Huzurun ve sakinliğin adresi diye duydum, okudum, daha fazla ertelemeden gitmeli görmeliydim. Bademler köyünden sonra 15 dakika mesafede tarih ile iç içe, 12 İon kentinden biri TeosAntik Kenti ve eskilerde bir balıkçı köyü iken şimdi sakin yaşam tarzı ve organik ürünleriyle ünlenen Sığacık sahil kasabası ile birlikte Cittaslow, Yavaş Şehir, Seferihisar’a ulaşacaksınız.
“Sakin şehir anlamındaki Cittaslow, 1999 yılında İtalya'da kurulmuş uluslararası bir belediyeler birliği, kelime kökeni ise İtalyanca "Citta (Şehir)" ve İngilizce "Slow (Yavaş)" kelimelerinin birleşmesinden türemiş. "Sakin Şehir", “yaşamın kolay olduğu şehir”.
Türkiye’mizde 11 Yavaş Şehir var; Seferihisar’ın yanı sıra Akyaka-Muğla, Halfeti-Şanlıurfa, Perşembe-Ordu, Şavşat-Artvin, Taraklı-Sakarya, Vize-Kırklareli, Yalvaç- Isparta, Yenipazar-Aydın, Gökçeada-Çanakkale ve son katılan yöremiz Uzundere-Erzurum.”
Geleneklerini, kültürünü en önemlisi mimarisini bozmadan, tarihi zenginliklerini korumuş, küçük sahil köyleri ve antik kenti ile Türkiye’nin ilk Citta Slow’u “Sakin Şehri” olmuş Seferihisar bildiğimiz bir Anadolu-Ege kasabası gibi sessiz, sakin. 5 kilometre - 10 dakikalık mesafedeki Sığacık Köyü'ne geldiğinizde ise her şey bir anda başkalaşıyor.
SIĞACIK - İyon Uygarlığının Başkenti
Uzun zamandır böylesine doğal bir sahil kasabasına gitmemiştim sanırım, doğallığını korumuş, fazlaca bozulmamış, küçük ama sevimli bir balıkçı kasabası. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman zamanında Sığacık ismini almış köye girdiğim anda böyle güzel ve sevimli bir yerde mola verdiğim için çok memnunum. Misafir olduğum 3 odalı bir köy evinde ev sahiplerimin ikramı kahve ile yol yorgunluğumu biraz atıyor ve vakit geçirmeden köyde gezintiye çıkıyorum.
Sahil boyu uzanan geniş bir cadde boyunca kurulmuş “sakin” köy. Kasaba küçük ama oldukça büyük ve çok güzel bir marinası var, her puntonu dolu. Yorgun yelkenleri inmiş tekneler Ege’nin imbatıyla hafif hafif sallanarak sabah yelini beklerken kaptanlar kıyıdaki kafelerde içkilerini yudumluyor. Hemen gerisinde sahil ile cadde arasında uzanan geniş, yemyeşil bir park içinde çocuk bahçelerinde cıvıl cıvıl çocuk sesleri, yiyecek ve dondurma satıcıları memnun görünüyor.
Seyyar tezgahlarda hediyelik eşyalar, takılar, giyim eşyaları, el emeği göz nuru sanatsal ürünler, reçel, sabun gibi organik ve doğal ürünler, yiyecekler, köylü kadınların açtığı gözlemeler, börekler alıcılarını bekliyor.
Denizin içeriye olan uzantısı üzerindeki köprülerden birinden geçerek, Kanuni Sultan Süleyman ve Kaptan-ı Derya Piri Reis’in izlerini taşıyan kaleye doğru yürüyorum.
Teos Antik Kenti'nden getirilen taşlarla inşa edildiği söylenen 16.yüzyıl eseri kaleye birkaç kapıdan giriliyor. İçerisinde bir cami ve küçük bir hamam var. Her Pazar kurulan bir organik pazara denk geldim kalenin ortasındaki bahçede, güler yüzlü köylülerin bahçelerinden sebze, meyve, köy yumurtası, tarhana, erişte, börekler, tatlılar gibi organik ürünler tükenmek üzere.
Kalenin hemen önünde balıktan dönen balıkçılar ağlarını topluyor. Sur duvarına tırmanıyor ve batan güneşin şehre vuran ışıklarını, sokaklardaki yansımalarını fotoğrafladıktan köyün sonra dar sokaklarında yürüyorum ve her sokakta karşıma başka bir güzellik çıkıyor. Yenilenmiş, bembeyaz badanalı evleri ve bahçe duvarlarını beyaz, mor, pembe bahar çiçekleri sarmış. Kimi pansiyon, kimi restoran ya da kafe olan iki katlı binalar güne veda etmeye yüz tutmuş güneşin ardından bir bir yanan ışıklar içinde daha da güzeller.
Kıyıdaki restoranlardan yayılan ızgara balık kokuları beni çağırıyor.
Sabah Teos Antik Kenti de beni bekler…