Avrupa’nın Batı kıyısında yer alan ve yaklaşık 48 milyonluk nüfusuyla kıtanın en kalabalık 5’inci ülkesi olan İspanya seyahatimize, başkent Madrid’den başladık. İstanbul’dan 4,5 saatlik bir uçuşun ardından Barajas Havalimanı’na ulaştık. Buradaki işlemlerimizin ardından kalacağımız hostele gitmek için 203 numaralı otobüsü kullandık. Şehir merkezine otobüs, metro ve taksiyle rahatça ulaşılabiliyor. Ancak otobüsle ulaşım metrodan daha hızlı ve taksiden çok daha ekonomik olduğu için bize en uygun olan tercihti. Kişi başı 5 Euro ücret karşılığında 35-40 dakikada şehrin merkezi noktalarından Cibeles Meydanı’na ulaştık. Ücretide otobüs şoförüne ödeniyor. Ayrıca kart satın almaya gerek kalmıyor.
Kaldığımız hosteli seçerken konumuna dikkat etmemizin faydasını çok gördük. Çünkü hostelimiz Plaza Mayor ve Puerta del Sol’a 5 dakika yürüme mesafesindeydi. Bavullarımızı bıraktıktan hemen sonra akşamı değerlendirmek için Plaza Mayor’a attık kendimizi. Meydandaki çok sayıda cafe ve restauranttan birinde yediğimiz akşam yemeği ve içtiğimiz kahvenin ardından etrafta biraz dolaşıp fotoğraf çektik. Kırmızı renkli, balkonlu binaların çevrelediği ve kare şeklinde olan meydan çok sayıda sokak sanatçısına ev sahipliği yapıyor.
Plaza Mayor
Ertesi sabah, kahvaltının ardından asıl Madrid turumuza başladık. İlk durağımız gündüz gözüyle de görmek istediğimiz Plaza Mayor oldu. Fotoğraf çekimleri sırasında yanınıza anında ilginç kostümlü kişiler geliyor ve sizinle fotoğraf çektirmek istiyorlar. Tabi belli bir bahşiş karşılığında… Bizi bir Bulgar kardeşimiz “komşii komşiii” diyerek tavladı ilk olarak :)
Bir sonraki durağımız Madrid’in eski şehir meydanı Plaza de la Villa oldu. Burası küçük ama görülmeye değer yerlerden biri. Zaten Plaza Mayor ile Kraliyet Sarayı arasında kaldığı için yol üzerinde bir nokta.
Plaza de la Villa
Daha sonra Real Basilica de San Fransisco’yu gördük ama sadece resim çektik içine girmedik.
Almudena Katedrali
Sıradaki durağımız ise Santa Maria la Real de la Almudena Katedrali idi. Başkentin Toledo’dan Madrid’e taşındığı zaman Kral II. Felipe tarafından yapılması emredilen ancak inşası 1879-1993 yılları arasında tamamlanan oldukça büyük bir yapı katedral. Girişin ücretsiz olması bizi bir hayli memnun etti. Almudena’nın karşısında Madrid Kraliyet Sarayı (Palacio Real de Madrid) yer almakta. Almudena ve Saray arasında bir meydan var, orada oturup bir müddet dinlenip etraftaki turistleri seyrettik.
Daha sonra Kraliyet sarayına geçtik. Dikkat! Buraya sırt çantasıyla girmek yasak. Çantanızı 1 euro karşılığında giriş bölümünde bulunan dolaplara koymanız gerekiyor, aksi takdirde sarayın ortasında gezerken görevli tarafından uyarılıp çantayı geri götürmek zorunda kalabilirsiniz. Kraliyet sarayı oldukça görkemli bir yapı. Her odanın farklı özelliği bulunmakta ve de her oda farklı renklerde döşenmiş. Kraliyet ailesi üyelerinin portreleri ve geçmişte sarayda kullanılan eşyalar sergileniyor. Saraya giriş ücreti ise 10 Euro.
Kraliyet Sarayı
Daha sonra yine yolumuzun üstünde bulunan Plaza de Oriente’ye uğruyoruz burada kral anıtları bulunmakta, onları da ziyaret ettikten sonra Sarayın hemen arkasındaki Jardines de Sabatini de biraz soluklanıyor ve Türkiye’den getirdiğimiz konserveleri yiyoruz. Eğer bizim gibi Madrid + Endülüs turu yapmayı düşünüyorsanız ve bütçenizi de dikkatli kullanmak istiyorsanız İspanyol lezzetlerini diğer şehirlerde tatmanızı öneririz. Çünkü Madrid diğer şehirlere göre biraz daha pahalı. İlk olarak burada dikkatimizi çeken sonra diğer şehirlerde de gördüğümüz ve çok merak ettiğimiz bir şey var. İspanya bakkal piyasasının % 98’i Uzakdoğuluların elinde. Bunlar genelde İngilizce bilmiyor, İspanyolcaları nasıl bilemem. Fiyatı hesap makinesinde yazıp gösteriyorlar, o şekilde anlaşabiliyoruz.
Geçiyoruz Cervantes Anıtı’nın bulunduğu Plaza de Espana’ya. Üstte Cervantes’in, alt kısımda ise onun dünyaca ünlü eserinin kahramanları Don Kişot ile yardımcısı Sancho Panza ve Dulciena’nın heykelleri yer alıyor. Romandan okuduğumuz kahramanların heykelleriyle olsa da fotoğraf çektirmek de hoş bir anı oluyor bizim için. Öğle vakti olduğu için bir süre meydandaki ağaçların altında dinleniyoruz.
Cervantes Anıtı
Kısa bir molanın ardından yürümeye devam ediyoruz. Hedefte Debod Tapınağı var. Aslında tapınak Milattan Önce 2. yüzyılda Mısır’da inşa edilmiş. Ancak 1960’ta Aswan şehrinin yeniden yapılanması sırasında tarihi yapılar zarar görmeye başlayınca UNESCO duruma el atıyor ve ülkeleri bu yapıları korumaya çağırıyor. Mısır da Abu Simpel tapınaklarının korunmasının karşılığında Debod’u İspanya’ya veriyor. Tapınağın içine kabartma resimler ve eski yazılar mevcut durumda.
Debod Tapınağı
Tapınağı gezdikten sonra siesta zamanının geldiğini fark ediyoruz ve yan taraftaki parkta sakin bir yer buluyoruz. geldiğimiz ülkeye ayak uydurmak lazım deyip hafiften kestiriyoruz. J Madrid’in kavurucu sıcağında bize çok iyi geldi burası. Oldukça büyük olan parktaki temizlik de hemen gözümüze çarptı.
Molamızın ardından Teleferico de Madrid'e geçiyoruz. 1969 yılında hizmete açılan teleferikle Paseo Rosales ile Casa de Campo Park istasyonları arasındaki 2,5 km'lik mesafeyi 11 dakikada kat ediyorsunuz. Yerden 40 metre yükseklikte yapılan yolculuk sırasında ve sonrasında Kraliyet Sarayı, Almudena Katedrali gibi yapıları farklı ve güzel açılardan görme imkânına kavuşuyorsunuz. gidiş-dönüş için ücret 5,9 Euro. Gezi sitelerinde pek bahsedilmese de güzel bir aktivite olarak tavsiye ediyoruz.
Teleferico de Madrid
Teleferiğin ardından Gran Via'ya gidiyoruz. Burası Madrid'in en büyük ve en işlek caddesi. Çok sayıda cafe, restoran ve alışverişi sevenler için bolca mağaza bulunuyor.
Gran Via
Kahve içmek ve birşeyler atıştırmak için verdiğimiz aranın ardından Cibeles Meydanı ziyaret ediyoruz. Madrid belediye binası da burada. Meydanın ortasında arabasını arslanların çektiği Kibele heykel, bulunuyor. Meydanda Madrid’in birçok noktasına sefer yapan otobüslerin durakları mevcut. Havaalanına ulaşımda kullandığımız 203 numaralı otobüslerin durağı da Cibeles’de. Gündüzleri Barajas-Atocha arasında sefer yapan bu otobüsler 23.30 ile 06.00 saatleri arasında Cibeles'den hareket ediyor. Hareket saatleri için burayı inceleyebilirsiniz: http://www.crtm.es/datos_lineas/horarios/6203H1.pdf
Meydanla ilgili son bir bilgi: Real Madrid taraftarları da kazandıkları zaferlerden sonra kutlamalarını burada yapıyormuş.
Cibeles Meydanı
Sırada Retiro Park var. Puerta de Alcala kapısının hemen sağında başlıyor bu devasa park. Retiro İspanyolca'da emeklilik anlamına geliyor. Dinlenmek için çok iyi bir alan. İçerisinde cafeler, sanat galerileri, heykeller, bolca ağaç ve büyükçe bir yapay göl bulunuyor. Gölde 7,5 Euro karşılığında sandal kiralayıp 45 dakika gezinti yapabiliyorsunuz. Yine parkta bulunan camdan yapılmış kristal saray da görülmesi gereken yerlerden. Retiro Park’ta 3 saat kadar vakit geçirdik. Hem dinlendik hem eğlendik.
Retiro Park
Bir de İspanyolların meşhur lezzetlerinden churros yeme fırsatımız oldu. Churros bizdeki tulumba tatlısına benziyor biraz. Tulumba tatlısının şerbetlenmemiş ve biraz da tuzlu hâli gibi. Sıcak çikolataya batırılarak yeniyor. Tadı fena değil ama yiyemezseniz de üzülmeye gerek yok.
Churros
Retiro'dan sonra istikamet Sol Meydanı. Puerta del Sol, Güneşin Kapısı anlamına geliyor. Şehrin merkezi diyebileceğimiz meydan her zaman kalabalık. Özellikle akşam saatleri aşırı yoğun Saat kulesi, bronz ayı ve Kral III. Carlos heykelleri grülmesi gerekenler burada. Yine meydanda dünyaca ünlü markaların mağazaları bulunuyor. Metro ve otobüslerin kesişim noktası da diyebiliriz Sol Meydanı için. Meydan bu kadar ünlü olunca çok sayıda sokak sanatçısına da ev sahipliği yapıyor.
Puerta del Sol
Özellikle akşam saatlerinde bizdeki gibi bolca seyyar satıcı da meydanda ve çevresinde bulunuyor. Alttaki fotoğrafların ilkinde bir seyyar satıcının mallarını görüyorsunuz. Yakalanma durumunda çabuk toplanabilmesini sağlayan bir ip sistemi kurmuşlar. Hemen hemen hepsi kullanıyor bu sistemi. Diğer resimdeki kadının nasıl böyle durduğunu çözemedik.
Ertesi günü hem Toledo hem de Madrid için ayırdık. Sabah erkenden hostelimizden çıkıp Madrid'in tren garı Atocha'ya yürüdük. Buradan İspanya'nın birçok noktasından hızlı tren seferleri mevcut. Güzel bir mimariye sahip olan garın içine bir de botanik bahçesi kurulmuş. Bu sayede kendinizi birazcık tropikal ormanda gibi hissediyorsunuz. Unutmadan tren biletiniz aldıysanız bilgisayar çıktısı yeterli. Ayrıca biniş kartı almanıza gerek yok.
Atocha Tren Garı
Toledo'dan dönüşte açlığımızı gidermek için İspanyolların meşhur yemeği paella yemeye karar verdik. Paellanın ana malzemeleri pirinç ve safran. Valencia yöresine ait bir yemek. En yaygın olanı tavuk ve karidesin karışık olduğu tür. Ancak bizim tercihimiz ''paella verduras'' yani sebzeli paella oldu.
Paella
Yemeğin ardından Atocha'ya yakın bir mesafede olan dünyaca ünlü Prado Müzesi'ne gittik. Pazar günleri 16:00-18:00 saatleri arası ücretsiz olmasından da faydalanmış olduk. Müzede ünlü ressamların tabloları, koleksiyonlar, süs eşyaları, madalyalar, madeni paralar vb. sergilenmekte.
Prado Müzesi
Müzeden hostele giderken başımıza gelen ilginç bir olayı da paylaşmak istiyorum. Yaya bölümünden yolun karşısına geçerken eşimle konuşuyorduk. Kaldırımda İspanya'da gördüğümüz çok sayıdaki dilenciden biri oturuyordu ve elindeki kartonda İspanyolca bir şeyler yazıyordu. Buraya kadar her şey normal. Biz kahve içeceğimiz cafenin kapısına yaklaşırken dilenci kadın arkamızdan "bir ekmek parası" demez mi :) Bizde şaşkınlıkla beraber bir tebessüm. Kahvemizi içip ayrılırken kadın bize kapıyı açtı ve merakımızı gidermek için durumunu sorduk. Kendisi Bulgaristan vatandaşıymış ve Madrid'e 2 gün önce gelmiş. Anne ve babası İstanbul'da yaşıyormuş. Kendisine hayırlı işler dileyip yanından ayrıldık. :)
Madrid'ten Son Notlar:
- Madrid'i yürüyerek gezmek mümkün ve 2 gün yeterli.
- Endülüs şehirlerine göre biraz pahalı.
- Prado Müzesi Pazar günleri 16:00-18:00 saatleri arasında ücretsiz.
- Havaalanında 1 gb'lık internet paketi 10 Euro. 10 günlük bir seyahat için yeterli ve özellikle navigasyon konusunda çok işimize yaradı.
Bir başka seyahat noktasında görüşmek üzere.
Hoşçakalın...