Şarap üreticiliği ile ün kazanan Cochem’de yaklaşık 6000 şanslı nüfus yaşamakta. Şanslı diyorum çünkü sanki güzel bir tablonun içinde yaşıyorlar.
Sizi ilk karşılayan Reichsburg Kalesi, tepede olanca heybeti ile bölgeye hâkim. Eteğinde birbirinden şirin evleri, hediyelik eşya ve en önemlisi şarap dükkânları ile uzun müddet hafızamdan çıkmayacak.
İlk durağımız olan Reichsburg Kalesi, 1000’li yıllarda yapılmış. Biraz Rönesans, biraz Romanesk, biraz da Gotik yapıdan esinlenmiş.
Saat kulesi halen çalışıyormuş ama arada ayar gerektiğini söylediler.
Sitrin taşı üzerinde yükselmiş değerli halılar ve seramikler ilk gözüme ilişenlerden. Deniz mavisi süs tabakları, kocaman yemek odasında çok güzel durmuş. Her şey çok özenli… O dönemin en iyi marangozu, en iyi sanatkârları ve ressamları ile çalıştıkları için ortaya çıkan tabii ki görkemli oluyor.
Müzik odasının tavanları, sıkıştırılmış mermerden… Tavanlar ayrı haşmette, kim bilir o da ne davetlere mazhar olmuştur. Biraz gözlerimi kapadım hayal etmeye çalıştım. Sonra seyir terasına doğru yürüdüm, işte o an burası da mutlaka görülmesi gereken yerler listesine benim tarafımdan girmiş oldu.
Keyifli yollardan aşağıya doğru indiğimizde meydanda güzel bir çeşme var. Senede 5 kez şarap festivali yapılıyormuş ve bu çeşmelerden şarap akıtılıyormuş. Fakat yerli halk bu şarabı kalitesiz olduğu için tercih etmiyormuş. Yalnız, turistlerden bazıları bu fırsatı kaçırmıyormuş.
Bu arada dondurmaları da çok güzel… Fesleğenli, parmesanlı-armutlu değişik dondurmalarımızı yedikten sonra şarap tadımını yapacağımız mağazaya gittik. Bir sürü bilgilendikten sonra hediyelik şaraplarımızı alıp bu güzel kasabadan ayrılmak üzere gemimize bindik.
Manzaranın devamını keyifle terastan izledik. Ama belleğimde unutamayacağım resimler bırakarak…