Zonguldak Merkezinde Bir Günlük Gezi Rotası

Zonguldak; Batı Karadeniz’in inci tanesi… Neden bu tabiri kullanarak başladık biliyor musunuz? Çünkü Batı Karadeniz illeri arasında yer alan diğer şehirlerimiz Karabük ve Bartın, Zonguldak’ın bir ilçesiydi ve sonradan il statüsüne kavuştu. Onların da değeri yadsınamaz elbette ancak biz bugün Zonguldak’ı anlatacağız. Zonguldak’ın gezip görülecek yerlerinin yanı sıra ülkemiz adına ne gibi önemli özellikleri olduğundan da bahsedeceğiz. Hadi başlayalım.

Zonguldak genellikle geniş kömür madeni havzası ile tanınıyor. Ancak onun hakkında bilinmesi gereken daha çok şey var. Öncelikle tarihinden başlayalım. Şehirdeki en eski izler Friglerden başlayarak sırasıyla Persler Dönemi, İskender ve Bitanya Krallığı, Romalılar Dönemi, Bizans Dönemi, Anadolu Selçuklu Dönemi, Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olarak devam ediyor. Tarih boyunca pek çok yönetime şahitlik eden şehir, her daim liman ve ticaret kenti olmayı başardı. Ancak geçmişte yöneticilerin ve bilim insanlarının gözden kaçırdığı bir şey vardı; Zonguldak’ın jeolojik zenginliği. Şehirdeki doğal alanların ve doğal oluşumların sayısı o kadar fazla ki bunları keşfetmek ve ne olduğunu tespit etmek zaman almış olmalı. Ancak ne mutlu bize, günümüzde bu fark edilmiş durumda.

Jeolojik miras konumuna giren kanyonlar, mağaralar, fosiller, yanardağlar ve krater göllere jeosit adı veriliyor. Peki bunlar Zonguldak’ta kaç tane biliyor musunuz? Tam tamına 24 adet jeosit! (Kızılelma mağarası, Sofular mağarası, Gökgöl mağarası, Erçek mağarası, Çayırköy mağarası, Cumayanı mağarası, İnağzı mağarası, TTK Maden Müzesi, TTK Üzülmez İşletmesi, Kireçlik, Çanlı, Kızılelma Bacası, Filyos Bazalt Sütunları, Şarjömen, Bölüklü Yaylası, Fener Mahallesi, Gümeli Tabiat Anıtı, Süzek Kanyonu, Kadıoğlu Mozaikler, Harmankaya Şelalesi…) Zonguldak’ın taşkömürü zenginliği, tarihî ve kültürel birikiminin yanı sıra jeosit unsurlarının da şehri tanıtan özellikleri arasına girmesi isteniyor. İşte bu doğal yapıların Jeopark-Jeoturizm kapsamında endüstri mirasına katılması için çalışmalar düzenleniyor. Zonguldak’ın markalaşması için “Zonguldak Kömür Jeoparkı” projesi hazırlandı. Türkiye’nin UNESCO Küresel Jeoparklar Ağı’nda bulunan tek bir şehri var. O da Manisa’nın Kula-Salihli Jeoparkı. İşte Zonguldak’ın da bu listeye girmesi ve adından söz ettirmesi için öncelikle bizim bu kıymetli varlıklarımızdan haberdar olmamız gerekiyor.

Zonguldak, her şeyden önce bir maden ve madenciler şehri. Bu yüzden de adı hep kömürle yan yana anılır, yerin üzerindeki hayatın kat kat altında yaşanan dramların ağırlığı ve ağırbaşlılığı sinmiştir üzerine. Ama madalyonun bir de diğer yüzü vardır; diğerine göre aydınlık olan yüzü. Kömürün getirdiği zenginlik, şehrin ekonomik özgürlüğünü kazanmasına, sanatsal ve kültürel anlamda önemli bir değişim geçirmesine neden olur. 1933 yılında Halkevi açılır; el işi eğitimleri, tiyatrolar, sergiler derken ilk sinema gösterimi de burada olur. Sinema deyip geçmeyin, Zonguldak bir zamanlar sinema salonu bakımından hayli zengindir. Özel sinemalarla birlikte Ereğli Kömürleri İşletmesi’ne ait salonlar, işçiler ve ailelerinin yerli yabancı tüm filmleri izledikleri ve Zonguldak’a gelen tiyatro oyunlarının “perde” dediği sahnelerdi.

Tüm bunlardan bahsetmemizin sebebi şu; Zonguldak’ın merkezine gittiğinizde şehri sadece gezmekle kalmamanızı istiyoruz. Çünkü hikayesi olan her şehir gibi, Zonguldak da size turistik bir geziden fazlasını vadediyor, eğer sesine kulak verirseniz her adımda bu kadim kentin bir başka yüzüyle karşılaşacaksınız. Ekmeğini taştan çıkaran, attığınız her adımda emeğin ve alın terinin izleri olan Zonguldak, sanayi kültürünün gelişiminde oynadığı rol ile göğsümüzü kabartmış, yerin yüzlerce metre altında gizlediği bambaşka hayatlar ve bambaşka dramlarla burnumuzun direğini sızlatmıştır. İşte tam da bu yüzden, Zonguldak’ta sadece bir sokaktan diğerine değil, bir hikayeden bir başka hikayeye doğru gezinirken, birden Aşık Mahzuni Şerif’in “Madenciler” şiirinden bir dize düşerse aklınıza, şaşırmayın. Eğer hazırsanız, bu motivasyonla “Zonguldak Merkezinde Bir Günlük Gezi Rotası” yazımızın duraklarını ziyaret etmeye başlayalım.

Zonguldak Maden Müzesi

Zonguldak Maden Müzesi Türkiye’nin ilk ve tek maden müzesidir. Bu yüzden Zonguldak’ta gitmeniz gereken yerlerin başını çekiyor. Müzede kömürcülük hakkında tarihî ve teknik bilgiler ziyaretçilere anlatılıyor. Tamamen ücretsiz gezebileceğiniz bir müze olduğu için ailenizle kalabalık bir şekilde gidebilirsiniz.

maden-muzesi-5.jpg

Müze binası üç kattan oluşuyor. İlk katta ayağınızın tozuyla etraftaki antik eşyaları, maketleri ve kömürcülük hakkındaki fotoğrafları gezeceksiniz. İkinci kata geçtiğinizde sizi daha ayrıntılı bilgiler ve komplike araçlar bekliyor olacak. Topografya, iş güvenliği hakkında eğitici kitapların yanı sıra madencilikte kullanılan alet-edevatları göreceksiniz. Üçüncü kata çıktığınızda ise artık kömürcülüğün bilimsel yönlerini de keşfetmiş olacaksınız. Çünkü bu katta kömürün kok türevlerini ve fosillerin yapılarını öğreneceksiniz. İşçi figürü heykelleri, maden çalışma alanı simülasyonu gibi teknolojik canlandırmalarla madenciliğe olan hâkimiyetiniz artacak. Eveet, müzenin içinden bahsettik. Ancak hemen yanı başında bulunan TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu) Eğitim Ocağı’nı da anlatmadan olmaz. Çünkü burası müzede izlediğiniz canlandırmaların aksine gerçek bir maden ocağı. Geçmiş yıllarda faaliyet gösteren ocakta artık yalnızca eğitim veriliyor. Burayı görmeden Zonguldak Maden Müzesi’nden ayrılmayın.

Karaelmas Maden Şehitleri Müzesi

Müze binası 1946 yılında Üzülmez Müessese Müdürü’nün lojman olarak kullandığı bir yermiş. 2016 yılında bu bina Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (BAKKA) destekleriyle müzeye dönüştürülmüş. Müzede TTK’nin kuruluş sürecini, madencilikle ilgili materyalleri, maden işçilerinin çalışma koşullarının zorluğunu anlatan çeşitli sergi odaları mevcut. Yer altının ve maden çalışma sahasının halk tarafından görülebilmesi için sanal gerçeklik teknolojisi kullanılmış. Tıpkı Maden Müzesi’nde olduğu gibi madencilik endüstrisi simülasyonlarla anlatılmış. Madencilere yardım ve destek amacıyla kurulan, ülkenin ilk sosyal güvenlik kuruluşu Amelebirliği’nin oluşum sürecini anlatan çeşitli dökümanları müzede görebilirsiniz. Bunların dışında okuma yazma bilmeyen işçiler için çıkarılmış kitapları ve belgeleri, haritaları ve fotoğrafları müzede görmek mümkün.

Gökgöl Mağarası

Gökgöl Mağarası Türkiye’nin en uzun onuncu, Zonguldak’ın ise en uzun ikinci mağarasıdır. Gökgöl Mağarası’nın ilk 875 metresi turizm amaçlı kullanıma açılmış durumda. O alan; Büyük Çöküntü Salonu, Fosil Giriş, Damlataşlar Galerisi, Muhteşem Salon, Harikalar Salonu olarak farklı isimlerle anılıyor.

İçerinin aydınlatması yapılmış ve yürüyüş parkuru, köprüler ve seyir terasları ile daha da ilgi çekici hâle getirilmiş. Mağaranın içinde bir yer altı deresi de mevcut. Bu doğal yerde her türden damlataş oluşumunu görebilmeniz mümkün. Yani etrafta sarkıt, sütun, dikit, makarna sarkıtlar ve bayrak damlataşı gibi oluşumlar oldukça fazla. Mağarada yıl içinde sıcaklık ve nem oranı pek fazla değişmez. Bu sebeple mikroklima özelliğine sahiptir. Yani solunum yolları hastalarının tedavilerinde yararlanabilecekleri bir yer. Gördüğünüz gibi mağaranın yalnızca jeopark turizmine değil sağlık turizmine de etkisi büyük. Kent merkezinde sizi oldukça etkileyici bir atmosfere sokacak bu mağarayı mutlaka görmelisiniz.

Harmankaya Şelaleleri

Harmankaya Şelaleleri kent merkezine 5 km uzaklıkta. Eğer toplu taşıma kullanacaksanız merkezden kalkan Çaydamar dolmuşlarına binmelisiniz. O sizi şelalelerin giriş kapısına kadar götürecektir. Vadi içinde birbirinden farklı yaklaşık 10 tane şelale var.

Orman içindeki patika yolları ve parkurları takip ederek suyun akış sesine doğru ilerlemelisiniz. Ortalama 1100 metre yürüdükten sonra ilk şelaleye ulaşırsınız. İkinci şelaleye ulaşmak içinse 30 basamaklı dik bir merdiveni tırmanmanız gerekiyor. Bu şekilde yolun sonuna kadar gittiğinizde diğer şelaleleri de görmüş olacaksınız. Karadeniz’in muhteşem doğası şehrin merkezinde sizi içine alacak ve kendinizi ormanda bulacaksınız. Ormanda kestane, meşe, gürgen, ıhlamur, şimşir, kavak, çınar gibi birçok bitki türüne rastlayabilirsiniz. Ayrıca bu nefis yerde zılbıt, çiçekli ve çiçeksiz sarmaşık türleri, çuha çiçeği gibi endemik türdeki bitkileri de görebilirsiniz.

Varagel Tüneli (Fener Tünelleri)

Varagel Tüneli, Zonguldak Liman Arkası’ndan Fener Mahallesi’ne kadar uzanan alanda bulunuyor. İsmini ocaktan çıkartılan kömürlerin ve atıkların liman arkasındaki tünele taşınmasını sağlayan “varagel” adındaki taşıyıcıdan alır. Yani burası ilk olarak kayaların oyulmasıyla endüstriyel amaçla açılmıştı. Varagel Tüneli deniz kenarındadır ve karstik bir yapıya sahiptir. Bu yüzden doğal mirasa katkısı büyüktür. Yaklaşık 75 yıllık bir geçmişi olan tünel, Zonguldak turizmine hareketlilik katıyor. İnsanlar bu tüneli baştan sona yürüyebiliyor ve yolun sonundaki deniz manzarasını seyredebiliyor. Yılın her dönemi ziyarete açık olan bu tüneli siz de ziyaret etmeye ne dersiniz? Tünelin çevresinde yeme içme mekânları da bulunuyor. Aynı zamanda gün batımı eşliğinde piknik yapmak da mümkün.

Bu noktanın çekici bir yanı da, çok özel bir filme ev sahipliği yapması. İkinci Dünya Savaşı gölgesinde ilmek ilmek dokunan bir aşkı ve Zonguldak’ta yaşayan iki genç şairin yaşam öyküsünü anlatan Kelebeğin Rüyası’nı izleyenler hemen hatırlayacaklar, zira tünelin denize çıkan kısmı, filmin de önemli anlarından birine sahne olmuştu. Tünelin sonundaki Aşıklar Tepesi ve Deniz Feneri de yine filmden bir repliği hatırlatır gibi bütün güzelliğiyle karşılıyor misafirlerini. Ne diyordu şair? “Aşk, bahanesidir şiirin. Şiir bahanesidir hayatın.”

Deniz Feneri, aynı zamanda içinde bulunduğu mahalleye de adını vermiş. Fransız etkisinin en çok görüldüğü yerlerden biri olan mahalle, tam da bu sebepten uzun bir zaman boyunca Fransız Mahallesi olarak anılmış. 1950’li yıllarda inşa edilen lojmanlar, misafirhane, deniz kulübü gibi yapılar, mahallenin kültürel değişiminin izlenebileceği önemli alanlar olarak öne çıkıyor. Tabi Fener Mahallesi’nde görebilecekleriniz bununla sınırlı değil. Yemyeşil bir çevreye ve doğal bir ortama sahip mahalle, doğa yürüyüşü yapmak isteyenler, fotoğrafçılar ve piknikseverler tarafından da sık sık ziyaret ediliyor.

Zonguldak Limanı

Eski zamanlarda Ereğli Havzası’ndan çıkarılan kömür miktarı çok yüksekti. Ancak gemilerin barınabileceği bir liman olmadığı için kömürler taşınma sırasında zarar görüyordu. Özellikle kötü havalarda aktarım durma noktasına geliyordu. İşte bu sebeple kömürün daha hızlı ve kolay aktarılması için Osmanlı Devleti döneminde 1898’de liman yapımına başlanmış. Yapım aşmasında kötü hava koşullarından dolayı birkaç kez yıkılmış ancak kısa sürede tekrar inşa edilerek hizmete açılmış. O günden bu yana Zonguldak Limanı’nın yük taşımacılığındaki önemi çok büyüktür.

Yazımızın başında söylediğimiz gibi Zonguldak’ın doğal zenginlikleri ve gezilecek turistik yerleri bitmek bilmez. Eğer daha fazlasını merak ettiyseniz kent merkezindeki Şarjömen Rapid İskelesi’ni, Tarihi Kok Fabrikası ve Bacası’nı, Uzunmehmet Camii’ni ve Üzülmez Kültür Vadisi’ni de gezebilirsiniz.

Kendi yağında kavrulan bir liman kenti olmaktan ismini dünyaya duyurmayı hedeflemiş bir şehre dönüşen Zonguldak… Görülmeye değersin.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı