Madrid'e gidip de eski başkenti görmeyen bir kişi, çok şey kaybetmiştir kanaatimce. Zamana karşı inatla direnen bir ortaçağ şehri Toledo ya da Arapların deyişiyle Tuleytula. UNESCO tarafından açık hava müzesi ilan edilmiş ve Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmış. Zamanda yolculuk yapıyormuşsunuz hissi veren sokaklarında dolaşırken hangi yüzyılda yaşadığınızı karıştırabilirsiniz. Öyle ki attığınız her adımda, başınızı çevirdiğiniz her yerde asırlar öncesinden bir şeyler var. Madrid'e 70 km uzaklıktaki şehre gün içerisinde çok sayıda tren seferi var.
Biz de planlarımızı aylar öncesinden yaptık ve seyahat günü geldiğinde 09:20'deki trenimiz için hostelimizden Atocha Tren Garı'na yürüdük. Kahvaltımızın ardından trene binmek için biraz koşuşturmaca yaşasak da son anda yetiştik neyse ki... 30 dakikalık yolculuğun ardından Toledo'ya ulaştık. Tarihi tren garı bizi oldukça etkiledi.
Garın çıkışında bekleyen tur otobüsüne kişi başı 9 Euro ödeyerek bindik. Bizi en çok heyecanlandıracak olan müthiş şehir manzarasını izleyeceğimiz tepeye doğru harekete geçtik. Tajo Nehri'nin kıyısından kıvrılarak uzayan yoldan ilerlerken ilk olarak Alcantra Köprüsü'nü gördük. Köprü 106 yılında Romalılar tarafından inşa edilmiş.
Birkaç dakika sonra da tepeye vardık ve heyecanla beklediğimiz o müthiş manzarayla baş başa kaldık. Tabi vaktimiz 5 dakika olunca hızlıca fotoğraflarımızı çekip 3 tarafı Tajo Nehri ile çevrili, yarımada görüntüsünde olan şehri seyrettikten sonra yola devam ettik.
San Martin Köprüsü
Sıradaki durağımız San Martin Köprüsü. 13. yüzyılda inşa edilen köprü Tajo Nehri'nin iki yakasını birbirine bağlıyor. Fotoğraflarımızı çektikten sonra şehir merkezine doğru ilerliyoruz.
Şehir turumuzu Alcazar de Toledo'nun yanında tamamlıyoruz. Burası 3. yüzyılda Roma imparatorunun sarayı olarak inşa edilmiş. Günümüzde askerî müze olarak kullanılmakta. Vaktimiz olmadığı için içine giremedik.
Gezi planımıza dahil ettiğimiz noktalara ulaşmak için hemen yürümeye koyulduk. Sağ tarafta elinde Don Kişot kitabı bulunan Cervantes heykelini gördük. Don Kişot, Toledolu olunca şehirde onunla ilgili pek çok obje görüyorsunuz.
Katedral Yolu
Fotoğraflarımızı çekip yola devam ediyoruz. Şehrin merkezi sayılan Plaza de Zocodover'dan geçerek hediyelik eşya dükkanlarının arasından meşhur Toledo Katedrali'ne ulaşıyoruz. 120 metre uzunluğunda ve 59 metre genişliğindeki bu ihtişamlı yapı 1226 yılında inşa edilmeye başlanmış ve 15. yüzyılın sonlarında tamamlanmış. Katedralde El Greco, François Goya, Peter Paul Rubens ve Tiziano'nun bazı eserleri sergileniyor.
Hediyelik eşya dükkanlarından bahsetmişken Toledo, kılıçları ve zırhları ile meşhur bir şehirmiş vakt-i zamanında. Kılıçlar ve zırhlar bugün hediyelik eşya olarak satılıyor. Biz de küçük bir tane aldık fakat uçak yolculuğu aklımıza gelmediği için ilk uçuşumuzda çöpe atmak zorunda kaldık. Eğer sadece el bagajınız varsa bizim durumumuza düşmeyin derim.
Toledo Kılıçları - fotoğraf için izin aldık : )
Toledo Zırhı
Sonraki durağımız İspanyolların Mezquita Del Cristo De La Luz ismini verdiği Babü'l Merdum Camii. 999 yılında inşa edilen cami 1186 yılında Kral VIII. Alfonso tarafından şapele dönüştürülmüş. Bugün müze olarak ziyareçilerini ağırlamakta.
Bâbü'l Merdum Camii
Vakit öğle olduğu için karnımız acıktı. Biz de Türkiye'den götürdüğümüz konserveleri yemek için tarihî Bisagra Kapısı'nın karşısındaki parkı tercih ettik. Yemeğimizi yiyip bir süre dinlendikten sonra Puerta de Bisagra'nın fotoğraflarını çekip gezimize devam ettik.
Puerta de Bisagra
Yolumuz biraz uzun. Toledo'nun dar sokaklarından geçerek Yahudi Mahallesi'ne ulaşıyoruz. İlk durağımız Santa Maria la Blanca Sinagogu. 1180'de Hristiyan Castilla Krallığı'nda Müslüman mimarlar tarafından Yahudiler için yapılmış. Bu durum Toledo'nun 3 dinin de bir arada yaşadığı bir yer olduğunun en güzel örneği.
Santa Maria la Blanca Sinagogu
Üç dinin simgeleri aynı yerde
Sinagogun ardından Toledo Zaman Kapsülü'ne gidiyoruz. İçine girmeye gerek duymadık ancak avludan Tajo Nehri'ni ve San Martin Köprüsü'nü şehir tarafından güzel bir açıdan görme fırsatı yakaladık. Fotoğraflarımızı çektikten sonra ayrıldık.
San Martin Köprüsü
Daha sonra yolumuzun üzerindeki El Transito Sinagogu'na vardık. Biz Santa Maria la Blanca'yı tercih ettiğimiz için buraya girmedik.
Dar Toledo sokakları
Madrid'e dönüş için tren saatimizin yaklaştığını fark ediyoruz. Labirent gibi sokaklardan ilerleyerek biraz kaybolsak da Zocodover Meydanı'na ulaşıyoruz. Gölgede biraz dinlendikten sonra bir taksiye binip gara varıyoruz. Toledo'ya veda ederken mutluyuz, böyle bir şehri gören şanslı insanlardan olduğumuz için. Biraz daha kalamadığımız için ise hüzünlüyüz.
Bir başka seyahat noktasında görüşmek üzere, hoşçakalın...