Uzun süredir eşim Etem ile Kuzey Amerika seyahati planlıyorduk, eşimin 2 hafta izin almasıyla planlarımızı gerçekleştirebildik, benim zaten izin problemim yoktu, emekli olmuştum (bu durumda bütün planları ve rezervasyonları yapmak bana düştü).

Yurtdışı seyahatlerinde özellikle Haziran ayını tercih ederim (elbet kuzey yarımküre için) çünkü günler uzundur, geç saatlere kadar dışarıda kalınabilir, hem de sıcaklık gezmeye daha elverişlidir.

Gitmeye karar verince hemen internetten araştırmalara başladım. Bloglar, wikipedia,seyahat siteleri vs. Gezmek kadar plan yapmak da çok heyacan verici.

Böylece kendi planımızı yaptık, önce ana uçuşların biletlerini aldık. İstanbul-Los Angeles gidiş ve New York-İstanbul dönüş. Biraz fedekarlık yapıp ilk okyanus aşırı uçuşlarımız için THY Comfort Clas bilet aldık. THY Comfort Clas en müşkülperest kişiyi bile memnun edecek kadar güzeldi.

Bende biraz uçuş korkusu vardı, uçuştan önce doktorumun tavsiyesi ile melatonin bile almaya başlamıştım ama gerek yokmuş, uçuş mükemmeldi. İkramlar bittikten sonra ineceğimiz meydanda saat şu anda gece olduğu için uyumanızı tavsiye ediyoruz gibi bir anons yapıldı ve ışıklar kısıldı. 14 saatlik uçuş boyunca ben hiç uyuyamadım. 2 tane film izledim, biraz kitabımı okudum ve en güzeli uçaktaki dev ekrandan sürekli güzergahı izledim. Uçağımız önce Kuzey Avrupa sonra Grönland (Grönland üzerinde olduğumuzu bilmek gerçekten çok heyecan vericiydi) ve Kanada hava sahalarını geçerek Los Angeles’e indi.

1. Gün - Los Angeles: Önce havaalanında kiraladığımız arabamızı aldık. Daha önce Amerika’ya giden kardeşimin tavsiyesi ile internetten küçük bir araç kiralamıştık ve aracı teslim alırken upgrade yapabilir miyiz dedik ve çok ufak bir fark vererek kocaman bir araba olan Toyota Rav4 aldık. Halbuki başlangıçta o arabayı kiralasaydık dünya kadar para verecektik.

İzmit’den aldığımız ve Kuzey Amerika haritasını yüklediğimiz navigasyonumuza yine evden Amerika’da kalacağımız bütün otellerimizin adreslerini girmiştik. Amerika'da navigasyon hayat kurtaran bir alet ve bence olmazsa olmaz.

Saat daha erken dedik hemen otele gitmeyelim jetlag olma endişesiyle. LA‘ın en büyük marinası Marina Del Rey’e gitmeye karar verdik. Sahili çevreleyen güzel restoranların olduğu marinayı gezdik ve okyanus havası aldık biraz. Burası son derece hoş bir koy içine oturmuş bir marina.

Bir kafede bir şeyler atıştırıp, yine açık havada dolaşalım diye Griffith Park’a çıktık. Çok büyük bir park olan Griffith Park'ın içinde piknik alanları, at binme ve yürüyüş parkurları, golf alanları ve hayvanat bahçesi bulunmakta. Gözlem evinin terasından Los Angeles’ı tepeden kuşbakışı seyredebilirsiniz. Los Angeles nüfusu İstanbul’a yakın bir rakam iken kapladığı alan İstanbul’un neredeyse 3 katıymış bu arada. Sebebi de konut olarak daha çok müstakil, bahçeli evlerin tercih edilmesi.

Etem, Griffith Park gözlem evinin terasından otelin yerini tahmin etmeye çalışıyor.

Uzun uçak yolculuğu, sonrasında okyanus havası,orman havası derken yorulduğumuzu fark edip otelin yolunu tuttuk. Otelimiz Americas Best Value Inn Hollywood, bir zincir otel, fena değildi.

Bu arada bizim özel seçimimiz olmamasına rağmen Amerika'da kaldığımız tüm otellerde odalarımızda hep 2 adet çift kişilik yatak vardı ki hiçbiri lüks oteller değildi.

2. Gün - Los Angeles: Okuduğum bir blogda bir Pazar sabahınızı mutlaka Venice Beach’te geçirin diye bir tavsiye vardı. Biz de buna uyup kahvaltımızı Venice Beach'te bir kafede yaptık. Gerçekten de müthiş eğlenceli bir sahil. Kocaman piyanosunu buraya getirip müzik yapanlar, kay-kay yapan, sörf yapan, dans eden gençler... Film izler gibi etrafımızdaki çılgınlıkları izledik.

Santa Monica’da okyanusa sadece ayaklarımı sokabildim, Haziran ayında hava serindi.

2. durağımız; Santa Monica. Trafiğe kapalı olan 3.cadde çok hareketli, cıvıl cıvıl. Mağazalar,binalar çok hoş. Okyanusun kenarındaki yamaçtan manzarayı seyredebileceğiniz Ocean Drive, Santa Monica Pier görülmeye değerdi. Biz gece kalmadık ama Santa Monica geceleri de çok eğlenceliymiş.

Santa Monica’daki öğlen yemeğinden sonra ver elini güzel evler diyarı Beverly Hills. Burada gezdiğimiz yerler; Sunset Strip Caddesi, son derece lüks butiklerin olduğu Rodeo Drive. Rodeo Drive’da kısa bir yürüyüş yapıp Universal Stüdyoları’na gidiyoruz.

Universal Stüdyoları'nda, 45 dakikalık Tram Turu alıp stüdyoları gezdik ( kenarları açık bir tür tren). Bir çok Amerikan dizisinin, filminin çekildiği stüdyoları ve okyanus sahnelerinin çekildiği göletleri gördük. Jaws, Jurassic Park, King Kong gibi birçok filmin en çarpıcı sahneleri izleyiciler için yeniden canlandırıyorlar. Özellikle 3 boyutlu King Kong ve San Francisco depremini anlatan Deprem film setleri, sel basması canlandırmaları en çok etkilendiğimiz gösteriler oldu. Bunları çığlık çığlığa izledik.

3. Gün - Los Angeles: Otelimizdeki kahvaltının (sadece kahve ve kek çeşitleri ) ardından ilk durağımız Hollywood Bulvarı. Bu yolun üzerinde 150 ünlünün yol üzerine bıraktığı izleri, isimlerini taşıyan yıldızları görebilirsiniz. Chinese Theatre ve yakınındaki Kodak Tiyatrosu görmeye değer.(Kodak Tiyatrosu altında otopark var, Starbucks kahve fişi ile otopark ücretsiz). Kodak Tiyatrosu bildiğiniz gibi, Oscar törenlerinin yapıldığı yer. Şu ünlü Hollywood yazısı da en güzel Kodak Tiyatrosu 3. kattan fotoğraflanabiliyor.

Bizim Hollywood fotoğrafımızın da bir hilesi var, gidenler görmüşlerdir, burada yazmayayım : )


Los Angeles Meksika Mahallesi'nde

Sonra bütün öğleden sonra ve akşamımızı Downtown’da geçirdik. Nerelere gittik derseniz;

Chinatown: Çin porselenleri, Çin restoranları, ipek eşya, elbise satan dükkanlara ve tabii ki akupunktur yapan insanlar.
El Pueblo de Los Angeles: 18 hektar bir alan kaplayan tarihi bir parktır. Park 1781'de ilk gelenler tarafından yapılmıştır.
Büyük tern istasyonu Union Station: El Pueblo'nun tam karşısında bulunur. Los Angeles'ın mimari hazinelerindendir. İspanyollar tarafından inşa edilmiştir ve hem Arap sanatından hem de modern sanattan izler taşır.
Olvera Caddesi: 1930 yılında restore edilmiştir, alışveriş yapmak için birçok dükkan vardır, özellikle de Meksikalılara ait Alvero Street (Meksika Mahallesi).
Grand Central  Market: Geç öğle yemeğini burada yedik. Broadway ve Hill Caddesi arasında, Los Angeles'taki en eski ve de en büyük açık hava marketi.
Little Tokyo: (Civic Center'ın güneydoğusunda) Japon sushi restoranları, Japon bahçeleri ve alışveriş merkezleri görülebilir. Burada da kahve molası vermek için güzel kafeler var. Sonrasında biraz dinlenmek için otele döndük. Çünkü yarın erkenden yola çıkacağız. Los Angeles'ta Disneyland da var ama Paris’te zaten gördüğümüz ve zamanımız da olmadığından pas geçtik.
 
4. Gün - Ventura:Los Angeles-San Francisco arası yaklaşık 700 km, çok uzak sayılmaz ama biz bu yolu arabamızla 3 günde almayı planlıyoruz. LA-SF arasında ikisi otoban olmak üzere 3 yol daha var ama biz okyanus kıyısına paralel yer yer bozuk olduğunu okuduğumuz Pasifik sahil yolunu kullanacağız (Route 1 esasen Amerika’nın Route 66'dan sonra efsanevi ikinci rotası).


Big Sur Sea Elephant, güneşlenen deniz filleri

Arabayla ilk gün yolumuz sadece 96 km. Çok güzel okyanus manzaraları gördük, çok orijinal kafelerde mola verdik. Bu arada kafeler, restoranlar yol üzerinde değil genellikle yoldan saparak kısa bir mesafede. Yoldan girerken hiç öyle şirin bir kafe göreceğiniz aklınıza gelmiyor, hepsi de çok güzeldi.


San Simeon’da fotoğraf molalarımızdan
 
Otelimiz Motel 6 Ventura Beach, Amerikan filmlerinde gördüğümüz tipte, bütün odaların kapılarının bir balkona çıktığı ve o balkonun merdivenle avluya çıktığı ki avlunun aynı zamanda otopark olduğu. Çiçeklerle süslü hoş,ferah bir zincir motel.

Ventura’da alışveriş de yaptık. Camarillo Premium Outlets bütün büyük markaların olduğu, sadece araba ile ulaşımın olduğu, fiyatların Amerikan ortalamasından biraz düşük olduğu, geniş bir mekana yayılmış hoş bir outlet.

5. Gün - Monterey:  Monterey'de 17 Mile Drive isminde bir araba rotası var. Adı üstünde 17 mil, yani 27 km uzunluğundaki parkurun, işaretleri takip ederek, manzarasıyla keyfini çıkarabiliyorsunuz.

Fotoğraf çekilmesi ve manzara seyredilmesi için özel yapılmış 25 adet terasta teker teker durarak harika zaman geçirilebilir; içinde golf sahaları, malikaneler, kafeler, nefis manzaralarıyla bu park bence mutlaka görülmeli. Giriş ücretli, ücreti ödeyince kapıdan broşürler, haritalar veriyorlar.


Monterey Lonely Tree

YAZI DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ İÇİN:
gezimanya.com/GeziNotlari/san-franciscoya-yolculuk
gezimanya.com/GeziNotlari/las-vegasa-yolculukgezimanya.com/GeziNotlari/new-yorka-yolculuk