Tadında Gezelim: Madrid

Tadında Gezelim dizimizin bu bölümünde Madrid’e gidiyoruz. Cruise ile Dünyanın Keşfi yazı dizimizin Carnival Breeze gemisiyle Batı Akdeniz gezisinin son durağı Barselona’da indikten sonra daha önceden planladığımız gibi İspanya’yı daha iyi tanımak için  Madrid yolculuğumuzu karadan yaptık. Şehirlerarası otobüslerle aynı Türkiye’mizdeki gibi rahat ve sakin geçen 7 saatlik bir yolculuktan sonra Madrid’e ulaştık. Hemen otelimize yerleştikten sonra Madrid keşfimiz başlıyor. Madrid’i görmeden İspanya’yı gördüm diyemezsiniz. Bu kadar yolculuktan sonra bu ne acele derseniz, koskoca Madrid’i keşfetmek ve yaşamak için 2 tam günümüz var, kaybedecek vaktimiz yok derim. Otelimiz şehrin merkezinde, hatta  geçeceğimiz cadde bir takım etkinliklerden dolayı bu akşam  kapalı olduğundan taksimiz otelimizin önüne  kadar giremedi. 5 dakika yürümek zorunda kaldık. Olsun.

Akşam olunca otelin çevresindeki alışveriş merkezlerini ve çarşıları, sokakları dolaştık.

Oturduk kahve içtik, yürüyerek keşfe devam ettik. Derken güzel bir restoranda midye+ bira afişi dikkatimizi çekti. 5€. Eveet haydi deneyelim. Tadına varalım bu sokak tavernasının diyoruz ve sizler için 1 tabak, 2 tabak evet tam 3 tabak midye yedim.

Hımmm güzel, bir tane daha getir derken işte bu da bizim akşam yemeğimiz oldu. Biraz daha dolaştıktan sonra artık yorgunluk kendini göstermeye başladı ve haydi bakalım otelimize ve hooop cumba yatak diyorum. Ohhhhh iyi geceler. Yarın daha keyifli bir gün olacak.

Sabah kahvaltımızı otelimizde yaptıktan sonra, hemen kendimizi sokağa attık. Hava mükemmel sıcaklıkta ve güneş pırıl pırıl parlıyor. İnsanlar hafta içi olması dolayısiyle sabah saatlerinde koşuşturmacadalar. Mağazalarda da temizlik ve mal takviye işlemleri var. Biz ise rahat ve sakiniz ve bugün 2 günlük Hop on Hop off Bus (HOHO) bileti alıp 2 gün boyunca istediğimiz durakta inip binerek rahat rahat dolaşmak istiyoruz. 24 €’ya 2 günlük biletimizi aldıktan sonra saat 10’da başlayan seferlerin ilki ile inmeden bir tam tur yapalım ve nerelerde neleri gezeceğimiz tesbit edelim diye planlıyorum. Elimdeki haritadaki güzergahına göre mavi rotanın ilk durağı, Prado Müzesi. Daha sonra sırasıyla Puerta de Alcala, Plaza de Colon, Plaza de Cibeles, Gran Via Bulvarı ve sonunda Plaza de Espanya, Templo de Debod, Teatro Real, Palacio Real (Krallık Sarayı), Puerto de Toledo, Almudena Katedrali, Plaza Mayor, Botanik Bahçeleri var. Yeşil rotanın ilk durağı ise Neptün Meydanı, Cibele Meydanı, Colon Meydanı, Santiago Bernabeu Stadı, Arkeloji Müzesi, Puerte del Sol ile son buluyor. Şimdi HOHOB (hop on Hop off bus) üzerinden çektiğim resimleri sizlerle paylaşıyorum. Otelimizin hemen arkasında bulunan Gran Via Caddesi’ne çıkıyoruz 7 nolu duraktan üstü açık otobüsümüze biniyoruz.

Tam bir turu tamamladıktan sonra Palacio Real (Kraliyet Sarayı)'de iniyoruz. Saraya giriş sırası var ama 10 dakikalık bir beklemeden sonra hemen içerideyiz. Burası 3 bin odası ile Avrupa’nın en büyük sarayı unvanını elinde bulunduruyormuş. 1931 yılına kadar kraliyet mensupları burasını ev olarak kullanmışlar ama artık turistik turlara ve halkın ziyaretine açık bir müze olmuş durumda. Görülmeye değer en önemli odalar; Halberdiers, Coloumns ve Kral Charles’ın odaları. Kral odası ise 17. yüzyıldan kalma heykel ve oymaları ile süslenmiş. Yaklaşık 2 saat boyunca gezdik. Şövalyeler odasında miğfer, zırh, silah ve savaşçıların kıyafetleri de görülmeğe değerdi. Her ne kadar burada fotoğraf çekmek yasak olsa da size bir fikir vermesi açısından at üzerindeki zırhli savaşçıların heykel fotoğrafını çekmekten kendimi alamadım.

Buradan çıktıktan sonra haritamız bize opera binasına ve Puerto Sol istikametine gitmemizi söylüyor. Bazı haritalar, sahipleri ile konuşur, işte bu benim haritam da benimle ara sıra konuşur, yeter ki onun dilinden anlayın!

Yürürken birden karşımıza üzerinde Mercado de San Miguel yazan bir bina çıktı. Yarabbim, sen benim bu pazarlara aşık olduğumu bilirsin ve beni ona göre yönlendirirsin. Şükürler olsun. Bu çarşıları Barselona ve Valencia’dan biliyorum. Size de o yazımda anlatmıştım. Bu çarşı da çok güzel. Hemen bir tam tanıma turu yapıyoruz ve o cıvıl cıvıl insanların içersine kendimizi bırakıyoruz. Burada ne ararsanız var. Sebze, meyve, deniz ürünleri, et ve şarküteri… Hepsini de yanlarında bulunan barlarda ve ayaküstü restoranlarda ister hafif atıştırmalık (tapas) olarak, isterseniz de tabakta tadına bakabilirsiniz. Yanında da bir kadeh şarap veya Sangria içmeden olur mu hiç! Nefis işte buna bayılıyorum. Yine sizler için burasını ve tapasları fotoğrafladım. Tadında geziyorum.

Keyfimiz bitmiyor, 10-15 € gibi kişi başı para harcadıktan sonra yolumuza kaldığımız yerden yürüyerek devam ediyoruz. Puerto del Sol’a (güneşin kapısı) geldiğimizde, gerçekten kendinizi Madrid’in merkezinde hissediyorsunuz.

Sağımızda belediye binası ve meydanın tam ortasında da şehrin amblemi olan ağaca dayanmış ayı heykeli var. Burada her cadde ve sokak sizi başka bir yöne götürecektir. Ama biz burası otelimize yakın olduğu için gece gelmeyi ve çalgıcılar eşliğinde eğlenmeyi daha uygun gördük. Şimdi 17 nolu HOHO durağımızdan yine otobüsümüze biniyor ve Botanik Bahçeleri ile Prado Müzesi’ne doğru gidiyoruz.

Botanik bahçelerine giriş 12 € ve birbirinden güzel bitki ve çiçekleri seyredebilirsiniz. Prado Müzesi ise İspanyollar için dünyanın en önemli sanat merkezi imiş. VII.Ferdinand ve karısının girişimleri ile kurulan bu müze bugün 7000 civarında eser ile Avrupanın en zengin Avrupa sanatı kolleksiyonuna sahipmiş. Burasını gezerken Rembrandt, Valesques, El Greco, ve Goya’nın eserleri ile Rubens, Botticelli, Mantegna, Bosch ve Poissin gibi çeşitli akımların öncülerinin eserlerini de görebilirsiniz. Burası Pazartesi günü kapalıymış. Zaten çoğunlukla Avrupa’da müzeler Pazartesi günü kapalıdır. Bunu zaten biliyorsunuz. Burasının 6 € da giriş ücreti var.

Şimdi Kral III. Charles tarafından şehre giriş kapısı olarak neo-klasik tarzda tarzda yaptırılmış Plaza de la Independencia dan geçiyoruz. 4 nolu durak; Plaza de Colon. 1885 yılında Arturo Melida tarafından düzenlenmiş olan bu büyük bahçe, güzel bir kültür merkezinin önünde bulunmaktadır. Ortasında da Colombus anıtı vardır. Burada otobüsümüzden iniyor ve yeşil hatta geçiyoruz. Buradan Plaza de Neptuno, Plaza Cibelles’e gidiyor ve dönerek, yine Plaza Colon’dan geçerek Santiago Bernabeu Stadı’na geçiyoruz. Burasını görmeden olur mu hiç, değil mi ya!

Arkeoloji Müzesi ve yine Puerto del Sol’a gelip iniyoruz. Bugünlük bu kadar yeter diyorum. Daha yarınımız var. Yarın da yine HOHO Buslarımıza binip rotamızdaki inmediğimiz yerleri keşfedecek ve fotoğraflayacağım. Şimdi otelimize gidip kısa bir moladan sonra, akşam için hazırlanacağız ve bakalım karşımıza daha neler neler çıkacak. İşte ben böyle sürprizler dolu olarak gezmeyi seviyorum. Neresini beğendim, orada kal, misal. Ama bu akşam için size bir sürprizim var. Burada yaşamış bir arkadaşımdan aldığım tavsiye doğrultusunda Botin Restaurant’ı arayıp buluyor ve akşam yemeğinin tadına sizin için bakıyorum. 18 € güzel bir et yemeği, ancak yemekten daha çok ilgimi çeken burasının 1735 yılından beri işletildiğini öğreniyorum. Otantik dekorasyonu ve tabii ki turistik bir mekan olması ve hatta dünyanın en eski çalışan restoranı unvanını elinde bulundurması, başlıbaşına burasını gidilmesi gereken bir restoran yapıyor.

Yemekten sonra da meydanlarda gösteri yapan flamenko gruplarına eşlik edecek ve eğleneceğiz. Yoksa flamenko gösterisi otelimizin karşısında bizi bekliyor ve 60 € para da ödemeye hiç niyetim yok doğrusu. Hepsi turistik olmuş. Ben arka sokaklara ve meydanlara çıkacağım.

İşte dostlar, iki günlük Madrid seyahati, HOHO buslar sayesinde bize keyifli ve 2 günde görülebilecek maksimum yeri gezdirdiği için memnun kaldık. Güzel yemekler yedik, barlarda ve Mercado’da tapasların tadına baktık. Sizlere de Madrid’in keyfini çıkarmanızı, sokaklarına kendinizi bırakmanızı ve bilhassa gecelerini meydanlarında yaşamanızı tavsiye ediyorum.Sevgiyle kalın, tadında gezin. Hoşçakalın.

H. Oğuz Esen[email protected]

H. OĞUZ ESEN

Yazar Hakkında

H. OĞUZ ESEN

İş güç ve çoluk çocuk işlerini bitirdikten sonra emeklik günlerimi tadında geçirmek için, sıhhat ve akıl fikir yerinde iken gezmeyi seçenlerdenim.