygı gösteriyor olsalar gerek (!), kimse üzerinden geçmiyor en azından etrafından dolanıyorlar. İşte burası garip bir memleket, tesadüfen yaşıyorsunuz.

Bali de sanırım bu tabloya çok aşina değil ki, onun da ses tonu değişti ve esprilerine ara verdi. Böyle bir tabloya sıklıkla rastlayıp, rastlamadığını sorduğumda ise sadece “Bazen. Ama üzücü” demekle yetindi.

Gördüklerimizden yarım saat kadar sonra, ufak bir mola yerinde eğitilmiş maymunlarla çektirdiğimiz fotoğraflar bile bizi pek kendimize getiremedi.

Agra’ya yaklaşık 4 kilometre kala Moğol imparatoru Ekber’in anıt mezarı olan Sikandra Fort’a geliyoruz. Burada turumuzun Agra tarafı boyunca bize rehberlik edecek olan İmran ile tanışıyoruz.

Agra tarafındaki ilk tarihi bölge olan Ekber’in Anıt Mezarını, İmran’ın önderliğinde gezmeye başlıyoruz.

1542 – 1605 seneleri arasında yaşamış olan Ekber, Hindistan'a hükmeden Babürlüler devletinin en büyük imparatoru. Cengiz Han ve Timur'un soyundan gelen Ekber, 1556 senesinde daha 14 yaşındayken tahta çıkmış. Tahta çıktığında çok küçük yaşta olduğundan 18 yaşına gelene kadar devleti, kendisi adına Bayram Han yönetmiş. 18 yaşına bastığı gibi iktidarı ele almış ve Hindistan’a egemen olmak için seferlere başlamış. Bu seferler tam 40 sene sürmüş ama 1601 senesinde amacına ulaşmış ve Hindistan’ı ele geçirmiş.

Ekber, ilk olarak 1569 senesinde Agra’da Fatehpur Sikri kentini kurmuş ve başkenti Agra’ya taşımış. Hindu ve İslam mimarisinin ortak özelliklerini taşıyan Fatehpur Sikri’de su kaynakları yetersiz kalınca başkenti 1586’da Delhi’ye taşımış.

Ekber, Hindu ve Müslüman ayrımcılığı yapmamış ve Müslüman olmasına karşın Hindu bir prensesle evlenmiş. Karşılıklı hoşgörü ve dostluk ilkesini ön planda tutmuş. Ekber, Hindistan’a çok fazla yenilik de getirmiş. Hindu ve Müslümanların kendi geleneklerine göre yargılandıkları bir hukuk düzeni geliştirmiş. Müslümanlar ve Hindulardan alınan vergiyi eşit tutmuş. Sanata çok önem verip, bilgin, şair, edebiyatçı ve ressamların önünü açmış. Fatehpur Sikri’yi bir sanat merkezine dönüştürmüş.

Sikandra Ford aslında ilk olarak Ekber tarafından saray olarak inşa edilmeye başlanmış. Ekber’in 3 eşi varmış. Birisi hristiyan, birisi müslüman, diğeri ise Hindu. Her 3 eşinin de inanışına duyduğu saygıdan, sarayda her 3 dine ait çeşitli motifler görmek mümkün. Aynı zamanda Ekber Şah, inşa ettirmeye başladığı bu eserde İslami, Hindu, Budist, Jain ve Hristiyan motifleri bir araya getirerek dinlerin kardeşliği ilkesini ortaya koymayı amaçlamış.

Ancak Ekber’in ömrü bu sarayın tamamlanmasına yetmemiş. Ekber, 16 Ekim 1605’te Agra’da vefat etmiş. Bunun üzerine oğlu Cihangir tarafından planların bazı bölümleri değiştirilerek tamamlanmış ve babasının anısına yapımını bitirdiği sarayı da babasının son mekanı olarak seçmiş. Bu nedenle Ekber’in mezarı da bu sarayın içinde yer alıyor.

Yapının girişindeki ana duvarda yer alan nilüfer çiçeği Hinduizm’i simgeliyormuş. Müslümanlığı temsilen yine duvarlarda arap harfleri ile yazılmış çeşitli dualar mevcut. Portekizli olan hristiyan eşi için ise değişik yerlerde haç motifleri mevcut. Müslüman olan karısı Türk’müş ve ismi Sultan.

İçeride yer alan Ekber’in türbesinin en ilginç özelliği ana girişte görünmeyen Bülend Derwaza isimli güney girişidir. Girişinde Kuran-ı Kerim’den yapılan bir alıntıda “Burası cennet bahçeleridir, içeri girin ve ebediyen yaşayın” yazmaktadır.

Asıl kabrin bulunduğu alan ise çok sadedir.

Dış yapının ihtişamından en ufak bir iz yok bu alanda. Rehberimizin belirttiğine göre, buradaki tezatlık, insanlara “İster hükümdar ol, ister zengin, ister fakir ol farketmez. Öldüğünde hiç bir şeyi yanında götüremeyeceksin” mesajını vermek için yapılmış.

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.