Ankara'ya Yakın Gezilecek Büyüleyici Yerler

Ankaralıların tutkuyla sevdiği, özellikle denize kıyısı olan şehirlerde yaşayanların ise biraz mesafeli durduğu; öğrencileri, bürokrasisi, düzeni, köklü tarihi, daha çok içe dönük kültürü ile gerçekten bambaşka bir şehir Ankara.

Hep söylendiği gibi Ankara’da aşık olmak zor mudur sorusunun cevabını Ankaralılara bırakalım ama Ankara’ya aşık olmak hiç de öyle sandığınız kadar zor değil. Ona sıkıcı diyenlere inat, içinde keşfedilmeyi bekleyen birçok güzellik saklayan Ankara’nın en bilinen ve en turistik yerlerini şimdilik bir kenara bırakalım. Ankara’dan bir araba mesafesi uzaklıkta olan, günübirlik kaçılıp dönülebilecek ya da hafta sonu ziyaret edilebilecek civar güzellikleri anlatacağımız yazımız, daha çok Ankara’da yaşayanları ilgilendiriyor.Yani bugünkü rehberimiz yeni başlayanlar için değil, Ankara’yı daha derinden keşfetmek için. Hazırsanız başlıyoruz.

1- Gölbaşı

Merkeze sadece 20 kilometre uzaklıkta, yörenin tarihine ışık tutan ören yerleri ve sit alanlarını barındıran, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, son derece tarihi öneme sahip bir yer Gölbaşı. İlk başlarda Örencik köyüne bağlıyken zaman içerisinde gelişimini sürdürmüş ve artan nüfusun da etkisiyle 1991 yılında Büyükşehir sınırlarına dahil edilmiş.

Bölgede yapılan kazılarda elde edilen buluntular, bölgenin geçmişinin ne kadar eskiye dayandığını da gözler önüne sermiştir. Gölbaşı ve çevresinde, Erken Bronz, Hitit, Frig, Tunç Çağı, Roma ve Bizans dönemlerine ait izlere rastlamak hala mümkün.

Yazının devamında Gölbaşı’na gittiğinizde gezip görebileceğiniz yerleri daha detaylı tanıtacağız ama önce nasıl ulaşabileceğinizden ve neler yiyebileceğinizden biraz bahsedelim. Eğer özel aracınızla gitmiyorsanız, merkezden ilçeye giden minibüslerin haricinde, şehirlerarası otobüslerle de ilçeye ulaşabilirsiniz. En sevilen yöresel lezzetlerden olan Bici Aşı’nı, Oğmaç (Ovmaç) Çorbası’nı ve Kiraz Yaprağı Dolması’nı tatmadan ayrılırsanız da Gölbaşı geziniz eksik kalacaktır.

Gölbaşı

Tulumtaş Mağarası

İlçe merkezine 6 kilometre mesafede, Karayatak mevkiinde yeralan Tulumtaş Mağarası doğal bir sit alanı ve önemli bir ören yeridir. Büyük bir kireç taşının erimesi sonucu meydana gelmiş olan sarkıtlar ve dikitlerin oluşturduğu görkemli manzara, ziyaretçilerin de beğenisini kazanmaktadır.

Mogan Gölü

Kim demiş Ankara’nın denizi yok diye? 200 kuş türüne ve yeşilin bin bir türüne ev sahipliği yapan Mogan Gölü, Ankaralılar için nefes almak için kaçılabilecek doğal alanların başında geliyor. Yürüyüş parkurlarının, golf, futbol ve basketbol sahalarının, çocuk oyun alanlarının ve piknik yerlerinin yer aldığı göl çevresinin hafta sonları çok kalabalık olduğunu söyleyelim.

Beynam Ormanları

Merkeze 40 kilometre uzaklıkta doğal bir orman alanı olan Beynam Ormanları, içindeki sarıçam ve meşe ağaçlarıyla başkentin akciğeri olarak nitelendiriliyor. Önceleri daha yoğun bir şekilde mesire alanı olarak hizmet veren orman, şimdilerde bisikletçilerin gözde rotaları arasında.

Eymir Gölü

Mogan ile birlikte Ankaralıları deniz konusunda boynu bükük bırakmayan, adına ayrı bir başlık açılmayı hak eden çok özel bir yer Eymir Gölü. Eryaman’a 40 kilometre uzaklıktaki gölün tek ziyaretçisi Ankaralılar değil. Göl, 200’ün üzerinde kuşun da üreme yeri aynı zamanda. Mogan, İncesi ve Eymir derelerinin aktığı vadinin dolması sonucu oluşan Eymir Gölü bir zamanlar ODTÜ arazisinde yer aldığı için Ankaralılar arasında “ODTÜ Gölü” olarak da bilinir.

Özellikle sonbaharda fotoğrafçılar açısından görsel bir şölen sunan ağaç ve ağaççıklar, kuşlar, boyu üç metreye varan sazlıklar, çok da uzakta olmayan saklı bir cennet vaat ediyor ziyaretçilerine. Özellikle de çocuklara. Doğayla baş başa kalmak isteyenlerin yanı sıra sportif faaliyetlerini burada gerçekleştirmek isteyenler de unutulmamış; kendi bisikletinizle gidebileceğiniz gibi göl kenarında bisiklet de kiralayabiliyorsunuz. Mevsim uygunsa su sporları da cabası.

2- Beypazarı

Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Beypazarı ilçesi, Hitit’ten Osmanlı’ya birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, önemli merkezlerin geçiş noktası olması bakımından tarih boyunca stratejik önemini korumuş, görülmeye değer önemli sayıda kültürel ve doğal güzellikler barındıran bir yer. Ankara’nın 100 kilometre kadar kuzeybatısında yer alan ilçenin zengin tarihine ait izleri, sokaklarında dolaşırken bile hissedebiliyorsunuz. Arnavut kaldırımları, geleneksel mimarisi ve sakinliğiyle son yıllarda tur şirketlerinin de dikkatinden kaçmayan Beypazarı, özellikle hafta sonları kültür turu yapmak isteyenlerle dolup taşıyor. Tabi bir de meşhur Beypazarı kurusu, padişah sofralarının ana konuğu Beypazarı güvecini ve höşmerimi de bu sebeplerin içine dahil etmek gerek.

Beypazarı

Hıdırlık Tepesi

Beypazarı’na gelen herkesin uğradığı ilk yer genellikle burası, çünkü kentin en güzel fotoğrafı bu tepeden görünüyor. Birçok Beypazarı konağının da görülebildiği Hıdırlık Tepesi’nde güne bir bardak çayla başlayabileceğiniz bir çay bahçesi de bulunuyor.

Eğriova Yaylası

Doğaseverler için oldukça cazip bir mekân olan yaylada, gür ormanlarla çevrili bir gölet bulunuyor. Doğa ile baş başa kalmak için eşsiz bir fırsat yaratan yayla, aynı zamanda binicilik, alabalık avcılığı, dağ yürüyüşü ve golf gibi etkinliklere de imkân sağlıyor. Eğer şanslıysanız, her yıl düzenlenen Karaşar Eğriova Yayla Şenliğine denk gelebilirsiniz.

Tarihi Beypazarı Evleri ve Beypazarı Kültür Evi

Geleneksel mimarinin en güzel örneklerinden olan Beypazarı Evleri, Beypazarı’nı ziyaret etme sebeplerinin başında geliyor. Bölgede Osmanlı sivil mimarisi özelliği taşıyan üç bin beş yüz konak yer alıyor. Birçoğu kültürel mekanlara dönüştürülen evlerin en çok ziyaret edilenlerinden olan Beypazarı Tarih ve Kültür Evi’nde antika eşyalar ve bölgeye ait eserler sergileniyor. Tarihi çarşısının içerisindeki Alaaddin Sokak, restorasyonu yapılıp hizmete açılmış konakları görebilmenize imkan sağlayan en turistik yerlerden.

İmaret Meydanı

Dövme bakırcılık, telkâri, dokumacılık, saraçlık, ipekli el dokumacılığı… El sanatları, Beypazarı’nın hem kültürel değerleri hem de geçim kaynağıdır. İşte bu değerleri yaşatmak ve korumak için düzenlenen meydanda hem artık günümüzde sayıları çok azalmış olan zanaatkarlarla tanışabilir, dükkanlarını gezip ürettiklerini yakından görebilirsiniz.

Halk Evi

Atölyeleri gezip bilgi edinebileceğiniz, kendinize ya da sevdiklerinize el emeği ürünlerden satın alabileceğiniz Halk Evi’nde zaman zaman sergiler de düzenleniyor.

Beypazarı Yaşayan Müze

Osmanlı dönemi mimarisinin özelliklerini taşıyan Abbaszade Konağı, Açıkhava müzelerinin ilk örneklerinden. Müzede geleneksel el sanatlarından oyuncaklara, Türk yazı kültüründen ebru sanatına, mitolojiden sergilere kadar birçok eseri yakından görmek mümkün.

Türk Hamam Müzesi

Ülkenin ilk ve tek hamam müzesine sahip olan Beypazarı, kültürünü korumak ve yaşatmak için attığı adımlara bir yenisini daha eklemiş. Müzede hamam kültürüne ait tekstil ürünleri ve diğer eşyalar sergileniyor.

İnözü Çayı ve Vadisi

Mola verip dinlenmek ya da kamp atmak için çok uygun olan vadi, hem doğal güzellikleri hem de sunduğu sportif faaliyet imkanlarıyla birçok gezginin ve doğaseverin uğramayı sevdiği yerlerden. Beypazarı’nı gezerken burada soluklanmayı ihmal etmeyin deriz.

3- Tuz Gölü

Ülkenin en büyük ikinci gölü olarak ezbere bildiğimiz Tuz Gölü, Ankara, Konya ve Aksaray’ın kesiştiği noktada bulunuyor. Yüzölçümü ne kadar büyük olsa da, derinliği de bir o kadar az. En derin yerinin 1-2 metreyi geçmediği göl, içerdiği yüksek tuz oranı nedeniyle de alışılmadık beyaz bir renge sahip.

Gölde elbette balık yok ama gölün üzerindeki adacıklar, her yıl binlerce flamingo yavrusunun yumurtadan çıkmasına sahne oluyor. Binlerce derken abartmıyoruz, burası flamingo yavrularının sayısının en fazla olduğu yer, her yıl ortalama on bin flamingo buralarda kuluçkaya yatıyor.

Peki Tuz Gölü’ne gittiğimizde ne yapacağız derseniz, cevabımız şu olur: Çıkarın ayakkabılarınızı, yürüyebildiğiniz kadar yürüyün. Yorulduğunuzda da bir köşeye oturup günbatımının en güzel göründüğü sınırlı yerlerden birinde olmanın keyfini sürün. Eğer zamanı doğru ayarlayabilirseniz, kuş gözlemi için de en uygun noktalardan birindesiniz. Bir dürbün ve fotoğraf makinesiyle gitmeniz, bu aktiviteden alacağınız keyfi katlayacaktır.

Tuz Gölü

4- Atatürk Orman Çiftliği

Atatürk, kendisine hediye edilmiş olan arazide bir orman çiftliği kurulması talimatını verdiğinde, takvimler 1925 senesini gösteriyordu. Daha sonra yine Atatürk tarafından hazineye bağışlanarak günümüze dek varlığını devam ettiren çiftlik, hayvanat bahçesi, tarihi havuzu ve devlet mezarlığını da içinde bulunduran yüz iki bin hektarlık bir alan üzerinde konumlanmıştır.

Atatürk Orman Çiftliği

Atatürk Evi

Atatürk ‘ün Selanik’teki doğup büyüdüğü evin bir benzeri, 10 Kasım 1981 yılında, Atatürk’ün Yüzüncü Doğum Yıldönümü etkinlikleri içerisinde törenlerle açılmıştır. Aynı plan ve ölçülere sahip evin üçüncü katındaki Atatürk Odası’nda tunçtan bir büst, Atatürk’ün eşyalarının benzerleri ve ziyaretçilerin duygularını aktarması için bir de ziyaretçi defteri bulunuyor.

Yine üçüncü katta bulunan müzede ise Atatürk’ün takım elbisesi, pardösüsü, kasketi, tespihi gibi kişisel eşyaları ile fotoğrafları sergileniyor.

Atatürk Evi’ni ziyaret etmek ücretsiz.

Gazi Orman Çiftliği Parkı

2011 senesinde düzenlenerek hizmete açılan altı dönümlük parkta beş yüz gülün bulunduğu bir gül bahçesi, havuz, çocuk oyun alanları, çiçek peyzajları ve dişbudaktan sedire birçok ağaç türü yer alıyor.

Gazi Piknik Alanı

Doğal bir sit alanı olan bölge, Ankaralıların açıkhavada piknik yapmak için en çok tercih ettikleri mesire yerlerinin başında geliyor.

Müze ve Sergi Salonu

Bir ahırken şarap fabrikasına, daha sonra da bir sergi salonuna dönüştürülen bina, açıldığı günden bu yana pek çok sergiye ev sahipliği yapmasıyla tanınıyor. Aynı zamanda 24 Kasım 2010 tarihinde Özel Müze statüsü kazandırılan yer, geçmişte kullanılan çeşitli ekipmanların sergilenmesi ve manevi yapının korunması misyonlarını da üstlenmiş durumda. Atatürk Orman Çiftliği içerisinde yer alan Müze ve Sergi Salonu’nu Pazartesi ve Salı hariç haftanın geri kalan günlerinde ücretsiz olarak gezebilirsiniz.

5- Kızılcahamam

Tarihiyle ilgili kesin bilgilere sahip olunamasa da, ilçede yer alan kalıntılar ve kazılar sonrası ele geçen buluntular, bölgenin milattan önceki devirlere tarihlenmesine neden olmaktadır. Yabanabat, Çorba gibi isimlerle anıldıktan sonra, kırmızı renkteki toprağı ve kaplıcalarından dolayı nihayet kalıcı ismi olan Kızılcahamam’ı almıştır.

Ankara’nın en yoğun ormanlarının yer aldığı bölge, maden suyu ve kaplıcalar bakımından da oldukça zengin. Bu yüzden doğaya kaçmak isteyenlerin yanı sıra, sağlık sebepleri dolayısıyla da bölgeye gelenlerin sayısı bir hayli fazladır. Jeolojik yapısıyla yerbilimcileri açısından da eşsiz bir alan olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Kızılcahamam

Kızılcahamam Termal Suları

Kızılcahamam’ın şifalı suları sadece Ankaralılara değil çevre illerden gelen ziyaretçilere de şifa dağıtmaya devam ediyor. Volkanik yapıya sahip, tam bir jeopark statüsünde olan ilçe termaller açısından oldukça şanslı. Buralara kurulan tesisler de bölgenin tanıtımında çok önemli bir yere sahip.

Soğuksu Milli Parkı

Ankara’ya seksen kilometre uzaklıktaki Soğuksu Milli Parkı, ormanlık ve açık arazilerden oluşan oldukça büyük bir alana konumlanmıştır. Kara akbaba gibi soyu tükenmekten olan bazı kuş türlerinin de koruma altına alındığı milli parkta konaklayabileceğiniz bir otel, restoran gibi bölümler de yer alıyor ancak Soğuksu özellikle kampçıların gözdesi. Tabi kamp yapmak isteyenlere boz ayı, çakal ve yaban domuzlarının da varlığından söz etmek gerek.

Volkanik bir yapıya sahip olan arazide çok sayıda sıcak ve soğuk su kaynağı da bulunuyor. Bu da, bölgenin kaplıca turizminde adını duyurmasında son derece etkili.

Alicin Manastırı

Eğer zorlu parkurlar tam benim işim diyoranız, yaklaşık seksen metre rakımda bulunan Alicin Manastırını ziyaret listenize dahil edebilirsiniz. Yapım tarihi tam bilinmemekle birlikte, Sümela Manastırından çok daha eski olduğu tahmin ediliyor.

Abacı Peri Bacaları

Bölge halkı arasında “gelin kayaları” olarak da bilinen yapılar, volkanik parçaların ve tüflerin yağmur suyuyla aşınmasıyla ortaya çıkmış. Bu yüzden gezinirken kendinizi Kapadokya’da gibi hissetmeniz son derece olağan.

Peri Bacaları’na İstanbul yolundan Güdül istikametine döndükten sonra muhteşem manzaralar eşliğinde 1 saatlik bir yolculuğun ardından ulaşabilirsiniz.

Başköy Kalesi

Kızılcahamam’da ziyaret etmeniz için önereceğimiz son yer Başköy Kalesi. Başköy’de bulunan Roma Dönemi’ne ait bu kale, volkanik kütleler oyularak inşa edilmiş. Bu da ona görsel açıdan muhteşem bir estetik kazandırıyor.

6- Ilgaz Dağı

Nerede olduğunu bilmesek bile en azından şarkısını biliyoruz, o bizim için Anadolu’nun yüce bir dağı oldu her zaman. Çocukluğumuzdan beri söylediğimiz bu şarkıya konu olan Ilgaz Dağı, Çankırı sınırları içerisinde, gerçekten de heybetli ve yüce bir dağ.

Masalsı güzelliğiyle yılın dört ayı ziyaretçilerine bambaşka manzaralar vaat eden Ilgaz Dağı, aynı zamanda on bin çeşit bitki türüyle ülkenin en yeşil alanları arasında ilk sıralarda. Kışları kalınlığı 3 metreye kadar çıkan kar tabakası, snowboard ve kayak tutkunlarını buraya çekiyor, zaten milli park içerisinde her türlü donanımı bulabileceğiniz tesisler mevcut. Kayak yapmayı bilmeyenler için de tesisin hocaları yardımcı olmak için bekliyor.

Bahar mevsimi ise trekking, piknik ve doğa fotoğrafçılığı için son derece ideal. Ilgaz Dağı’nda yapılacak öyle çok şey var ki bir tam gün geçirmek bile belki size yeterli gelmeyebilir, ayrılmakta zorlanabilirsiniz.

Yaz mevsimi, Ilgaz Dağı’nın kampçıları en çok ağırladığı mevsim.

İster kamp, ister snowboard, ister piknik; burayı ziyaret edenlerin akıllarında kalan şeylerden biri de, doğanın güzelliği, havanın temizliği ve yaban hayatının yanı sıra damak çatlatan lezzetleri. Bölgede balıkseverleri mest edecek çok sayıda alabalık çiftliği var, bunun yanı sıra sacda pişirilen incecik yufkaların arasındaki ince et parçalarıyla etli ekmeği, cızlaması da ne damaklardan ne de akıllardan uzun süre silinmiyor.

7- Elmadağ

Elmadağ da tıpkı Ilgaz gibi kayak yapmayı sevenlerin çok sevdiği adreslerden. Frig, Lidya, Pers ve Roma uygarlığı gibi çeşitli medeniyetlerin yerleştiği Elmadağ bölgesi, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin ardından Türklerin hakimiyetine girmiş.

elmadag-kayak-merkezi-02

Hasanoğlan Kasabası

Merkeze 15 kilometre uzaklıkta olan kasaba, ilçenin en sık ziyaret edilen yerlerinden. Hasandede Türbesi ve Hasandede pınarının kasabada yer alıyor oluşunun bunda etkisi büyük. Gitmişken Elmadağ’ın meşhur yoğurtlu tarhanasından ve tirit yemeğinden tatmayı unutmayın.

Elmadağ Tirit Festivali

Tirit demişken, her sene nisan ayında düzenlenen bir festivalden bahsetmemek olmaz. İlçenin yöresel ürünlerinin tanıtımı için yapılan festivale katılım her sene biraz daha fazla oluyor.

Yeşildere Beldesi

Selçuklulara dayanan bir kültürün günümüze dek gelen örneklerinden el dokuması heybe ve çantalar, tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan Yeşildere’de hala varlığını sürdürüyor. Gitmişken kendinize bir güzellik yapın ve Yeşildere’nin köylerine uğrayıp, bu kültürel zenginliği yerinde görün.

Elmadağ Kayak Merkezi

Hem yerli hem de yabancı turistler tarafından bütün bir kış ziyaretçi akınına uğrayan merkez, acemi kayakçıları da düşünerek hazırladığı pistlerle hizmet veriyor. Kayak merkezi, Elmadağ’ı kış turizminin önemli bölgelerinden biri haline getiren başlıca tesislerden.

8- Safranbolu

İsmini “safran” bitkisinden alan Safranbolu, gastronomi tatili için doğru adres. Karabük sınırları içinde, Ankara’ya üç saatlik, İstanbul’a ise beş saatlik mesafede olan Safranbolu, kuyu kebabıyla olduğu kadar tarihi dokusuyla ve evleriyle de meşhur.

Bini aşkın tarihi eseri ve yüzden fazla çeşmesiyle keşfetmesi son derece keyifli bir yer olan Safranbolu, 1998 yılından bu yana UNESCO tarafından da koruma altında.

Safranbolu

Safranbolu Evleri

Ünü Türkiye sınırlarını aşan bu evlerin gerçekten ne özelliği var da her sene yüzbinlerce ziyaretçi ağırlıyor diye hiç düşündünüz mü?

Bu evler, günümüzde Türk tipi ev örneklerinin en iyi korunmuşları olarak dikkat çekiyor, zaten UNESCO tarafından koruma altına alınmasının sebebi de başta bu. Genellikle iki ya da üç katlı yapılan evler birbirine son derece saygılıdır. Hayır, yaşayanlardan değil evlerin kendisinden bahsediyoruz. Bir kere hiçbir ev, bir diğerinin güneşini kesmez, penceresinden bir başka evin penceresini göremezsiniz. Tamamen mahremiyete dayalı bir iç ve dış mimari söz konusudur.

İçine girdiğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan ahşap oymalı tavanlarıdır. Zaten ahşabın kokusu daha ilk andan itibaren sizi etkisi altına alacaktır. Evlerin zemin katı hayvanlara ve odunların depolanmasına ayrılmıştır, en sıcak günde bile içerisi son derece serindir.

İslam kültürüne uygun olarak içerisi haremlik ve selamlık olarak ayrılmıştır. Ortak kullanım alanındaki bir sofa ve büyükçe de bir havuz yer alır. Anlatılana göre havuzun başlıca görevi, sofada yapılan sohbetlerin su sesiyle kamufle edilmesi ve içerideki odalardan duyulmaması imiş.

Son bir bilgi daha; köşe evlerde dış mimaride “pah kesiği” adı verilen bir yöntem kullanılmış, bunun sokağı dönen hayvanların zarar görmemesi için yapıldığı söyleniyor. Aynı yöntemi yıllar sonra Barselona’da Gaudi’nin de uyguladığı biliniyor.

Cinci Han

Safranbolu’ya gelenlerin genellikle ilk durağı olan Cinci Han, tarihi merkez Kazdağlı Meydanı’na birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde. Özellikle teras katı, şehri en iyi gören yerlerden olduğu için seyir merkezi olarak kullanılıyor.

Arastacılar Çarşısı

Aslında bu çarşının birden fazla ismi var, eğer yöre halkının Yemeniciler Çarşısı’ndan ya da Ayakabıcılar Çarşısı’ndan bahsettiğini duyarsanız bilin ki hepsi aynı yer. Hatta kimi zaman Yemeniciler Arastası da deniyor. Aslında yemeni, bugün hala üretilmeye devam eden bir ayakkabı tipi. Zaten Safranbolu’daki çarşı isimleri, genellikle o sokaktaki zanaate göre isimlendiriliyor.

Eski bir lonca çarşısı olan Arastacılar, bitişik nizamda 48 dükkandan oluşuyor. Milli Mücadele zamanında ordunun ayakkabı ihtiyacını büyük oranda karşılayan çarşı, bugün bölgenin en turistik yerlerinden biri. İçinde, sadece hafta sonları gezilebilen bir de Yemenicilik Müzesine sahip.

Hıdırlık Tepesi

Şehrin panoramik manzarasının en güzel izlenebildiği yerlerden olan Hıdırlık Tepesi’ne cüzi bir ücret karşılığında girip bol bol fotoğraf çekebilir, çay bahçesinde soluklanabilir, türbeleri ziyaret edebilirsiniz.

Yörük Köyü

Merkeze 11 kilometre uzaklıktaki Yörük Köyü, Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmış köylerden ikincisi. En yaşlısı 450 yıllık konaklarının bugüne kadar gelebilmeyi başarmış olmasının sırrı, uzun yıllar boyunca herhangi bir işgal görmemesinde yatıyor.

Bir Türkmen geleneği olarak köyün girişinde sizi karşılayan mezarlığı geçtikten sonra göreceğiniz büst, dünyaca ünlü operacımız Leyla Gencer’e ait. Bu köyden olan Gencer’in adı, sokaklardan birine de verilmiş ve böylelikle yaşatılmaya devam ediyor.

Birçoğu boş, bazıları da restore edilerek ziyarete açılmış olan evlerin tokmaklarından sarkan ip, evde birilerinin olduğuna işaret. Herhangi bir kapıyı çalmanız durumunda da size meşhur ayranlarından ikram etmeleri muhtemel ama köy adını esas olarak ödüllü ev baklavasıyla duyurmuş.

Kristal Teras

İncekaya Kanyonu’nu cam bir teras ardından izlemek isteyenler için dizayn edilen terasa giriş ücretli. Giriş yapıp yapmamak size kalmış ama kanyonlarında bir doğa yürüyüşü yapmadan dönmeyin.

9- Abant

Bolu ili sınırları içerisindeki Abant, yılın dört mevsimi ziyaretçi ağırlamayı seven nadide yerlerden. Özellikle Ankara ve İstanbul’dan gelenlerin hafta sonlarını geçirdikleri Abant, konaklama seçeneklerinin fazlalığıyla daha uzun bir tatil yapmayı da kolaylaştırıyor.

Abant

Abant Gölü ve Tabiat Parkı

Keremali ve Abant sıradağlarının arasında konumlamış olan tabiat parkı, bölgenin zengin faunasının gözlemlenebileceği en güzel yerlerden biri. Kar sularından ve derelerden beslenen göl, köknar, meşe, gürgen, kestane, dişbudak, fındık, kayın ve çam ağaçlarıyla çevrili. Gölü sadece izlemekle yetinmek istemeyenler için deniz bisikleti ile manzaranın içine doğru bir yolculuk yapmak mümkün.

Örmeci Yaylası

Abant’ta tanıtacağımız yaylalardan ilki Örmeci Yaylası. Ahşap evleri ve taş kaldırımlarıyla farklı bir dokuya ve auraya sahip yayla, özellikle kamp ve piknik için elverişli.

Sinekli Yaylası

İsmini temmuz ayında düzenlenen Sinekli Yayla Şenlikleri ile duyuran yayladaki başlıca aktiviteler trekking, bisiklet, fotosafari ve izcilik. Yerel halk buraya sıklıkla mantar toplamaya geliyor ama biz yine de sadece fotoğraflamakla yetinmenizi öneririz.

Samandere Şelalesi

Türkiye’nin ilk tescilli tabiat anıtı olan Samandere Şelalesi 10 hektarlık bir alana yayılmış doğal bir oluşumdur. Zengin ve bakir bitki örtüsünün yanı sıra ilginç jeolojik özellikleri ve anıt ağaçlarıyla da bir hazine değerinde.

Abant Doğal Yaşam Müzesi

Bölgenin florası ve faunası hakkında en zengin ve en detaylı bilgilere sahip olmak için bu ilginç müzeyi ziyaret etmek şart.

Köy Pazarı

Abant’ın her bir köşesi, doğa ile baş başa kalarak yenilenmenizi, dinlenmenizi, tabiri caizse şarj olmanızı sağlıyor. Evinize dönerken bir parça doğallığı da yanınızda götürmek isterseniz köy pazarına mutlaka uğramanızı öneririz. Yörede yetişen ürünlerle yapılmış yöresel lezzetler, organik sebze ve meyveler, ev yapımı reçeller, kuru gıdalar, hamur işleri, el işi hediyelikler… Hiçbir şey satın almasanız bile gözlerinizin ve ruhunuzun bayram edeceği garanti.