Makedonya'nın Tarihi Hazineleri

Balkan Yarımadası’nın doğal ve tarihi zenginlikleri bakımından öne çıkan Makedonya’nın her köşesinde adeta keşfedilmeyi bekleyen bir hazine saklı. Sessiz dağ köyleri, sarp yamaçları, ışıl ışıl gölleri, Osmanlı izlerini taşıyan görkemli mimarisi ve el değmemiş vahşi doğasıyla hem gezginlerin hem de aile tatillerinin vazgeçilmezi olmayı başaran Makedonya, tarih sevenlerin de gönlünü fethedecek değerlerle dolu.

Peki burnumuzun dibindeki bunca güzelliğe vizesiz olarak kolayca erişebileceğinizi söylesek? Önümüz yaz, üstelik bir de uzun bir bayram tatili bizi bekliyor. Doğa ve tarihle baş başa bir tatil hayal ediyorsanız, Makedonya sizin için doğru adres olabilir. Bu yazımızı tatilini tarihi bir zaman yolculuğuna çıkarak değerlendirmek isteyenlere ayırdık ve Makedonya’nın her biri birer hazine niteliğindeki tarihi yapılarını tanıttık. Hazırsanız, Büyük İskender’in ardında bıraktığı izleri takip ederek Makedonya’nın büyüleyici ve zengin köklerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Ohrid

Makedonya'nın sekizinci büyük şehri olan Ohrid, küçük, sevimli ve son derece turistik bir Balkan şehri. Sakin sularıyla boylu boyunca uzanan Ohrid Gölü, Makedonya dendiğinde pek çok insanın aklında beliren ilk görüntüdür ancak buna rağmen çok az kişi bu büyüleyici gölün bir milyon yıldan daha yaşlı olduğunu bilir. Dünyanın en eski göllerinden birine ev sahipliği yapan Ohrid kenti de UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak belirlenmiş ve koruma altına alınmıştır.

Ohrid-1

En eski yerleşim yerlerinden biri olan Ohrid, yine simgeleşmiş yapılarından St. John Kilisesi ile karşılar ziyaretçilerini. Hemen gölün kenarında yükselen bu tarihi kilise dini açıdan da son derece büyük bir öneme sahip. Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve Yuhanna İncili’nin yazarı St. John’un ismini taşıyan kilisenin inşa edildiği tarihin 13. yüzyıla dayandığı düşünülüyor. Kentin en fotografik ve en turistik yapısı olan St. John Kilisesi, adını restorasyon çalışmaları sırasında kubbesinde keşfedilen fresklerle de duyurdu ve ününe ün kattı.

Ohrid-2

Ohrid elbette sadece bu kiliseyle sınırlı değil. Tarihi Eski Çarşısı’ndan tarihi kent merkezine dek gezilecek pek çok kilise yer alıyor. Aziz Sofya Kilisesi ve manzaranın tam göbeğindeki Kaneo Kilisesi en popüler olanlarından.

Eğer Orta Çağ yapılarına ilgi duyuyorsanız, panoramik bir Ohrid manzarası sunan Çar Samuel Kalesi'ni de mutlaka gezilecek yerler listenize alın. İsmini, yaptıran kişiden aldığı düşünülen kale, deniz seviyesinden yedi yüz metre kadar yukarıda konumlanmış. Şehre hakim konumu nedeniyle de sık sık turist akınına uğruyor.

Ohrid-3

Kentin Old Bazaar adıyla bilinen Eski Çarşı’sı ise Anadolu’dan bir köşe adeta. Burada Osmanlı döneminden kalan birbirinden güzel camiler, özellikle Türk turistler tarafından keşfedilecekler listesinde ilk sıralarda. Daracık sokaklarında karşınıza çıkan sivil mimari örnekleri, Osmanlı etkisini izleyebileceğiniz önemli detaylardan.

Son olarak bir de geleneksel Makedon sivil mimarisinin güzel örneklerinden bir tanesinden bahsedelim. 1900'lü yıllara kadar Robevi ailesinin ikametgahı olarak kullanılan Robevi Konağı, Balkan Savaşları sırasında uğradığı hasarlar onarıldıktan sonra koruma altına alınarak müze haline getirilmiş. Robevi ailesine ait özel eşyaların yanı sıra arkeolojik buluntuların da sergilendiği konak, mimariyle ilgilenenleri de bir hayli memnun edecek bir yapı.  

Üsküp

İşte tarihin ve doğanın iç içe geçtiği güzel Makedonya şehirlerinden biri daha. Hatta onun için belki de Makedonya’nın en turistik bölgesi bile diyebiliriz. Hemen bu iddiamızı destekleyecek tarihi hazineleri anlatmaya başlıyoruz.

Üsküp-3

Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer almış ülkede hala Osmanlı eserlerine rastlıyoruz. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise bizce Üsküp’teki Çifte Hamam. Bugün “Makedonya Ulusal Sanat Galerisi” olarak halka açık bir sanat evi olarak hizmet veren Çifte Hamam, Sadrazam Davut Paşa tarafından yaptırıldığı için sıklıkla onun ismiyle de anılıyor. Üsküp ziyaretinizde Çifte Hamam’ı mutlaka yapılacaklar listenize alın, geçirdiği büyük restorasyondan sonra dahi tavan motiflerindeki Osmanlı izlerini görebilir, önemli Makedon sanatçıların eserlerinden oluşan koleksiyonu gezebilirsiniz.

stone bridge

Çifte Hamam’ın oldukça yakınında bulunan bir diğer tarihi eser ise Fatih Sultan Mehmet zamanında yaptırılan ve Üsküp’le bütünleşmiş simgesel bir yapı olan Taş Köprü. 12 sütun üzerinde yükselen ve toplam 214 metre uzunluğundaki bu köprü şehrin en eski köprüsü olma özelliğini taşır ve özellikle geceleri muazzam bir Vardar Nehri manzarası sunar.

uskup-tas-kopru.jpg

Şimdi Üsküp’ün en sevdiğimiz yerlerinden olan Tarihi Eski Çarşısı’nda sıra. Taş Köprü’ye geldiğinize göre, bu Balkanların en kapsamlı pazarını da gezmeye hazırsınız. Genellikle çarşının tavanındaki rengarenk şemsiyeleriyle hatırlansa da, kökleri 12. yüzyıla kadar uzanan bu tarihi çarşı çok geniş bir yelpazede ürün bulabileceğiniz toplam 712 dükkana da ev sahipliği yapıyor. Bu yüzden de bir hayli kalabalık. Buranın bir diğer adının da Türk Çarşısı olduğunu ve gezerken birçok Türk esnafa rastlayacağınızı da ekleyelim.

Üsküp’ün birkaç kilometre ötesinde, küçük bir Roma kasabası olarak kurulan ve daha sonra bölgenin merkezi haline gelen antik bir şehir yer alır: Scupi Antik Kenti. Bir Dardania yerleşimiyken sonraları Scupi ismini alan kentin bugün çok az bir kısmı gün yüzüne çıkarılmış olsa da, Roma dönemine ait buluntuları, özellikle tarih sevdalıları için eşsiz bir hazine. Bölgenin muazzam doğal güzelliği de iyi bir ziyaret sebebi olabilir.

uskup-kalesi.jpg

Üsküp'te gezilip görülecek çok yer var, bunları tek tek anlatmamız çok olası değil bu nedenle burada iş biraz da size düşüyor. Kenti adım adım gezmek ve her köşesini keşfetmek, eminiz ki okuduğunuz her yazıdan çok daha heyecan verici olacaktır. Ama yine de, en azından başlangıç olarak listenize almanız gerektiğini düşündüğümüz yerleri tanıtmaya devam ediyoruz, bunlardan biri de Üsküp Kalesi. Şehrin en yüksek tepesine konumlanmış olan kale, ülkenin en önemli tarihi değerlerinden biri kabul ediliyor. Görkemli surlarından görünen şehir silueti ise mutlaka deneyimlemeye değer, bu nedenle kalenin her zaman ziyarete açık olduğunu da belirtelim.

Üsküp’ün iki kilometre kadar uzağında, Makedonya-Kosova sınırına yakın bir noktada yer alan, koruma altında bir yapıdan bahsedeceğiz son olarak: Üsküp Su Kemeri veya Osmanlı’daki adıyla Mustafa Paşa Su Kemeri. 55 kemerden oluşan bu antik yapı, günümüze kadar oldukça iyi muhafaza edilmiştir ve son derece etkileyici bir görünüme sahiptir. Ancak ne yazık ki ulaşım sınırlı olduğu için bu yapı diğer turistik yapılar arasında bir parça gölgede kalır.

Bitola

Makedonya’nın ikinci büyük şehri Bitola ya da Türklerin daha çok kullandığı ismiyle Manastır, diğer şehirlerle kıyaslandığında çok daha sakin ve huzurlu ama her geçen gün doğal güzellikleri ve zengin tarihi sayesinde daha fazla kişi tarafından keşfediliyor. 1800’lü yıllarda birçok ülkenin diplomatik merkezlerinin yer aldığı şehir, bu nedenle “diplomatlar şehri” olarak anılıyordu. Üstelik bu merkezlerin birçoğunu hala aynı yerlerinde bulmak mümkün.

bitola-ataturk.jpg

Tarih ve Bitola dendiğinde Manastır Askeri İdadisi ile başlamadan olmaz çünkü burası, Türklerin kalbinde çok özel bir yere sahip. Günümüzde Manastır Kültür Müzesi olarak hizmet veren bina, Atatürk’ün askeri lise eğitimini aldığı yer olması bakımından önemli. Bugün müzeyi ziyaret edenler Atatürk’ün özel eşyalarının sergilendiği anı odasını gezebilir ve balmumu heykelini görme fırsatını yakalayabilirler.

Eh, her şehrin bir tarihi çarşısı olur da Bitola’nın olmaz mı? Sadece yetmiş dükkandan oluşan küçük ve sakin bir çarşı olan Stara Çarşısı’nın geçmişi asırlar öncesine dayanıyor. Zanaatkarlara ayrılmış kapalı çarşısı, Orta Çağ ruhunu yansıtan sokakları ve yiyecek pazarı, turistlerin en çok rağbet ettiği kısımların başında geliyor.

carshija-ulice-mala.jpg

 

Şehrin sembollerinden olan Saat Kulesi ve birkaç büyük anıta daha ev sahipliği yapan şehir meydanı Manolya Meydanı ismiyle anılıyor. Yerli halkın buluşma noktası olan bu küçük ve mütevazı meydanın en ilgi çeken yapılarından biri de 16. yüzyılda inşa edilen Yeni Camii.

bitola-heraklea.jpg

Antik kent gezmeyi sevenlerdenseniz, hamam yapısı, tapınakları ve Erken Hristiyan dönemine ait buluntularıyla bölgenin geçmişine ışık tutan Heraclea Lyncestis’i de çok seveceksiniz. Bitola’nın en eski yerleşim yerlerinden olan kent, bugün ücret karşılığı gezilebiliyor.

Kalkandelen (Tetovo)

Sırasıyla Roma, Osmanlı ve Yugoslavya egemenlikleri altına giren Kalkandelen, hem mimari hem de kültürel anlamda ülkenin göz dolduran şehirlerinden bir tanesi. Bünyesindeki üniversiteler ve konservatuarlarla eğitim alanında da kendini kanıtlamış bir kent olan Kalkandelen, özellikle Osmanlı eserlerinin izini sürmek isteyenler için eşsiz bir hazine.

tetovo-2.jpg

Bir Bektaşi Manastırı’na, bir tarihi kaleye (Tetovo Kalesi), bir tekkeye (Harabati Baba Tekkesi) ve çok sayıda kiliseye ev sahipliği yapan kentin en ilgi çeken turistik yapısı ise hiç şüphesiz Alaca Camii. Aslında sadece şehrin değil tüm Makedonya’nın en çok ziyaret edilen camilerinin başında gelen Alaca Camii, gerçek bir sanatsever olan Abdurrahman Paşa tarafından 1833’te yaptırılmış ve hem geometrik hem de bitkisel motiflerin yer aldığı rengarenk bezemelerle donatılmış. Birçok özelliğiyle diğer Osmanlı camilerinden ayrılan yapı, kubbeli bir çatısının olmamasıyla da dikkat çekiyor.

Alaca Cami

Hazır dini yapılardan söz etmişken Leson Manastırı'nı da anmadan geçmeyelim zira burası çok uzun zamandır, 1300'lü yıllardan bu yana kentin en önemli ibadet merkezleri arasında yer alıyor. İçerisinde Holy Virgin Kilisesi ve St. Atanasius Kilisesi gibi yapıları da içeren kompleks, Kalkandelen şehir merkezine yaklaşık sekiz kilometre uzaklıkta yer alıyor.