Würzburg'da Gezilecek Yerler

Würzburg’dan ayrılmadan önce görmeniz gereken yerlerden biri Residenz. Yapımının 1744 yılında tamamlandığı bu saray için Napolyon “Avrupa’daki en güzel piskopos evi” demiş. Würzburg’u o dönem piskoposların yönettiğini söylersek, Napolyon’un ev dediği malikâneye herhalde saray da diyebiliriz. Viyana’daki şaşaalı saraylarla kıyaslamak gerekirse, Residenz’in de onlardan hiç aşağı kalır bir yanı yok. Büyük salonlar, geniş merdivenler, altın kaplamalar, heykeller, Venedikli ressamların eserleri, freskler ve sarayda kullanılan eşyalar şahane.

2. Dünya Savaşında oldukça zarar gören sarayın bir kısmı hala orijinaline uygun olarak restore ediliyor. Ayrıca bu saray UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor.

İngilizce Würzburg Residence, Almanca Würzburger Residenz adı verilen saray, Johann Lukas von Hildebrandt ve Maximilian von Welsch isimli mimarların da içinde olduğu bir mimarlık grubunun eseri. Bu iki mimar Avusturya-Güney Almanya Barok tarzının en önemli temsilcilerindendir. Diğer mimarlar ise Robert de Cotte ve Germain Boffrand, bu iki mimar da Fransız Mimari tarzının önemli temsilcilerinden. Baş mimar ise saray mimarı Balthasar Neumann. Sarayı yaptıran ise Prince-Bishop of Würzburg Johann Philipp Franz von Schönborn ve kardeşi Friedrich Carl von Schönborn. İnşaat 1720 yılında başlıyor.

Binanın iç tasarımı Barok, Rokomo ve Neoklasik mimarinin bir karışımı. Muhteşem merdiveni, şapeli ve emperyal salonu da bu tarzda inşa edilmiş.
 

Würzburg gezinizin başlangıç noktası Main Nehri'nin batı yakasındaki bir tepede bulunan Marienberg Kalesi olmalı. Geziye buradan başlamanın birkaç nedeni var. Birincisi kentin ilk çekirdeği bu kalenin kurulduğu yer. İkincisi ise Würzburg'un en güzel manzaralarını bu kaleden görüntüleyebilecek olmanız. Üçüncüsü de dolaşması, inmesi, çıkması derken oldukça yorucu bir aktiviteyi önceden bitirip sonrasında şehri düzayak gezebilirsiniz.

Kalenin bulunduğu yerde çok çok eski zamanlarda bir Kelt kalesi vardı. M.S. 8. yüzyıl başlarında burada bir kilise yapıldı. 12. yüzyıl başlarında kilisenin etrafına büyük bir kale ve kalenin etrafına da hendekler yapıldı ve bu kalede 1719 yılına kadar Würzburg'u yöneten prensler oturdu.

Ortaçağda, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu zamanında Almanya topraklarında iki çeşit şehir bulunuyordu: Biri özgür imparatorluk şehri, diğeri imparatorluk şehri. Özgür imparatorluk şehirleri doğrudan imparatora bağlı şehirlermiş. Başlarında prens-piskoposlar olan, imparatorlukta bağımsız temsil hakkına sahip bu şehirler vergi vermiyor, haçlı seferlerine asker göndermiyorlardı. Diğer imparatorluk şehirlerini yöneten prenslerin ise dini unvanları yoktu -sadece derebeyi- ve bu ayrıcalıklardan yararlanamıyorlardı. Würzburg da bu özgür imparatorluk şehirlerinden biri.

Eski şehrre gitmeniz için üzerinden geçmeniz gereken Main Nehri'ni ve nehrin üstündeki Alte Mainbrücke köprüsünün kaleden manzarası ise iyi ki bunca yolu tırmanmışız dedirtiyor.

Eski şehri Marienberg Kalesi ile birbirine Alte Mainbrück bağlıyor. Bu köprü Prag'daki Charles Köprüsü'nün küçük bir kopyasıdır. Hem de üzerindeki Aziz Jan Nepomucky heykeline kadar aynısı. Main Nehri üzerindeki en eski köprü olarak biliniyor. 1473-1543 yılları arasında yapılmış. Köprünün eski şehir ucunda bir şarap evi var. Almanlar, şarapları ile ünlü bu şehrin şarap evini tıka basa doldurmakta ve yollara ve köprüye doğru da taşmaktadırlar. Şarapların son derece şık, incecik kadehlerde sunulması dikkatinizi çekecek. Güzelce doldurulmuş bir kadeh şarap 2,5 Euro. Ama şaşırmayın, içeri girip 2 kadeh şarap alıp romantik yolda romantizme başlayalım derseniz 25 Euro ödüyorsunuz. 5'i şaraplar için, 20'si o şık kadehlerin depozitosu.

Köprüyü geçince kendinizi eski belediye sarayının da konuşlandığı eski şehir meydanında bulacaksınız. Belediye sarayının temeline ilk harç 13. yüzyılda konulmuş, 16.yüzyıla kadar birkaç kez elden geçirilmiş. Şu anki hali 16. yüzyıldan kalma. Sarayın yanındaki Rönesans tarzı bir kule olan Roter Turm, 1660 yılında eklenmiş. Main Nehri'ne sırtınızı dönüp Domstrasse boyunca doğuya doğru yürümeyi ihmal etmeyin. Bu cadde üzerinde sayısız restoran, kafe ve irili ufaklı butikler göreceksiniz. Biraz dinlenmek ya da alışveriş yapmak için ideal bir nokta.

Würzburg’un alışveriş caddesi Domstrasse üzerinde yürürken, caddenin adının da gerektirdiği gibi Würzburg'un savaş sonrası yenilenmiş haliyle yükselen Katedral’i göreceksiniz. Bu katedral Almanya'nın dördüncü büyük romanesk katedralidir. 1040 yılında yapımına başlanan katedralin, kuleleri 1237 yılında, barok süsleri ise 1701-1704 yıllarında ekleniyor. 1945 yılındaki bombardımanlar hepsi yok oluyor ve 1967 yılında katedral orijinaline sağdık kalınarak yeniden yapılıyor. Kısaca Katedral olarak bilinen yapının asıl adı ise St. Killian Katedrali.

Aziz Killian 7. yüzyılda İrlanda'dan gelip bölgeyi Hristiyanlaştıran ve sonra Würzburg'un koruyucu azizi olan misyonerin adı. Burada yeri gelmişken belirtmekte fayda var; Würzburg'un Latince adı Herbipolis ve günümüzdeki ismindeki “würz”, Almancada baharat demek.

Katedralin arkasına kıvrılıp Hofstrasse'den devam ederek kentteki son saraya ulaşabilirsiniz ki bunu mutlaka yapın. Almanların tüm saraylardan daha üstün saray dedikleri binanın görüntüsü size daha önce gördüğünüz bazı sarayları hatırlatacak. Çünkü bu barok saray içlerinde Viyana’daki Belveder ve Schönborn Saraylarını da yapan Von Hildebrandt'ın da olduğu bir konsey tarafından 1720-1744 yılları arasında yapılıyor. İçindeki freskler Venedikli Tiepolo'ya ait. Saray, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Sarayın önündeki çeşme ise 1896 yılında Würzburg halkının topladığı paralar ile yapılıyor.