Çikolata ve Aşk Kokan Kent: Luzern

Orta İsviçre topraklarında yer alan Luzern, tren ile Zürih’e 50 dakikalık mesafede. İsviçre’nin gizli başkenti olarak tanımlanan Luzern aynı zamanda ulusal kahraman Wilhelm Tell’in de ana vatanı. Wilhelm Tell’in gerçek mi yoksa efsane bir kişilik mi olduğu tam olarak bilinmese de hikayesi oldukça ilginç.

14. yüzyılın başlarında tirana başkaldırma cesaretini gösteren bir köylü olan Wilhelm Tell, Habsburglar’ın temsilcisi Gessler’i selamlamamıştır. Bunun üzerine cezalandırılır. Cezası, karşısında duran oğlunun başına konan elmayı ok ile vurmasıdır.  Tell ilk okla elmayı vurur ve oğlu kurtulur. Ancak yanında iki ok daha vardır ve Tell’e diğer iki oku neden taşıdığını sorarlar. Tell elmayı vuramaması halinde diğer iki okla Gessler’i vurmayı planladığını söyler. Bunun üzerine tam kurtulmuşken hapis cezası alır. Tell gemiyle zindana götürülürken fırtına çıkar. Cesareti ile bilinen Tell gemiyi kurtarabilecek tek kişi olduğundan bağlarını çözerler ve Tell gemiyi Vierwaldstattersee gölü kıyısında günümüzde Tellsplate olarak adlandırılan yere çıkarır ve kaçar. Ardından saklanarak Küssnacht bölgesinde tirana pusu kurarak öldürür ve ulusal kahraman olur.

Kuruluşu 1178 senesine dayanan Luzern, bu tarihten önce küçük bir balıkçı kasabasıymış. 1291 senesinde Habsburglular tarafından ele geçirilen kent, 1386 senesindeki Sempach savaşlarında zafer elde ederek bağımsızlığını kazanmış. Ortaçağ’daki önemi ise reform hareketine karşı durması.

18. yy’da İsviçre’nin en güçlü merkezi olmuş. 18. Yy sonlarında kentin de kıyısında kurulmuş olduğu Luzern gölü çevresinde büyük oteller inşa edilmiş ve kentin önemi daha da artmış. O dönemde yapılmış olan Grand National Hotel günümüzde de en ihtişamlı binalarından biri.

Kent yürüyerek gezmeye çok uygun. Bir tam gün ayırarak kentin her yerini gezebilirsiniz. Tren istasyonundan çıktığınız gibi hemen karşınızda kemerli bir yapı görüyorsunuz.

Sağ tarafınızda ise Kuntsmuseum yer alıyor.

Tren istasyonundan 60-70 metre yürüdüğünüzde kendinizi Luzern gölü kıyısında buluyorsunuz. Göl kenarında sıralanmış tarihi binaların ve ve arka plandaki Pilatus dağının suya yansıyan görüntüleri çok etkileyici. Pilatus dağının yüksekliği 2.132 metre. Çevresi dağlarla çevrili olan Luzern aynı zamanda İsviçre’deki en çok tercih edilen kayak merkezlerine yakınlığı ile de ünlü.

Luzern gölünde yaz aylarında buharlı gemi ile kış aylarında ise motorlu tekneler ile gezinti yapılabiliyor. Bu sayede sadece Luzern merkezini değil, Alpler’in eteklerini süsleyen küçük yerleşimleri de keşfetme fırsatı yakalayabilirsiniz.

Kentin sembolü olan ve Luzern Gölünü besleyen Reuss nehri üzerine kurulmuş Şapel Köprüsü (Kapellbrücke), üstü kapalı İsviçre köprülerinin en tipik örneği. 14. Yy’a tarihlenen köprü 1993 senesinde yanmış ancak onarımı yapılarak 1994’te yeniden açılmış.

Sadece yaya trafiğine açık olan köprünün tavan bölümünde eşit aralıklar ile şehrin koruyucu azizleri, kahramanları ve İsviçre tarihi resmedilmiş.

Köprünün hemen yan tarafında ise sekizgen formda bir Su Kulesi (Wasserturm) yer alıyor. Bu kule 19.yy’a kadar hapishane, arşiv kütüphanesi, ve hizmet binası olarak hizmet vermiş.

Köprünün üzerinde yürürken nehre baktığınızda ise nehrin içine atılmış bisikletler görebilirsiniz. Bunu daha sonra Cenevre’de de gördük.

Nehrin kenarında sıralanmış olan binaların neredeyse tamamı sanat eseri gibi. Bu binaların pek çoğu günümüzde otel, restoran olarak hizmet veriyor.

Nehrin sol yakasında yer alan Cizvit Kilisesi (Jesuitenkirche), İsviçre’deki en güzel Barok yapılardan biri. Dışı kadar içi de etkileyici, beyaz ve pembe ağırlıklı. Kilisenin önce kendi yapılmış, kuleleri ise yapılışından neredeyse 150 sene sonra eklenmiş.

Bir diğer etkileyici kilise ise Gotik tarzdaki Fransisken Kilisesi (Franziskanerkirche). Kilise bulunduğu meydana da ismini vermiş.

Aynı zamanda bu meydanda yer alan çeşme de oldukça etkileyici.

Yine aynı bölgede yer alan binaların mimari tarzları da görülmeye değer. Kent genel olarak çok pahalı olsa da, bu bölgedeki fiyatlar, eski kent merkezine göre nispeten biraz daha uygun.

Buradan devam ettiğinizde Doğa bilimleri müzesine ulaşıyorsunuz. Binanın dış cephesine de dekor olarak karıncalar koymuşlar.

Bu noktadan Gutsch Şatosu’nu görebilirsiniz. Eskiden işkence şatosu olarak kullanılmış olan şato, günümüz de restoran olarak hizmet veriyor.

Nehir boyunca yürürken bir köprü daha karşınıza çıkıyor. Araç trafiğine kapalı olan bu tahta köprü Değirmen Köprüsü (Spreuerbrücke) olarak adlandırılıyor.

15. Yy’a tarihlenen köprünün içindeki resimler ise bir hayli ilginç, Ortaçağda yaygın olarak işlenen ölüm dansını konu almış.

Köprüden geçtikten sonra Avrupa’nın en iyi korunmuş 870 metrelik surun etrafını dolaşabilirsiniz. 600 senelik tarihe sahip olan surların bazı bölümleri ve 3 kulesi ziyarete açık. Her bir kulenin mimarisi birbirinden farklı. Bu kulelerden Zyt kulesinde kentin en eski saati yer alıyor. Tepeden kent manzarası ise etkileyici.

Surların bulunduğu bölümde sıralanmış evler kentin zenginlerine aitmiş. Tek ya da iki katlı bu evler oldukça bakımlı. Surların sonuna ulaştıktan sonra kulelerden birinin altındaki geçitten geçerek kentin asıl merkezi Şarap Pazarı Meydanına (Weinmarkt) ulaşabilirsiniz. Meydanın çevresi cephesi rengarenk desenler ile işlenmiş binalar ile dolu. Bu binalar zamanında soylulara ait evler ve lonca binaları imiş. Meydanın en göz kamaştırıcı binası ise 1530’a tarihlenen Şarap Pazarı Eczanesi (Weinmarktapotheke).

Ana meydandan 2 dakikalık yürüyüş ile Geyik meydanına (Hirschenplatz) ulaşabilirsiniz. Burası zamanında domuz pazarı olsa da adı Geyik pazarı. Yine çevresini cephesi rengarenk işlenmiş binalar üslüyor.

Bir diğer meydan ise Rathaus’un da bulunduğu Belediye Meydanı. Ortasında çok güzel renkli bir çeşme yer alıyor.

Buradan kentin biraz daha modern kısmı olan alışveriş caddesinin ve restoranların yer aldığı bölgeye ulaşabilirsiniz. Bölgedeki binaların üzerindeki resimler daha yeni yapılmış ancak her biri bir sanat eseri.

Bu cadde insanı çikolata kokuları ile cezbediyor. Neredeyse üç dükkandan biri çikolatacı. İster istemez kendinizi bu mağazaların içinde buluveriyorsunuz. Her renk ve şekilde çikolata bulmak mümkün.

Luzern sadece çikolata değil, hem tarih, hem sanat, hem de aşk kokan bir kent.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni