Luzern’deki en etkileyici yerlerden biri Bourbaki Panorama. General Bourbaki kumandasındaki Fransız askerlerinin Prusyalılar karşısındaki yenilgilerini ve geri dönüşlerini anlatan panoramik resim 10 metre yüksekliğinde ve 112 metre boyunda olup yuvarlar bir satıhta. Edouard Castres tarafından yapılmış. Maketler ve resimler birlikte kombine edilmiş. Resim 1871 senesinde Fransız askerleri ile İsviçre askerlerinin sınırdaki savaşını anlatıyor. 87.000 Fransız askeri İsviçre sınırını geçmiş ve 1.700 asker şehit olmuş. Bunun bir benzeri de İstanbul Topkapı’da ve Rusya Moskova’da bulunmaktadır.
Panoramik resmin bulunduğu kompleksin alt kısmında ise sinema salonları ve yeme içme mekanları yer alıyor.
Mekandan çıktığınızda tipik bir İsviçre evi göreceksiniz.
Buradan sonra kısa bir yürüyüş ile Löwenplatz’ı geçerek Aslan Anıtına (Löwendenkmal) ulaşabilirsiniz. Bu anıt Fransız Devrimi sırasında Kral 16. Louis ve ailesini korurken 10 Ağustos 1792 senesinde şehit olan 800 İsviçre askeri anısına yapılmış.
Dev bir taş kütle üzerine yontulmuş olan bu heykel için Mark Twain “dünyanın en etkileyici ve en mahzun taş kütlesi” demiş. Bu anıtı görünce Mark Twain’e hak vermemek pek mümkün değil. Ölümcül bir mızrak yarası almış olan hüzün dolu bakışlara sahip Aslan figürü Luzern’in en fazla ziyaret edilen yerlerinden. 1821 senesinde yapılmış. Aslan Anıtının önünde bir de genişçe bir havuz var. Heykelin suda yansıması ile birlikte oluşturduğu görüntü ise olağanüstü.
Heykelin yan tarafında ise ilginç bir yeryüzü şekli ile karşılaşıyorsunuz. Buraya verilen isim Gletschergarten.
Bu müzeye mutlaka görülmeli. 2 Kasım 1872 senesinde keşfedilen bölgedeki yeryüzü şekilleri 20.000 yıl önce bu bölgeyi kaplayan buzulların çözülmesi sonucu oluşmuş, böylelikle ortaya bu dev kaseler çıkmış. Buradaki her bir kase farklı farklı isimler ile anılıyor. Mesela 4 metre derinliğinde ve 4 metre çapındaki çukura demlik çukuru deniliyor.
Keşfedilmeden önce bu bölge şarap mahzeni olarak kullanılmış. Sonradan nasıl oluştuğu anlaşılınca korunma altına alınmış. Üzeri erozyona uğramasını engellemek için dev şemsiye benzeri bir branda ile örtülmüş.
Bu dev kayaların üzerinde çok ilginç fosiller de var. Deniz kabukları, palmiye yaprakları, vb…
İsviçre ve Palmiye mi diye düşünmek gayet normal.
Ancak buzul çağı öncesi, yani yaklaşık 20 milyon yıl önce bu bölgede tropikal iklim hüküm sürüyormuş. Günümüzden 10 milyon yıl önce ise tektonik hareketler sonucunda Alpler ortaya çıkmış. Buzul çağı sona ererken erime fazla olduğundan sular matkap gibi bu kayaları delmiş.Bu süreçte suyun saatteki hızı 200 km’ye ulaşabiliyormuş. Kayaların üzerinde halen deniz yıldızları, istiridye fosilleri görülebiliyor.
Burada kurulmuş müze ise kesinlikle gezilmeye ve uzunca bir vakit ayrılmayı hakkediyor. İklim değişimlerini ve etkilerini o kadar net görebiliyorsunuz ki… İsviçre’ye gitmeden önce İsviçre’de bir dönem palmiyeler altında fillerin, mammutların dolaşıyor olduğunu hayal edemezdim. Ancak bu müzede kanıtları ile bunu görebiliyorsunuz.
Müzenin içinde bir de Mammut fosili var, ancak bu kopyası. Aslı ise St. Petersburg’daki müze de sergileniyor. Yine müze içinde daha önce hiç görmediğim bir şey ile karşılaştım, portakal fosili.
Müze turu sonrasında bahçesinde ilginç aynalar ile vakit geçirmek de bir hayli eğlenceli.
Ardından St. Leodegarstrasse meydanına gidebilir.
Sahil boyu yürüyüş yapabilir ve kuğuları izleyebilirsiniz.
Kentte eğer vaktiniz kalırsa görülebilecek bir diğer müze ise Ulaşım müzesi. Otomobiller, trenler ve uçakları bünyesinde barındıran bu müzede kısa bir İsviçre videosu da izleyebilirsiniz.