Bir mayıs ayının son haftasıydı. Aracımızı Platusstrasse'de uygun bir yere park ederek gezimize başladık ve ilk durağımız bir arka sokakta olan Franziskanerkirche'ydi. (13. yüzyılda yapılmıştır. Uzun süre, kentin mezarlığı olarak kullanılmıştır.) Bildiğiniz gibi Avrupa'da nerdeyse her sokakta bir kilise... Biz de farklı bir yapı görürüz umuduyla daldık içeri ancak diğer kiliselerden çok da bir farkı yoktu işin doğrusu.
Sonra Theater Platz'a doğru yola koyulduk, birkaç dakika sonra Luzern tiyatro binasının da bulunduğu meydana geldik. Tiyatro binası nehrin kenarında oldukça büyük ve eski bir yapıt. Reuss Nehri'nin Vierwaldstättersee gölüne döküldüğü ve şehrin tam da buraya kurulduğunu yeri gelmişken söyleyeyim.
Biraz ileride meşhur Kapellbrücke göründü. Bu köprü üstü kapalı ve sadece yayaların kullandığı, içinde genellikle Hristiyanlıkla ilgili resimlerin olduğu ve turistlerin akın akın geçtiği bir köprü. 14. yüzyılda yapılan Luzern’in sembolü ahşap köprü, Avrupa’daki en eskilerden biri. Reuss Nehri’ni bildiğimiz köprüler gibi düz değil, çapraz olarak geçiyor. Yanındaki Wasserturm (Su Kulesi) ile birlikte zamanında şehrin surlarının bir parçası olarak yapılmış. Çiçekli süslemeleriyle ünlü köprü ve eskiden arşiv, hazine, hapishane olarak hizmet veren kule, turistlerin en çok fotoğrafladığı yerlerden biri. Herkes geçer de biz geçemez miyiz diyerek nehrin karşı tarafına geçtik.
Ordan sola dönerek Rathausquai boyunca otel ve kafe olarak kullanılan tarihi binaların önünden geçtik. Reuss Nehri’nin kuzeyi (Kuzey neresi yahu, pusulayla mı geziyoruz diyenler için: Gölü arkanıza alınca, nehrin sağ tarafı) eski şehir.). Rathaustegg köprüsünün olduğu yerden sağa dönerek Kornmakt meydanındaki tarihi saat kulesine geldik. Baktık herkes fotoğraf çekiniyor bizim neyimiz eksik diyerek bizde çekindik.
Sonra eski ve dar arka sokalarda biraz gezindikten sonra Mühlenplatz'a doğru gezinerek gittik. Mühlenplatz'a varınca hediyelikçiden biri iki hatıra olsun diye magnet aldık. Şehri çevreleyen kule ve surlar buradan daha yakındı; ancak dik yokuş olduğu için çıkmaya üşendik ve yine bir üstü kapalı yaya köprüsü olan Spreuerbrücke'den karşıya geçtik. (Bu köprü, 15. yüzyıldan kalmadır. Şehirde, üstü kapalı ikinci köprüdür. 1625-1632 yılları arasında yapılan resimlerle, dekore edilmiştir. Bu resimlerde genellikle, Ortaçağ’da yaygın olarak işlenen “Ölüm Dansı” işlenmiştir. Köprü, 1566 yılında, sel sonucu tahrip olmuştur.
Köprü iki müzenin ortasındaydı. Sağda Doğa Müzesi solda Tarihi Müze var. Biz sola dönerek Historic Museum'un önünden geçerek nehir boyunca ilerledik.
Theatreplatz'a varınca arabanın olduğu yere doğru gittik. Karnımız acıktığı için bir Luzern kahvaltısı yapalım dedik. Küçük prensesimize tavada yumurta söyledik ama yumurtayı tavada kırıp direkt getirdiler sanırım hiç ateşe tutmadan, belki çakmakları yoktu ya da o tavayla ateş birbirine küstü bilemedik. Neyse yumurtayı yiyemedik birkaç tane poğaça tarzı şeyler atıştırıp kalktık. Araçla Bahnof'un önünden karşıya geçtik, ileride uygun bir yere park edip Wilhelm Tell'in ismi verilen ve restoran olarak kullanılan teknenin olduğu sahili gezdik.
William Tell, 13. yüzyılda ve 14. yüzyılın başlarında yaşadığı iddia edilen efsanevi İsviçreli kahraman. İsviçre'de Uri kantonundaki Bürglen kentinde yaşadığı iddia edilir. Üstün okçuluk yeteneğiyle nam salmıştır.Tatar yayı kullanan bir okçudur. Tell'in gerçek bir şahsiyet olduğu konusu oldukça tartışmalıdır. Popüler efsaneye göre Bürglen kentinden fakir bir tarla işçisidir.
Oradan biraz yukarda şehre de biraz yukardan bakan Hofkirche'ye vardık. Kilisenin önünde meydan ateşi yakılmış ve önünde kermes vari ikramlar vardı. Şarapların ve tatlıların tadına baktıktan sonra kilisenin içini gezdik. Kilise sanırım Luzern'in en büyük kilisesiydi ve etrafında azizlerinin mezarları vardı.
Buradanda çıktıktan sonra biraz daha yukarı doğru ilerledik ve Löwenplatz'ın oradaki Alpineum Muzeum ve Löwen Denkmal'a vardık. Meşhur aslan kabartma taşının olduğu yerdi burası. Luzern Aslanı Anıtı Bertel Thorvaldsen tarafından tasarlanan ve 1820-21 yılları arasında yapılan İsviçre'nin Luzern kentindeki heykeldir. Heykel Fransız Devrimi sırasında 1792 yılında Paris Tuileries Sarayı'nı savunan İsviçreli muhafızların öldürülmesi üzerine yapılmıştır. Eser ölmek üzere olan bir aslanı çok başarılı bir şekilde betimlemektedir.
En önemli işimiz olan fotoğraf işini de hallettikten sonra Basel'e doğru yola koyulduk. Basel''de görüşmek üzere.