Çankırı; camileri, türbeleri, milli parkları, yaylaları ve mağaraları, müzeleri ve ören yerleriyle yıl boyunca yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktasıdır. Çünkü Çankırı'nın tarihi Neolotik devirden yani MÖ 7000-5000 yıllarından bu yana kesintisiz bir şekilde varoluşunu sağlayabilmiştir. Özellikle tarihi sırasıyla Hitit, Frig, Kimmer, Pers, Büyük İskender, Roma, Bizans, Selçuklu, Danişment, Candaroğlu ve Osmalı İmparatorluğu dönemlerinde önemli bir yerleşim yeri olagelmiştir. Aynı zamanda sağladığı doğal güzelliği ile gezginlerin ziyaret etmek isteyecekleri yerlerin arasında gelmektedir.
Çankırı’da Gezilecek Yerler
Yüzyıllardır süregelen tarihî ve kültürel yapısı ile, geleneksel konukseverliği ile ve doğal güzellikleriyle Çankırı; şehirden uzaklaşmak isteyenler için ideal bir yer olma özelliği taşır. Taş Mecit, Ilgaz Dağı, Tabiat Anıtları, Çankırı Müzesi, Ulu-Sultan Süleyman Cami ve Tuz Mağarası gibi gezmeniz gereken birçok yer mevcuttur. Adını andığımız yerler ile ilgili detaylı bilgiye yazımızın devamında ulaşabilirsiniz.
Taş Mescit
Selçuklu döneminden kalma Taş Mescit, Çankırı'daki en önemli yapıdır. İki ayrı binadan oluşan eserin Şifahane kısmı, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Keyhüsrevoğlu 1. Alaadin Keykubat zamanında Çankırı Atabeyi Cemaleddin Ferruh tarafından 1235’te yaptırılmıştır. Şifahane'ye 1242 yılında bir de Darulhadis kısmı ilave edilmiştir.
Yapıda bulunan iki adet figürlü parça, eseri plastik sanatlar açısından da önemli kılmaktadır. Parçalardan biri 100’e 25 santimetre ebatlarındadır ve gövdeleri birbirine dolanan iki yılan motifi bulunur.Yılanların başları birbirine karşılıklı gelecek şekilde biçimlendirilmiştir. Günümüzde "Tıp Sembolü" olarak kullanılan kabartmanın orijinali kaybolmuş, yerine aslına uygun olarak yaptırılan yenisi konulmuştur.
İkinci parça ise halk arasında “su içen yılan” olarak adlandırılmaktadır ve kabartma şeklinde değil, başlı başına bir heykel görünümündedir. Darulhadis'te kullanılan gözenekli taştan yapılmış olan parça kupa şeklinde olup gövdesine bir yılan sarılmakta ve üst kısmında uzantı yaparak tamamlanmaktadır. Bu motif de günümüzde “Eczacılık Sembolü” olarak kullanılmakta ve halen Çankırı Müzesi'nde sergilenmektedir.
- 1 view
Ilgaz Dağı Milli Parkı
Ilgaz Dağları üzerinde 1976 yılında kurulmuş olan park, hem Çankırı, hem de Kastamonu il sınırları içinde yer alır. Orta Anadolu'dan Kuzey Anadolu'ya geçiş kuşağında yükselen Ilgaz Dağlık yöresinin arazi yapısı, genellikle serpantinler, şistler ve volkanik kayaçlardan meydana gelir. Kıyı ile iç bölgeler arasında geçiş alanı olması nedeniyle geniş habitat zenginliğine sahiptir. Yer yapısı kadar dağ oluşum hareketleri yönünden de ilgi çekici örnekler sunan saha; farklı karakterde vadiler sırtlar ve doruklardan meydana gelir. Eşsiz peyzaj güzelliklerine sahip olan Ilgaz Dağı’nın güney etekleri, Türkiye’nin en uzun ve en hareketli kırık hattı olan Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın da geçiş bölgesidir.
Ilgaz Dağı’nın eteklerinden doruklarına doğru gelişen karaçam, sarıçam ve göknar türü çamlardan meydana gelen bitki örtüsü, zengin ormanaltı topluluğu ile desteklenmektedir. Bol ve bütün yıl akışlı akarsuları ile zengin bitki örtüsünün oluşturduğu şartlar boz ayı, kızıl geyik, karaca, kurt, vaşak, tilki, yaban domuzu, cüce yarasa, yabani tavşan, kafkas sincabı, şahin, küçük orman kartalı gibi yaban hayvanlarına da uygun yaşama ortamı sunmaktadır.
Milli Park bünyesindeki Ankara Konağı, kayak sporu yapma imkanı sunmaktadır. Ankara'ya en yakın kış sporları merkezi olan Milli Park’ın içinde 7 adet, yakınlarında da 1 tane olmak üzere toplam 8 tesis bulunmaktadır. 2 adet kayak pisti, 1 teleski ve 1 telesiyejin bulunduğu alanda, Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü ile Ankara Üniversitesi’nin tesisleri bulunmaktadır. Ilgaz Dağ’ının en önemli özelliği işte bu doğal kaynaklarıdır.
Tabiat Anıtları
Çankırı’nın belki de en önemli hazinesi, yaşayan “tabiat anıtları”dır. Bunlardan ilki, şehrin merkezindeki Dokuzkardeşler Çamı’dır. 25 metre boyunda 2,8 metre çapında bu karaçam 200 yaşındadır. Karacahöyük-Dokuzkardeşler Çamı Karacahöyük Köyü'nün kuzeyinde yer almaktadır. Yöre halkına göre ağacın dalları alev almamakta ve dibinde bulunan toprağın insan vücudundaki ağrılara iyi geldiğine inanılmaktadır. Eskipazar Türbe Camii’nin bahçesindeki Eskipazar Türbe Camii Çamı ise 7,5 metre boyunda, 1,40 metre çapında ve tam 300 yaşında bir çam ağacıdır. Çankırı-Ankara karayolunun 35. kilometresinden sağa dönüldükten sonra yaklaşık 7 kilometre giderseniz Türbe Çamı'nın bulunduğu Büyükhacıbey Köyü'ne ulaşabilirsiniz. Ayrıca şunu da belirtmemiz gerekir ki köylüler bu bölgede bulunan mezarlığın kutsal olduğu inancına sahiptir.
Çankırı Müzesi
Çankırı'da bulunan Çankırı Müzesi'nde Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Firig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergilenmektedir. Teşhir salonunda arkeolojik ve etnolojik eserleri bir arada görmek mümkündür. Arkeoloji bölümünde Eski Tunç, Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler bulunmaktadır. Etnografya bölümünde ise Çankırı ve çevresine ait el işlemeleri, çeşitli dokumalar, hat sanatı örnekleri, baskı kalıpları, giysiler, silahlar, süs eşyaları ve günlük hayatta kullanılmış olan çeşitli araçlar teşhir edilmektedir. Çankırının tarihine tanıklık etmek isterseniz mutlaka uğramanız gereken müzeler arasına Çankırı Müzesi'ni almalısınız.
- 1 view
Büyük Camii (Ulu-Sultan Süleyman Camisi)
Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'ın kalfasına Sadık Kalfa'ya yaptırılan cami, 1558 yılında ilk defa ibadate açılmıştır. Kare bir plana sahip olan Camii'nin üstünde tam bir kubbe ve bu kubbenin etrafında dört yarım kubbe yer almaktadır. Kubbe üstleri kurşun kaplı olup duvarları ve minaresi kesme taş kullanılarak yapılmıştır. Mihrabın zengin bir görünümü olmakla birlikte Minberi taştan yapılmıştır. Kürsüsü ise köşeli ve gövdesi yuvarlak bir şekilde dizayn edilmiştir. Kapı söveleri mermer bir yapıya sahip olup, kemerleri kilit taşı ile içleri oluklu konsol halinde çıkarılmıştır.
Tuz Mağarası
Çankırı'nın simgesi haline gelen Tuz Mağarası'nın yaklaşık 5.000 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. Çankırı’ya yaklaşık 20 kilometre mesafede bulunan Tuz Mağarası, Türkiye'nin en büyük kaya tuzu rezervine sahiptir. Mağaranın girişinden sonrası, modern bir karayolunu andırmaktadır. 800 dönümlük bir alana yayılan ve 8 kilometre uzunluğundaki mağaranın içinde çok sayıda galeri bulunmaktadır. Çankırı Tuz Mağarası’ndan çıkarılan kaya tuzlarının bir kısmı rafinasyon amacıyla Çankırı'da bulunan rafine tuz fabrikalarına, buzlanmayı önlemek için karayollarına ve belediyelere, yalama taşı olarak da tüm Türkiye'ye dağıtılmaktadır. Çankırı Kaya Tuzu Madeni'nin yaklaşık 500 milyon ton rezerve sahip olduğu tahmin edilmektedir.
Çankırı Tuz Mağarası'nın en dikkat çekici yanı, nem oranının sıfıra yakın olması nedeniyle, içinde ölen canlıların çürümeden uzun yıllar korunabilmesidir. Mağaranın içindeki 200 yaşında olduğu tahmin edilen ölü eşek, bu zamana kadar bozulmadan mağaranın içinde kalmıştır. Ölü eşek bulunduktan sonra MTA Müzesi'ne götürülmüş, ancak burada bozulmaya başlayınca tekrar mağaraya gönderilmiştir. Mumyalanmış gibi duran eşek fosili, mağara içindeki özel camlı bölmede ziyaretçilere sergilenmektedir. Eşek fosilinin hemen üstünde bir tavşan, bir de yılan fosili bulunmaktadır.
- 1 view
Cendere Höyüğü
Cendere Höyüğü diğer bir adı ile Salman Höyük, Ilgaz’ın güneydoğusunda Çankırı-Kastamonu yolu üzerindeki Cendere Köyü’nün sınırları içinde bulunmaktadır. Define arayanların zarar verdiği höyük çevresinde, Roma ve Bizans dönemleriyle tarihlendirilen çok sayıda pişmiş toprak esere ulaşılmıştır. Bölgedeki yerleşimin Roma döneminden çok daha eskiye gittiği sanılmaktadır.
Salman Höyük yakınlarında, Devres Çayı’nın güneyindeki kayalıkların doğuya bakan yamaçlarında da kaya mezarları ve mağaralar bulunmaktadır. Kaya mezarlıklarında irili ufaklı mezar odaları bulunmaktadır. Mezarlar kare, dikdörtgen planlı, bazıları düz kubbeli ve semer dam tavanlıdır. Bölgede çok sayıda insan eliyle oyulmuş mağara, kaya mezarları, kaya kilisesi olabileceği tahmin edilen tapınak ve tanımlanamamış oyuklar bulunmaktadır. Burasının, dini törenlerin yapıldığı ve muhtemelen höyükle bağlantılı, kutsal kabul edilen alanlardan olduğu tahmin edilmektedir.