Alaskalı’lar Alaskayı görmeden Amerika’yı gördüm diyemezsiniz diyorlar, gerçekten de görülmesi gerekli, yada görülmeye değer bir nokta.
Alaska’ya gitmek için en güzel ay Ağustos, 15 Eylül de tüm turlar bitiyor, dükkanlar kapanıyor. Hava sıcaklığı olarak en uygun ay Ağustos. Gündüz 17-18 derece ancak geceleri bir hayli soğuyor. GÜN IŞIĞI : Ağustos 16 saat / Eylül.14 saat
Yüzölçümü olarak en büyük eyalet ama nüfus olarak en az eyalet (55,000) olan Alaska’yı ilk Ruslar keşfetmiş. 1741 yılında, Çar Büyük Petro, Danimarkalı kâşif Vitus Bering’i, Rusya adına Kuzey Amerika’ya bir sefer yapması için kiralar. Vitus bu seferinde Alaska’yı keşfeder ve daha sonra kendi adını vereceği, Rusya’nın ve tabii Asya’nın en kuzey doğu ucu ile Kuzey Amerika’nın en kuzey-batı ucu arasındaki meşhur boğazdan geçer. 43 yıl sonra Shelikov, Kodiak adasında ilk Rus yerleşimini kurar. 1867’ye Amerika Rusya’dan Alaska’yı 7.2 milyon Dolar’a satın alana kadar, Ruslar Alaska’nın içlerine doğru yayılmaya devam ederler.
Güneydoğu Alaska’da 1870 lerde altının bulunması, 1890'larda çok sayıda Amerikalı’nın Alaska'ya yerleşmesine neden olmuş ve ABD Kongresi 1912'de Alaska Toprakları'nı kurmuş.
Alaska bir deprem bölgesi, en büyük deprem 9.2 şiddetinde olmuş. 1964 Mart’ında Anchorage ve çevresini yerle bir eden deprem Alaska tarihinin en önemli olaylarından biri.
Ekim 1988’de 3 balinanın buzlar arasında sıkışmasıyla bir kez daha dünya kamuoyunun dikkatini çekmiş. (Balinalardan 1’i ölmüş, ABD, Rusya ve Eskimolar’ın çabalarıyla 2 balina kurtulmuş.
Alaska yaklaşık 100,000 buzul, 1800 ada, 3 milyon göl ve 3000 nehre sahip.
Gemimiz öğlen saatlerinde Amerika’nın Alaska eyaletine doğru demir alıyor, gece, ertesi gün ve gece de denizde seyirdeyiz, ancak gemide hiç sıkılacak vakit yok..
Spor salonunda spor yapabilir, spada sauna, masaj hizmetlerinden yaralanabilir, en üst kattaki yürüyüş alanında yürüyebilirsiniz. Her akşam anfi-tiyatroda show var (ki gerçekten profesyonel ve çok güzel showlar) casino var, piyano bar, lobby bar, önde manzara bar, arka güvertede teras bar gibi her katta sayısız bar, alışveriş merkezi (ilk günlerde fazla birşey almayın zira son 2 gün açık Pazar kurup herşeyi indirimli satıyorlar), oyun ve internet odaları, açık ve kapalı sıcak havuz, talasso-terapi havuzu, kuaför, her gün değişik konularda bir seminer, çeşitli kurslar vs.. kısacası herkese gore bir meşgale bulmak mümkün.
Geminin kıç tarafındaki açık barda köpükleri izleyerek sabah kahvenizi yudumlayabilir, aksam üzeri ise tam burunda kaptan köşkünün üstünde, 3 yanı yerden tavana camli bara gidip, muhteşem manzaralar eşliğinde aksam içkinizi alırken balinaları gözleyebilir ve gün batımını izleyebilirsiniz. Biz epey balina gördük, devasa muhteşem hayvanlar, hepsinin vücutlarının tamamı görünmese de kuyruk vuruşları ile cüsselerini tahmin etmek zor değil.
KETCHIKAN
3.gün sabah uyandığımızda ilk durak limanımız, Alaska’nın en güney doğusunda bulunması nedeniyle “Alaska’nın 1. Şehri” denilen Ketchikan limanına yanaşmıştık. Alaska’nın yemyeşil tabiatıyla bu güzel şehirde tanışıyoruz, limanı, şehrin içinden geçen nehri, somon balıkları, Kızılderili balıkçıları, balıkçılık ve kereste endüstrisi ile Amerika ve Amerikan kasabalarından oldukça farklı bir şehir.
ICY STRAIT
Sabahın erken saatlerinde gemimiz bu limana yaklaşırken hafif puslu hava nedeniyle bu tipik Alaska kasabası çok mistik, doğal ve sevimli geldi bana, tipik bir Kızılderili kasabası havasını hissettim. Liman sığ olduğu için açıkta demirleyen gemimizden filikalarla doluşarak çıktık sahile. Orman yolundan yürürken etrafı dikkatlice izlerseniz çeşitli kuşlar ve hayvanlara rastlayabilirsiniz. Şirin bir kahve evinde kahve molası verdiğimizde dükkanın önündeki tabelalarda çeşitli dillerde yazılmış kahve isimleri arasında Türkçe “Kahve” yazısı (gemi turu ile çok Türk geldiğinin bilinmesi nedeniyle turistik nedenlerle de olsa) hoşuma gitti.
JUNEAU
Burası Alaska’nın ilk büyük altın merkezi. Balinaları daha yakından görmek istiyorsanız burada balina izleme ve doğal yaşam turu alabilirsiniz, hatta balina görmeseniz tur parasının bir kısmını iade ediyorlar. Biz gemide epey balina gördük, çok yakından görmesek de olabilir diyerek, burada sadece 1 gün geçireceğimiz için Mendenhall Buzulu turunu tercih ettik ve pişman olmadık, gerçekten görülmeye değer. Amerika’nın en büyük milli ormanı olan “Tongass Milli Ormanı” bölgesinde yer alan Mendenhall Glacier 1.500 mil karelik Juneau buz bölgesinde uzanan 38 büyük buzullardan biri. Buzulun tamamını görmek isterseniz bir helikopter bir turu alarak yukardan izleyebilirsiniz.
Buzulların izlendiği parkta buzullar hakkında bilgi veren bir de müze var, burada bir buzul parçasını da tutma olanağımız oldu. Buzulun kıyısında Milli Orman parkında gezerken karşımıza her an ayı çıkabileceği, böyle bir durumda kesinlikle gözlerine bakmamız, bağırmamamız ama derhal dönüp koşmamız gerktiğinin öğütlenmesi de ürkütücü idi, ama yavru ayılar bize oldukça sevimli geldi.
Tabii bu arada liman çevresindeki büfe tarzı yerlerde King Crab “yengeç bacakları” yemeği sakın unutmayın.
SKAGWAY
Broadway filmlerinde gördüğüz tipik bir kovboy kasabası içindeyiz adeta. Geniş caddelere sağlı sollu ilginç binalar sıralanmış, dükkanlarda hiçbir yerde bulamayacağınız değişik eşyalar ve sanıyorum çoğu da yerliler tarafından yapılmış ürünler. Bu nedenle turistlerin oldukça ilgisini çeken kasabanın en büyük gelir kaynağı da zaten turizm. Bizim gemiyle birlikte 5-6 büyük gemi daha limada demirlemişti, bu nedenle caddeler, dükkanlar, barlar turistlerle cıvıl cıvıl. Kasabada bir de tren istasyonu var, tam önünde de tarihi bir lokomotif sergilenmekte.
1897 yılı başlarında Skagway ve yakınlarındaki hayalet kasaba Dyea kasabaları 40.000 üzerinde kişinin “Klondike altına hücum hareketi”nin ilk kapısı.
HUBBARD BUZULU
Son gün Hubbard Buzulu yakınından geçeceğimiz söylenmişti, sabah 7 de kaptanın anonsu ile uyandık, yataklardan fırlayıp yüzümüzü bile yıkamadan montlarımızı giyip güverteye koşturduk. Gemi buzullara gelmişti ve şansımıza soğuk ama pırıl pırıl ve güneşli bir sabahtı. Kaptan ilk kez buzullara bu kadar yaklaştığını söyledi ve 360 derece dönerek her noktadan herkese buzulları izleme olanağı sağladı. Müthiş bir manzaraydı, Arjantin Buzullar Patagonya’sındaki Perito Moreno buzulları kadar ihtişamlı olmasa da muhtesemdi, buzların arasındaki oyuklar derine indikçe maviden harika bir laciverte doğru bir renk almakta, elbette anlatmak, resim karelerinden gerçek renkleri görmek zor ancak yaşamak gerekli, resim çekmeye doymadım. Bir ara video çekerken arada bir oluşan kırılmalardan birine tesadüf edince bu harika görüntü kayıtlarımda yerini aldı.
SEWARD
Alaska’nın kuzeyinde bulunan Seaward limanına sabahın erken saatlerinde vardık, ve artık gemimizden ayrılma vakti. Ancak gezimiz sona ermedi, önümüzde yine heyecanlı bir yolculuk var, 4 gün sürecek Denali’ye, iç kesimlere doğru kara turu. Bizi Denali’ye götürecek konforlu otobüsümüz limanda bizi bekliyor, harika manzaralar izleyerek keyifli bir yolculuktan sonra Denali’ye ulaşıyoruz.
KARA TURU - DENALİ
Otelimiz nehir kıyısında, artık Ağustosu geride bırakıp Eylül ayının ilk günlerini yaşamaya başladığımız için, sonbaharın harika renklerine bürünmüş bir orman içindeki ahşap, sevimli otelimize yerleşip şehri keşfe gidiyoruz. Dükkanların bazıları kapanmış bile, buralarda turizm mevsimi 15 Eylülde bitiyor ve tabii turlar, tüm dükkanlar, restoranlar da kapanıyormuş. Kasabadaki birbirinden sevimli restoranlardan birine girip müthiş lezzetli dev yengeç bacaklarını tatmadan dönmüyoruz elbette.
Sabah erkenden kalkıp güzel bir kahvaltıdan sonra, 15,187 m2 büyüklüğündeki Denali Tabiat Parkı turumuz başlıyor. Denali Milli Park, Charles Sheldon’ın 10 sene suren uğraşlarından sonra vahşi hayvanları ve yaşamı, tabiat örtüsünü koruma altına almak için 1917 senesinde Milli Park ilan edilmiş, 1980 de ise park alanı 3 misli kadar genişletilmiş.
Milli Park korucular (rangers) tarafından korunmakta. Parkın girişinde adeta Tom Miks dergisinden çıkıp gelmiş, resmi kıyafetleriyle korucular otobüse binerek bizlere güvenlik kurallarını anlatıyor. Otobüs fotoğraf için zaman zaman duracak ancak inmek kesinlikle yasak, hatta fotoğraf çekmek içinde olsa camlardan kolları çıkartmak, sarkmak son derece tehlikeli imiş, zira bir anda vahşi bir hayvan çıkabiliyormuş. Gerçekten de birçok vahşi hayvan (Ayı, geyik, ren geyiği, dağ koyunu, boz ayılar, martı, mühürler, kartallar) gördük, hatta “Mouse” denen, geyiğe benzer vahşi bir hayvan otobüsümüze oldukça yakın geçti ve çok yakından resim çekebildik. Sarı, kahverengi, kızıl, turuncu ve yeşilin tüm tonlarına bürünmüş ağaçlarla, yol kenarları da bolca böğürtlen ve ahududu bitkileriyle müthiş bir park.
Athabaskan yerlilerinin dilinde “the high one” anlamına gelen “Mount McKinley dağı (yada Denali) bu bölgenin mücevheridir” diyor rehberimiz bir tepeden bu ihtişamlı dağa bakarken, gerçekten de yaz günlerinde bile karlı tepeleri ile uzaktan gerçekten de bir mücevher gibi heybetle yükseliyordu. Kuzey Amerika’nın en yüksek tepesi, 20,320 feet-6,200 m. Derler ki, McKinley yüzünü haftada iki kez gösterirmiş, bu tabii ortalama. Bazen haftalarca bulutların arasından çıkmadığı da olurmuş.
Alaska’ya giderseniz mutlaka Denali’ye ve Milli Parka gitmelisiniz, park içinde geçen bu tam günlük “wilderness” yada “wildlife” vahşi yaşam turu da mutlaka yapılmalı. Zira Park vahşi hayvanları, bitkileri, şelaleleri, binbir renkleri, gölleri ve nehirleri ile görülesi bir yer. Belki de biz yaz günleri yerini sonbahara bıraktığı bir dönemde gittiğimiz ve ağaçlar yeşil renklerine veda edip, güz renklerine büründüğü için daha da etkilendim.
Akşam yemekli bir showa biletimiz var. Kapıda bizi yerel kıyafetleriyle ve şarkılarla personel karşılıyor. Tahta masalara oturup servis edilen yöresel yemeklerimizi yedikten sonra harika bir show izliyoruz. Göç ve altın ararken hayatlarını kaybedenlerin öyküsünü anlatan hüzünlü şarkıyı dinlerken gözlerimin yaşarmasına engel olamıyorum.
SON DURAK ANCHORAGE’a doğru…
Sabah bu güzel bölgeye veda ediyoruz. 2 katlı, Wilderness Express ile Alaska’nın en büyük şehri Anchorage’a doğru yola çıkıyoruz. Son derece rahat pulman koltuklar üst katta, tavan da dahil her yer cam, manzaranın muazzam olacağı şimdiden belli. Her vagonun ön tarafında bir bar, barmen ve yol boyu bize bilgi verecek rehber var. Her vagonun alt katı sadece o vagona hizmet veren restoran. Ormanlar içinden, nehir yanlarından, köprülerden geçerken manzaraları, inanılmaz güzel görüntüleri yine çekmeye doyamıyor ve bu güzel kareleri arşivimdeki yerini almaları için kaydediyorum.
ANCHORAGE
Akşam üzeri, 8 saat süren ama nasıl geçtiğini anlamadığımız bu muhteşem tren yolculuğunun (ve tabii biraz da bize sunulan harika kokteyllerin) sarhoşluğu içinde son durağımız ve 1 gece kalacağımız Anchorage’a varıyoruz.
Sabah erkenden kalkıp şehri ve tabii Alaskanın tarihini, ilk dönemlerden günümüze yerel kıyafetlerin sergilendiği Anchorage müzesi keşfe çıkmalıyız, zira gece geç saatlerde olağanüstü güzelliklerle dolu Alaska’ya veda ederek eve doğru uçacağız. Rüya gibi bir seyahatten sonra eve dönüş de heyecanlı..