Gizemli Bir Diyar: Kapadokya

Sırada Kapadokya var. Çocukluğumda gittiğim, bendeki tek hatırası devenin üstünde çekilmiş bir fotoğrafım olduğundan, bu gezi için bir oldukça heyecanlıyım. Çok küçük olduğumdan aklımda kalan başka hiçbir şey yok, yeniden değil, ilk defa keşfedeceğim buraları.

Ben bir arkadaşımı Kayseri’ye bırakacağım için Kapadokya’ya Kayseri üzerinden geldim. Kayseri - Nevşehir arası yaklaşık 70 km kadar. İlk akşam Göreme’de kalmaya karar verdiğimden tabelaları takip ederek ilerliyorum yolda, yaklaştıkça etrafın güzelliği de büyülüyor beni. Güneş de iyice alçalmış, bugünlük de veda etmeye hazırlanırken giriyorum Göreme’ye. Sağlı sollu Peribacalarının arasında bir masalın içindeyim sanki…

İlk bulduğum otele yerleşip atıyorum kendimi dışarı. Hastanede çalışan uzmanlarımızdan birisi de ailece Kapadokya tatilini tercih etmiş bayramda. Ertesi gün onlarla buluşup soluğu Avanos’ta alıyoruz. Kızılırmak kenarında kurulmuş küçücük bir kasaba, çömlek yapımı ile ünlü.

Bir iki çömlekçi dolaşıp, çömlek yapımında da kendimizi denedikten sonra biraz ırmak kıyısında yürüyüp çekim yapıyoruz. Ördek ve kazları resmetmenin bedeli ise ekmek parçaları…

Sundukları görsel şölen karşılığında seve seve ödüyoruz borcumuzu.

Akşam tekrar Göreme’ye döndükten sonra ben ekipten ayrılıyorum. Önce biraz dinlenip kendime program yapmak için bir cafede oturuyorum. Göreme’ye çok yakın olan Uçhisar’da gün batımı izlenmeliymiş mutlaka. Günbatımını kaçırdım, ama akşam fotoğraflarını çekmek üzere atladım arabaya. Gerçekten Uçhisar kalesinin gece görünümü ve ışıklandırması harika.

Fotoğrafları çektikten sonra arabayı Göreme’ye bırakıp, şöyle hem manzarayı izleyebileceğim hem de güzel bir Kapadokya şarabı içebileceğim bir yer arıyorum. Tabii ki biraz tepeye yerleşmiş “manzara” gözüme çarpıyor. Çok güzel bir mekan, dışarıda bir mangal yakmışlar, hemen bir köşesine kuruluyorum ben de. Şarabımı alıp yanlış mevsimde mi geldim acaba buraya diye hüzünlenirken, Ürgüp’te iyi vakit geçirebilecek mekanlar olduğu çalınıyor kulağıma, eh madem geldik bir görelim o zaman. Joy cafe bar - Ürgüp; şiddetle tavsiye edilir.

Ertesi sabah otelden ayrıldıktan sonra Ihlara yollarında alıyorum soluğu. Kapadokya yöresinde adı anılsa da, aslında Aksaray’a bağlı ve Göreme’ye neredeyse 1,5 saat mesafede. Ama bozkırın içinde birdenbire Ihlara’nın yeşilliği ile karşılaşmak büyülüyor insanı. Ben maalesef çok uzun vakit geçiremedim, ama mutlaka daha erken saatlerde gidin, bolca, sindire sindire yürüyüş yapın, içindeki minicik kiliseleri gezin. Aşağıdaki cafesinde oturun, huzur bulun.

Ihlara vadisinin esas uzunluğu 10 km civarında, yaklaşık 1,5 km kadar alanını turistler için yürüyüş parkuru şeklinde düzenlemişler. Mutlaka görülmesi gereken bir yer. Dönüş yolunda Derinkuyu ve Kaymaklı’daki yer altı şehirlerine uğrayayım diyorum ama, her ne kadar kapanış saati 17.00 olsa da, içeri girişi 16.15’te kapattıklarından ertesi güne kalıyor maalesef.

Ertesi sabah biraz erken başlıyorum güne. Çünkü balon turuna katılmaya karar veriyorum.

Her ne kadar sabahın 5’inde kalkmak zor gelse de, hava -7, -10 derecelerde olsa da, balonla havalanıp güneşin doğuşunu görüntüledikten sonra hepsine ve en önemlisi de ödediğim ücrete değdiğini anlıyorum. Ayaklarım yerden kesilmiş, güneşin ortaya çıkıp bizi selamlamasıyla içimiz ısınıyor.

İndiğimiz yerde bize verdikleri belgeler ve köpüklü şarap ikramından sonra yeniden otele dönüyorum.

Sabah daha saat 08:00 ve otelde kahvaltı sonrası, bir önceki gün kaçırdığım yer altı şehirlerini gezmeye geliyor sıra. En büyüğü Derinkuyu’da olduğundan hemen yola çıkıyorum. “Amaaan yeraltında ne yapıcaz” demeyin, mutlaka görün. Yerin altında 8 katlı, gerçekten muhteşem bir yer altı şehri. Zamanında birçok insana ev sahipliği yapmış, tüm Kapadokya’nın altının buna benzer büyüklü küçüklü yer altı şehirleri ile dolu olduğu söyleniyor.

Derinkuyu’dan çıktıktan sonra gündüz gözüyle de bir göreyim diye Uçhisar kalesine çıkıyorum. Bu kale çevreye oldukça hakim, gerçekten güzel fotoğraflar çekebileceğiniz bir yer.

Sonrasında Göreme açık hava müzesine gidiyorum. Çevre düzenlemesi oldukça güzel olsa da, vakti kısıtlı olanlar için gitmeyi bir daha düşünün derim. Ya da Göreme açık hava müzesindense, sonrasında gittiğim Zelve açık hava müzesi ve Zelve vadisini tercih edin derim. Daha el değmemiş, bozulmamış, eski dokusuyla olduğu gibi duruyor Zelve… Hiçbir şey yapmadan, yürüyün, oturun, kendinizi dinleyin… Zelve’de kaybolun, ve ardından kendinizi bulun tekrardan…

Kapadokya’dan ayrılmadan gidilecek son bir yer kalıyor bana, tabii ki Ürgüp ve içindeki Asmalı Konak. Dizilerle alakam olmasa da, hiçbirini izlemesem de, Asmalı Konağın namını bilmeyen yoktur. Asmalı Konak’ın gerçekten orayı, tutkuyu, yaşayışı inanılmaz güzel anlattığına inanıyorum. Dizi içindeki bazı hareketler, bazı söylemler abartılı gelmiştir belki çoğu kez. Ama hayır, Kapadokya öyle bir yer… Sert, haşin, tutkulu ve tutarsız…

Asmalı Konak ziyareti sonrası Turasan şarapçılıkta alıyorum soluğu. Kapadokya şaraplarından bol bol alıp koyuyorum arabaya ki, İstanbul’a döndükten sonra da yaşayabileyim Kapadokya’yı…

Turasan şarapçılığın hemen yanındaki Ürgüp manzarasına hakim restoranda oturup bir kadeh şarap eşliğinde bugünlük de güneşe hoşçakal dedikten sonra yola çıkıyorum, önümde 830 km var… Peri masalı burada bitiyor, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.