Kana Susamış Vampirler Diyarı Transilvanya

Transilvanya, kana susamış vampirlerin ve dolunay gecelerinde uluyan kurtların yaşadığı gizemli topraklar olarak bilinen bir yer. Ancak bununla birlikte muazzam bir tarihe ve coğrafik yapıya sahip olduğu da söylenebilir. Romanya’nın kuzeybatı bölümünü kaplayan, güney bölgesinde “Transilvanya Alpleri” olarak da bilinen Karpat Dağları’nın bulunduğu alanı kapsayan Transilvanya’nın asıl adı Macarca kökenli olan Erdel’dir. Tarihinde uzun süre Macarların yaşamasından dolayı ismini de buradan aldı. 1526 yılında Mohaç Savaşı ile Osmanlı’nın topraklarına katılan bölge, iç işlerinde özerk, dış işlerinde Osmanlı’ya bağlı olmak üzere 1683’e kadar Erdel Prensliği olarak yaşadı. 1683 yılında II. Viyana kuşatmasının Osmanlı aleyhine sonuçlanmasının ardından Macaristan ile beraber Erdel toprakları da Avusturya Arşidüklüğü’nün eline geçti. Ardından süregelen yüz yıllar içerisinde birçok savaşın yaşandığı bölgede ezeli düşmanlar Romanlar ve Macarlar oldu. Nihayetinde II. Dünya Savaşı sonrasında Romanya’nın sınırları arasında kalan bu topraklar günümüzde tüm Avrupa tarafından Transilvanya olarak adlandırılmaktadır.

Günümüzde ise herkesin “Vampir Ülkesi” olarak bildiği Transilvanya çok sayıda efsanevi hikâyelere sahip bir bölge haline geldi. Tabii ki bunların arasında en çok bilineni Dracula hikâyesi. Tüm unsurlarını gerçek kişiler, yerler ve olaylardan alan bu hikâye, gerçekliğe yakın olması ve seneler içerisinde süregelen ancak hiçbir zaman kanıtlanamayan vampir bulguları nedeniyle dünya çapında yoğun ilgi gördü.

Kont Dracula Efsanesi

Bram Stoker tarafından 1897 yılında yazılan, bölgede uzun süredir süregelen batıl inançlardan yola çıkılarak hikayeleştirilen Kont Dracula kitabı, ilk etapta farklı bir isme ve mekâna sahipti. Hikâyenin “Kont Wampyr” adında, Avusturya’nın Steirmark Bölgesi'nde geçmesini düşünüyordu. Ancak sonrasında İngiliz gezgin Emily Gerard’ın bölgede yaptığı gezi sonucu çıkardığı notları inceleyen Stoker, hikâyesinin ismini ve mekânını değiştirmeye karar verdi. Vampir tanımını oluşturan unsurları ve Dracula hakkındaki birçok hikâyeyi Emily Gerard’ın yazdığı gezi kitabı olan “Ormanın Ötesindeki Topraklarından” kitabından topladı. Bu bilgiler ışığında yazdığı Kont Dracula kitabı ile günümüze dek süren bir üne kavuşan Stoker, kitabında kullandığı efsaneleri bölgenin yerel halkından alması ve bu efsanelerin geçmiş zamanda bölgede yaşayan birçok ulusu içerisinde barındırması gerçeklik algısı yarattı. Günümüz bilimkurgu yapıtlarında hala daha yer verilen vampirler için kimi zamanlar ciddi deliller bulunduğu iddiaları ortaya atıldı. Ancak bu iddiaların bir kısmının hiç var olmadığı ortaya çıkarken bir kısmının da sahte olduğu ispatlandı. Günümüze dek birçok gün yüzüne çıkarılmayan deliller olduğu iddia edilse de elde hiçbir kesin kanıt bulunmuyor ve efsane olarak yoğun bir şekilde ilgi görmeye devam ediyor.

Tabii ki bu hikâyelerin bu kadar gerçekçi olmasının sebebi bir dayanağının olması. Gerçek Dracula olarak adlandırılan ve bölgenin tarihinde yer alan isim, bizim “Kazıklı Voyvoda” olarak bildiğimiz Eflak Prensi Vlad Tepeş’tir. III. Vlad olarak da bilinen prens sadistliği ile tanınmış, zamanının Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’e karşı sert tutumu ile bilinen bir voyvodadır. İlk zamanlarda Osmanlı’ya esir düştüğü bilinen Tepeş, sonrasında kaçtı ve bir şekilde ülkesi olan Eflak Prensliği’nin başına geçmeyi başardı. Sonrasında ise Osmanlı’dan uzaklaşarak Avrupa’nın safına geçen III. Vlad esir ettiği Osmanlı askerlerini felaket işkenceler yaparak öldürdü. Söylentilere göre esirleri büyük kazıklara oturtup kazıkların altına da fıçılar koyuyormuş. Uzun süre boyunca ölmeden ve büyük acılar çekerek sonucunda ölen esirlerin çoğu kan kaybından ölüyormuş. Fıçılara dolan kanları ise III. Vlad’ın rivayetler halk içinde ağızdan ağıza dolaşıyormuş. 48 saate kadar varan ölüm süresi kısmında Tepeş ve ailesinin işkenceyi izleyerek yemek yedikleri de söylentiler arasında. Tarihin en büyük sadistleri arasında adı geçen III. Vlad, Romanya’da bağımsızlık mücadelesi veren bir kahraman olarak anılıyor ve kendisine oldukça sevgi gösteriliyor.

Osmanlı’ya karşı geldiği zamanlarda yaklaşık 50 bin Osmanlı askerinin ölümünden sorumlu olan III. Vlad, bu askerlerin 20 bin kadarını bölge yakınlarındaki en geniş düzlükte kazıklara asarak güç gösterisi yapmayı tercih etti. Esir düştüğü zamanlarda Osmanlı’nın esir aldığı oğullarından biri olan ve devşirilerek Osmanlı askeri haline getirilen Radu tarafından Transilvanya topraklarından püskürtüldü. Bir süre Macar Kralı tarafından hapis hayatı yaşatılan Tepeş, hapisten kurtulmasının ardından tekrar ülkesi olan Eflak’ın başına geçmek istemiş, ancak bu sefer Osmanlı askerleri tarafından öldürüldü. Dracula adı Vlad Tepeş’in babasından geliyor. “Ejder soyundan gelen kişi” anlamı taşıyan bu isim, Tepeş’in babasına Alman Şövalye Topluluğu tarafından üstün hizmet nişanesi olarak verildi. Babasına çok benzeyen ve ondan çok daha sadist olan Tepeş ise babasını hiç aratmadığı için ona verilen Dracula adına layık görüldü.

Bram Stoker’in Dracula karakterinin özellikleri; beyaz tenli, kırmızı gözlü, sivri tırnaklı ve 20 insan gücünde olmasıdır. Sivri ve uzun köpek dişleri ve içi kırmızı, dışı siyah olan uzun pelerini ile korkunç bir görünüme sahip olan Dracula, orijinal romanında bir gece canavarı olarak tanımlanmıştır. Gündüzleri şatosundaki tabutunda uyuyup geceleri kan ile beslenen Dracula, köpek dişlerini avının boynuna, şah damarına geçirerek vücudundaki tüm kanı köpek dişleri yolu ile emmesi şeklinde beslenmektedir. Ölümsüz olan bu gece canavarının aynalarda gözükmeme ve hayvana dönüşebilme özelliği de bulunuyor. Genel olarak en çok bilinen, orijinal hikâyesinde olduğu gibi yarasaya dönüşebilen Dracula, başka versiyonlarında kurda ve sıçana da dönüşmektedir. Yarasaların da avlarının kanıyla beslenmesi sebebiyle yarasaya dönüşebildiği düşünülmektedir. Modern çağın Dracula hikâyelerinde her ne kadar güneş ışığı vampirin ölümüne neden oluyor olsa da orijinal hikâyede böyle bir durum söz konusu değil. Ancak gün ışığında güçlerinin zayıf olduğu ve beyaz tenli olduğu için gün ışığından olumsuz etkilendiğinden söz ediliyor. Bram Stoker’in romanında geçen orijinal Dracula hikâyesinin konusu Dracula’yı avlamaya çalışan kişiler ve Dracula’nın geceleri avlanması şeklindedir.

Kont Dracula’nın Doğduğu Muazzam Şehir; Transilvanya

Transilvanya’yı ziyaret etmek adeta 100 yıl önceye ışınlanmak gibi bir his yaratıyor insanın üzerinde. Bölgeye vardığınızda etrafta dolaşan at arabaları ve çok sayıda sürü otlatan çobanlar görmek olası bir durum. Yolların genel olarak toprak oluşu bölgeye ulaşım sırasında biraz sabretmenizi gerektiriyor. Asfalt olmayan yollar sebebiyle bölgeye varmanızı sağlayacak trenler bir hayli yavaş hareket ediyor. Eğer farklı bölgelere aynı gün içinde gitmek istiyorsanız en doğru ulaşım aracı otobüsler olacaktır. Ancak bölgenin en can alıcı noktaları kırsal kesimlerde yer alıyor ve tur şirketlerinin araçları haricinde bu bölgelere giden bir ulaşım araca maalesef bulunmuyor. Bu yüzden bölgede araba kiralamak, kırsal kesimlere de ulaşabilmek açısından son derece önemli. Bisikletin vazgeçilmez ulaşım aracı olarak her daim kenarda durduğunu unutmamakta fayda var. Ancak bir konuda ziyaretçileri uyarmak gerekiyor; kırsal kesimlerde yer yer başıboş köpek sürülerine rastlanabiliyor. Kayıtlara geçen çok fazla vaka olmasa da bu konuda dikkatli olmakta fayda var.

Doğu Transilvanya’nın tamamında konuşulan dil Macarcadır. Bölge Romanya’nın sınırları içerisinde olmasına rağmen 1. Dünya Savaşı sonrasına kadar Macarların hâkimiyetinde olması nedeniyle bölge halkı bu dili konuşmaktadır. 12. yüzyılda Alman tüccarları bölgeye gelerek halkın Türklere ve Tatarlara karşı şehri savunmasına yardımcı olmuştur. İlerleyen zamanlarda bölgeye “Siebenbürgen” olarak adlandırılan 7 tane hisar şehri ve yüzlerce kilise inşa etmişlerdir. Sighişoara sınırları içerisinde kalan Pastel-Hued şehri ve bu şehrin yakınlarındaki Biertan ve Viseri bölgelerindeki kiliseler Unesco tarafından koruma altına alınmıştır. Tüm bu yerler Transilvanya ziyaretinde mutlaka görülmesi gereken noktalar arasında yer almaktadır. Bölgedeki tüm yapılar Ortaçağ mimarisine sahip olduğu ve tarihi dokusu günümüze dek bozulmadığı için ziyaret esnasında zamanda yolculuk yaptığınız hissine kapılmanıza neden olacaktır.

Bunların yanı sıra Transilvanya, terapötik sulara sahip bir dizi tatil kasabasına da ev sahipliği yapmaktadır. Bu köylerin mineral dolu çamur banyoları, doğal olarak özel tuzlar içeren kaynak suları ile romatizma, artrit ve benzeri birçok hastalığa iyi geldiği söylenmektedir. Sağlıklı ve güzel bir tatil için buradaki tatil köyleri tercih listesinin ilk sıralarında yer alıyor.

Bölgedeki Karpat Dağları hayvan ve bitki popülasyonu açısından eşsiz bir doğal ortam. Kurt ve vaşak türlerine ev sahipliği yapan bu bölgede aynı zamanda Avrupa’nın en büyük kahverengi ayı popülasyonu yaşamaktadır. Yaklaşık 5000 civarı kahverengi ayı bölgedeki meşe ve kayın ağaçlarını kendilerine ev olarak benimsemiştir. Bölgeden sorumlu olan orman komisyonu, Stramba Vadisi’nin kuzeyindeki Zărnesti bölgesine bir merkez inşa etmiştir. Hayvanlara karşı kamufle edilmiş olan bu merkez ayıları vahşi doğa içerisinde gözlemleme imkânı sunuyor. En önemli özelliklerinden birisi ise hayvan haklarını koruyan, bu konuda oldukça hassas bir işletmedir. Sirkler ve kafeslerden kurtarılan ayılar bu bölgeye salınarak takip altına alınır ve herhangi bir müdahale olmadan doğal ortamlarında hayatlarını devam ettirmeleri sağlanır.

Bu merkeze bireysel olarak da gidilebilir. Ancak en rahat ziyaret yolu bir tur şirketi ile anlaşmak olacaktır. Toprak yolları ile bilinen bölgede tabuyu yıkan tek asfalt yol Transfaggauerrag yoludur. 1970’li yıllarda Ceauşescu’nun emri ile askeri bir rota olarak inşa edilen bu asfalt yol Făğărăş Dağları’nın kolayca aşılmasını sağlamaktadır. Wallachia Bölgesi'nin ormanlarında ilerlemeden önce yol, Bâlea Gölü'nün yanından ve 900 metrelik bir tünelden geçmektedir. Eğimi az olan bir vadiden yukarıya doğru çıkarak zirveye ulaşmaktadır. Kar yağışı nedeniyle her yıl 1-2 ay kadar yol kapanmaktadır. Özellikle haziran ayının sonundan eylül ayının başına kadar bu risk devam eder.

Transilvanya Festivalleri

Transilvania International Film Festival: Romanya’nın en büyük film festivalidir. Her sene haziran ayının ilk haftasında düzenlenmektedir. Cluj-Napoca bölgesinde düzenlenmektedir.

Comedy Cluj (Humor Film Festival): Her sene şubat ayında düzenlenen bu festivalde uluslararası komedi filmleri gösterime sunulmaktadır. Cluj-Napoca bölgesinde düzenlenmektedir.

Golden Stag Festival: Braşov’da düzenlenen festival uluslararası müzik gruplarına ev sahipliği yapmaktadır. Her sene mart ya da mayıs ayında Braşov bölgesinde düzenlenmektedir.

Untold Festival: Her sene ağustos ayının ilk haftası düzenlenen bu festival Romanya’nın en büyük müzik festivalidir. Cluj-Napoca bölgesinde düzenlenmektedir.

Electric Castle Festival: Bontida bölgesinde her sene temmuz ayında düzenlenen bu festivalde uluslararası müzik grupları performanslarını sergilemektedir. Transilvanya’nın özel bir bölgesi olan Banffy Castle’da düzenlenmektedir.

Artmania Festival: Her sene temmuz ayının son haftası, Sibiu bölgesinde düzenlenen festival tüm müzik türlerine ayrı program saatleri içerisinde yer veren son derece büyük bir uluslararası müzik festivalidir.

Sighișoara Medieval Festival: Bölgenin tarihsel kültürünü barındıran bu festival her sene temmuz ayının son haftasında Sighişoara bölgesinde düzenlenmektedir. Festivalde Ortaçağ'a ait yöresel kıyafetler ve danslar sergilenir. Kültürel yemeklerin de eklenmesi ile halk bu festivali bayram gibi kutlamaktadır.

Sibiu International Theatre Festival: Her sene haziran ayının ortalarında düzenlenen festival, düzenlendiği sene içerisinde uluslararası düzeyde ün kazanmış olan tiyatro oyunlarının sergilendiği festival her geçen sene çok daha fazla ilgi görmeye devam ediyor.