Agra’ya vardığımız gibi ilk olarak otelimize yerleşiyoruz. Otelimiz Agra’nın tam merkezinde yer alıyor, oldukça güzel ve lüks. Ancak Hindistan tam bir tezatlar ülkesi... Örneğin 5 yıldızlı bir otelde kalıyorsunuz, ama hemen yanında halkın yaşadığı çadırlar var. Binanın bir penceresinden lüks bir residance’a bakarken, diğer penceresinden varoşları görmek mümkün. Her şey iç içe.
İlk durağımız Agra Fort (Agra Kalesi), diğer adıyla Kızıl Kale. Bu kale 3. Moğol imparatoru Ekber tarafından 1565 yılında yapılmaya başlanmış ve çeşitli eklerin inşasıyla Şah Cihan tarafından bitirilmiş. Tüm kale bölgeden çıkartılan taşlarla yapılmış. Taşların rengi pembe ile kızıl arası olduğundan kaleye Kızıl Kale adı verilmiş.
Aslen kale ilk yapıldığında askeri amaçlı kullanılması planlanmış. Ancak bitiminden sonra Şah Cihan burayı bir saray olarak kullanmış.
Ancak günümüzde Hindistan ordusu hala bu kaleyi silah deposu olarak kullandığından turistlerin gezebildiği kısım oldukça kısıtlı. Buna rağmen kalenin bize ayrılan kısmını gezmemiz yaklaşık 2,5 saatimizi alıyor.
Kalenin çevresinin uzunluğu 2,5 kilometre ve duvarlarının yüksekliği 20 metre. Tüm kalenin etrafı hendeklerle çevrili. Kalenin arkasında ise Ganj’dan sonra Hindistan için 2. Kutsal nehir olan Yamuna nehri uzanıyor. Küresel ısınmanın etkileri nedeniyle olsa gerek, rehberimiz nehrin eskiden kaleye çok daha yakın ve daha bol suyunun olduğunu belirtirken, şimdiyse görünen uzaktan akan cılız bir nehir.
Döneminde yani Yamuna nehri küresel ısınmadan etkilenmeden önce kalenin bir duvarı Yamuna nehrinin kıyısında olduğundan giriş sadece güneyindeki Amar Singh Kapısından yapılıyormuş. Biz de bu giriş kapısından içeriye giriyoruz.
Çok büyük bir alana kurulmuş bir yerleşim var. İlk olarak kalenin en önemli bölümü olan Cihangir’in Sarayı’na gidiyoruz.
Bu sarayı imparator Ekber, oğlu Şah Cihan için yaptırmış. Geleneksel Hindu ve Moğol mimarisinin karışımı bu sarayda net olarak görülebiliyor. Saraydaki Şah Cihan’ın özel mekanına ise Khas Mahal deniliyor. Burası İmparatorun önemli elçileri ve ziyaretçileri kabul ettiği salonmuş. Ünlü tavuskuşu desenli taht da, Âlemgir tarafından Delhi’ye götürülmeden önce burada bulunuyormuş. Bu salon bembeyaz mermerleri ve ince işçiliği ile göz dolduruyor.
Sarayın harem dairesi ise Şişe Mahal yani Aynalı Salon olarak adlandırılıyor. Bu salonun duvarları duvarları küçük küçük aynalarla döşenmiş. Minik aynalar ile farklı figürler dizayn edilmiş. Çok fazla el emeğinin olduğu muazzam güzellikte bir salon.
Bu salonun hemen önünde ise geniş bir bahçe var. Burası Anguri Bagh yani Üzüm bağı bahçesi olarak biliniyor. O dönemde burada üzüm yetişip, yetişmediği bilinmiyor ama Anguri Bagh bir Moğol bahçe mimarisi.
Aynı zamanda Ekber’in haremi de bu bölümde ama buradaki harem kavramının bizim genel bildiğimiz “harem” kavramından farklı olduğunu belirtiyor rehberimiz. Buradaki harem bölümünde; savaşta ölmüş askerlerin eşleri, çok fakir olan dullar, bakacak kimsesi olmayan yaşlı kadınlar barınıyor ve saray için çalışıyorlarmış. Rehberimiz ısrarla haremdeki kadınların “dokunulmazlığı” olduğunu belirtiyor.
Haremin içinde büyük bir avlu bulunuyor. Bu avluda senede bir defaya mahsus büyük bir kermes kuruluyormuş. Bu kermes sadece kadınlara özgü tabii.
Cihangir’in 2 eşi varmış, birisi Hindu, diğeri ise Müslüman. Kalenin saray bölümünde her iki eşi için ayrı bölümler yaptırmış ve bu bölümleri de eşlerinin inançlarına göre dizayn ettirmiş. Mesela Hindu eşi için yaptırdığı bölümün duvarlarını, bolca taştan oyma hayvan ve insan figürleri süslerken, Müslüman eşi için yaptırdığı bölümde hiçbirini göremiyorsunuz. Yine hindu eşi için yaptırdığı tapınakta şans getirdiğine inanılan bol bol Ganesh figürleri mevcut.
Yatak odaları da dahil olmak üzere sarayda hiç kapı yok. Bunun nedeni de çok sıcak bir iklim olduğundan dolayı kapı yerine halı veya kilim kullanıyor olmaları. Kapı diye geçtiğimiz yerlerin her birinin üstünde büyük halkalar var, zamanında buraya halılar veya kilimler asılarak mahremiyet sağlanıyormuş.
Sarayın hemen önünde ise Cihangir’in Havuzu yer alıyor.
Kalede aynı zamanda bir de 1631 senesinde Şah Cihan tarafından yaptırılmış olan Mina Mescid yer alıyor. Tamamı mermerden yapılmış olan bu yapı İnci Cami olarak da biliniyor.
Diğer bir bölümü ise İmparatorun halkı huzuruna kabul ettiği salon. Burada da yine mermer işçiliği ön planda. Bu bölüme verilen isim ise Divan-i Aam. Agra'da konaklamak için şehir manzarasına sahip merkezi konumdaki Hotel East Gate ve Trident Agra otellerini tercih edebilirsiniz.
Agra Kalesi'nin Hüzünlü Hikayesi
Agra kalesinin ve içindeki sarayın hüzünlü bir de hikayesi var. Ekber’in yıllarca erkek evladı olmamış. İlk kez oğlu olacağı haberi gelince Cihangir daha bebekken, oğlu için bu sarayın yapımını başlatmış. Cihangir de hükümdarlık döneminde ülkeyi buradan yönetmiş.
Şah Cihan, eşi Mümtaz Mahal için bu sarayda Oktagonal Kuleyi yaptırmış. Ancak oğlu Alemgir, babası kadar iyi bir hükümdar değilmiş ve gücü eline geçirmek için babasını bu kuleye hapsetmiş. Bir diğer sebep ise eşi Mümtaz öldükten sonra akıl sağlığını koruyamamasıymış. Bu nedenle, oğlu Alemgir tarafından tahttan indirilmiş Şah Cihan ve yine kendi öz oğlu tarafından uzaktan da olsa, eşi için yaptırdığı Tac Mahal’i gören bu Oktagonal Kuleye yerleştirilmiş. Şah Cihan’ın hapsedildiği bu kule sarayın diğer bölümlerinin aksine, görmeye alıştığımız kırmızı taşlardan değil, Tac Mahal’deki gibi mermerden yapılmış. Mermer üzerinde de yörede çıkartılan yarı değerli taşlar ile yapılmış işlemeler mevcut.
Hikayeye göre Mümtaz’ın ölümünün ardından ağlamaktan gözleri iflas eden Şah Cihan’ın yardımına kızı koşmuş. Artık Tac Mahal’i bile göremez haldeyken, kızının İran’dan getirttiği bir rengi siyaha yakın bir ayna sayesinde ölene kadar Tac Mahal’i seyrederek Mümtaz için ağlamış. Şah Cihan 1666 senesinde vefat edene kadar son 7 senesini bu kulede bir tutsak olarak geçirmiş.
Bu hüzünlü hikayeyi de dinledikten sonra Cihangir’in Kütüphanesine gidiyoruz. Cihangir eğitime ve okumaya çok önem veren bir imparatormuş. Tam 6 dilde okur yazar olan Şah Cihan aynı zamanda da şair imiş. Kütüphane oldukça büyük ve güzel. Zamanında burada 500 - 1.000 arası kitap bulunuyormuş. Günümüzde bu kitaplar Delhi’deki müzede sergileniyor.
Kalenin diğer bölümlerini gezdiğimizde tavanlardaki motifler dikkatimizi çekti. Odaların tavanlarındaki motifler genellikle moğol halı desenlerinden oluşuyor. Eskiden yerlerde serili olan halılar da aynı motiflere sahipmiş ve bu şekilde bir simetri yakalanıyormuş. Kütüphanenin duvarları da saraylarda olduğu gibi yine aynı taştan oyma Moğol halı motifleri ile süslenmiş.
Cihangir’in babası olan Ekber’in favori eşi Hindu eşiymiş. Evliliğin yapıldığı tarih göz önünde bulundurulursa, tabii ki bu bir aşk evliliği değilmiş ve tanışmadan evlenmişler. Ekber sabırla eşinin onu sevmesini beklemiş. Hindu eşi Ekber’le beraber geçirdiği 2-3 yılın ardından gerçekten Ekber’i sevmeye başladığını farketmiş. Ekber’e olan sevgisini ifade edebilmek için kocasından gizli Urduca öğrenmiş. Bir gün Ekber’i şaşırtmak için aslında uzun adı olan “Calaludin Muhammed Akbar” yazdığı bir kağıdı kocasına vermiş. Ekber bu yazıyı görünce eşine yazılanı okumasını buyurmuş. Eşi ise okumayı reddetmiş, “siz okuyun hünkarım” demiş. Ekber ise eşinin okuması için ısrar etmiş. Bunun üzerine eşi eski bir hindu geleneğini açıklamış. İnanışlarına göre Hindu kadınları asla kocalarına isimleri ile hitab etmezlermiş. “beyim, kocacığım, hünkarım” gibi sıfatlar kullanırlarmış. Bu nedenle Hindu eşi bu yazıyı okuyamayacağını belirtmiş. Bu durumda Ekber de daha önce kimseye söylemediği bir gerçeği Hindu eşine itiraf etmek durumunda kalmış. Daha 14 yaşında tahta çıkmış olan Ekber, bir çok dili konuşabilmesine rağmen, koskoca Moğol imparatorluğunu başarı ile yönetiyor olmasına rağmen, bu ağır yük ve bitmek bilmeyen seferler ve savaşlar nedeniyle okumayı ve yazmayı öğrenememiş. Bu nedenle en önemli sırrı olan okuma yazarlığının olmayışını o gün hindu eşi Judabar ile paylaşmak zorunda kalmış. Ve eğer bir çocuğu olursa onu çok iyi eğiteceğine dair bir söz vermiş. Ve bu kütüphaneyi de oğlu Cihangir için yaptırmış.
Agra Kalesi (Red Fort), Hindistan İngiltere boyunduruğundayken, İngilizler tarafından kullanılmış. Hatta bahçesinde ölen bir İngiliz kumandanın mezarı bile bulunuyor.Agra'da konaklamak için şehir manzarasına sahip merkezi konumdaki Hotel East Gate ve Trident Agra otellerini tercih edebilirsiniz.