Avusturya’nın kuzeybatısında Tuna Nehri kıyısında yer alan Linz; yukarı Avusturya eyaletinin başkenti ve nüfusu 190 bin. Burası da Hitler’in en sevdiği şehirlerden biri.
Yemek sonrası hava karardı. Gece şehri dolaşmaya Landstrasse’den başladık. Şehrin kalbi sayılan Hauptplatz’a geldik. Meydanın ortasında 1723’teki veba salgınında ölenlerin anısına yapılmış Teslis Heykeli var. Çevrede pek çok kafe ve restoran bulunmakta.
Hitler’in konuşma yaptığı eski meclis binası da bu alanda. Yolun devamında konser salonları bulunuyor. Bu caddede ilerleyerek Rüdiger Strasse’den sağa dönüp St. Mary’s Katedrali’ne geldik. Burası çok hareketli bir meydanmış, ancak biz gittiğimizde fazla bir hareket yoktu. Bu şehirde çok fazla eşcinsel bulunuyormuş. Barlar sokağına girince şehirde ne kadar çok eşcinsel olduğunu gözlerimizle gördük.
Linz’e gece geldiğimiz için ancak şöyle bir gece turu yaptık. Bu nedenle Linz’i görmüş sayılmayız; oysaki gelirken aldığımız bilgilere göre, Linz Kalesi görülmeye değermiş. Her 20 dakikada bir tramvay ile tepeye çıkılıyormuş. Kalenin batı kapısı üzerinde A.E.I.O.U. harfleri yer alıyormuş. Bu harflerin açılımı ise “Avusturya’nın görevi dünyaya hükmetmektir” imiş.
Sokaklarda dünyaca ünlü Linzer Torte’lerin satıldığı dükkânlara da rastladık, ancak ne yazık ki tadamadık.
Geçmişi 7 bin yıl önceye dayanan Hallstatt isimli kasaba şehre oldukça yakın. Kasaba UNESCO tarafından korumaya alınmış. Şehre araç girmediğinden, yürüyerek geziliyormuş. Bir de Beinhaus’taki kemik evi sergisinin oldukça ilginç olduğunu okumuştuk. Mezarlıklar kâfi gelmeyince belli bir zaman sonra kemikler çıkarılıp boyanarak süslenip, aile adı da yazılarak sergileniyormuş. Tabii biz bunları göremedik.
Gemimize geldiğimizde karşı kıyıda ışıkları sürekli renk değiştiren büyük bir kompleks dikkatimizi çekiyor. Bu kompleks Ars Electronica Center, teknoloji ile kültürün iç içe geçtiği bir müzeymiş. Bu müzede sanal dünya turları gibi pek çok ilginç etkinliğe katılma şansınız oluyormuş.
Nehir gemileri ile seyahat gezginlerin en az bir defa yaşaması gereken bir deneyim. Kruvaziyerlere göre daha küçük, daha samimi ve de günlerce uçsuz bucaksız deniz yerine devam eden manzaralar sizi takip ediyor. Ormanlar, üzüm bağları, köyler, kasabalar, kaleler, şatolar yanınızdan bir film şeridi gibi akıp gidiyor.