İnce Geliş'te Sürprizler Bitmez - Çankırı

Çankırı’nın kaya tuzu kaynakları yüzyıllardır biliniyor, buradan çıkarılan tuzun kervanlarla Karadeniz’e ve oradan gemilerle İstanbul’a taşındığı da... Tarihi kaynaklar İstanbul’da, Unkapanı’ndan başka Yağ Kapanı, Bal Kapanı, Tuz Kapanı olduğunu yazıyor... (Bugünkü anlamda Un Hali, Yağ Hali, Bal Hali, Tuz Hali...)

Bir zamanlar tuz kervanlarının geçtiği yollar, artık doğa yürüyüşçüleri tarafından adımlanacak. İnce Geliş Tuz Yolu adı verilen bu yeni yürüyüş rotasının belirlenmesi ve uluslararası standartlarda işaretlenmesi için çalışmalar devam ediyor.

Bu yazımızda, Çankırı’da çıkarılan tuzun izini süreceğiz. Kadim kervan yolunun yer yer günümüze kadar ulaşmış bölümlerinden de geçeceğimiz yürüyüşümüz esnasında, doğal güzelliklerin yanı sıra tarihi köprü ve han kalıntılarını da göreceğiz. Ve bu yolculuğumuz esnasında yeni bir deyim ile tanışacağız. “İnce Geliş” bizler için yeni bir deyim ama yörede eskiden beri kullanılıyor.

Çankırı araştırmacısı Ömer Faruk Eryılmaz’a göre; Çankırı’nın doğusundaki yataklardan çıkarılan tuzu taşıyan kervanlar, önce Korgun üzerinden Hocahasan’a geliyordu.Burada rota ikiye ayrılıyor. Hocahasan’dan sonra doğruca Kurşunlu’ya gelen tuz, burada depolandıktan sonra ya İpek Yolu kervanlarına aktarılarak uluslararası pazarlara çıkarılıyor ya da yine kervanlarla Karadeniz kıyısındaki en yakın liman olan Amasra’ya, buradan da takalarla İstanbul’a götürülüyordu.Eryılmaz’a göre; Hocahasan’dan sonra Köroğlu Dağlarını aşarak güneye yönelen kervanlar ise Köpürlü - Kapaklı Taşkaracalar Dumanlı Orta Çubuk üzerinden Ankara’nın tuz ihtiyacını karşılıyorlardı. İşte bu her iki rotanın da başlangıcındaki, en yüksek ve en zor kesiminin adı ise "İnce Geliş" idi.

Beyaz Altın olarak da nitelendirebileceğimiz tuz çok değerli bir yüktü, hiç kuşkusuz. Yiyeceklerimize tat veren, gıdalarımızı koruyan tuz, tarihin her döneminde önemli olmuş, zaman zaman uğruna savaşlar yapılmıştı. Tevrat, İncil gibi kutsal kitaplarda adı geçmiş; Uzak Doğu kültüründe kötü ruhları uzaklaştırdığına inanılmış; Roma’da maaşlar tuz ile ödenmiş; Tibet’te, Habeşistan’da para yerine kullanılmıştı...

Dünyada böyle, bizde de az kıymetli değildi. Düyunu Umumiye zamanında dış borçların bir kısmı tuzla ödenmişti. O dönemde Tuz madeninde çalışan köylülerin kendi tuz ihtiyaçlarını ancak çalarak temin ettikleri artık bir sır değil.

Tuz aynı zamanda taşınması zor bir yüktü, ıslanmaması hatta nemlenmemesi gerekiyordu. Dağları aşan Tuz Yolu da zor bir yoldu. Ancak katırlarla, eşeklerle aşılabildiği için Katır Yolu, Eşek Yolu olarak da adlandırılıyordu. İnce ince kıvrımlarla devam eden bu yola, İnce Geliş adını kim koymuşsa, pek güzel koymuştu.

İnce Geliş Tuz Yolu’nun Çankırı - Kurşunlu arası 80 kilometre (Tuz Mağarasından itibaren) civarında, bu kesime tuzun alternatif yolları ve doğa harikası Devrez Vadisi eklendiğinde uzunluk 100 kilometreyi buluyor. 

İnce Geliş Tuz Yolu, uluslararası standartlarda işaretlendiği takdirde, Çankırı’nın komşusu Kastamonu’dan başlayarak Ankara’ya kadar uzatılması planlanan İstiklal Yolu adlı yürüyüş rotasından sonra tarihi bir yürüyüş yolu daha olacak.

İnce Gelişi keşfediyoruzDeneyimli doğa yürüyüşçüleri ile birlikte gerçekleştirdiğimiz ilk keşif yürüyüşümüz dört gün sürdü. Yürüyüşümüz, Çankırı Tuz Mağarası önünden ve sembolik olarak eşeklere tuz yükleyerek başladı. İlk gecemizde Çankırı’da Sim Otel’de konuk edildik. Çankırı’nın önemli tarihi mekânlarını ve bu arada elbette Tuz Arastası’nı görmeden geçmek olmazdı. 

Ertesi sabah Çankırı’nın batı çıkışındaki Taş Mescit’den başlayan yürüyüşümüzün ikinci gününde, Çankırı Kent Ormanı girişindeki Tuz Kayası heykeli de oldukça ilgimizi çekti, ne de olsa Tuz Yolu’nu yürüyorduk. Daha sonra Kenbağları-İçyenice Köyü-Sarıdağ-Karatekin Köyü yoluyla geldiğimiz Korgun ilçesine bağlı Ildızım’ın köy odasında konakladık. 

Üçüncü günümüzde Köroğlu Dağları üzerindeki, rotamıza da adını veren İnce Geliş belini aşıp Hocahasan Yaylası’ndaki tarihi han kalıntısının önünde kamp yaptık. 

Son günümüzde; İğdir Ovası ve Devrez Çayı üzerinden ulaştığımız Kurşunlu’daki İnce Geliş Konağı’nda yorgunluk atarken dört gün boyunca yaşadıklarımız bir bir gözümüzün önünden geçiyordu.

Kolay olmamıştı, rakım olarak 800-1600 metrelerde gerçekleşen yürüyüşümüzün ilk olmasından kaynaklanan kimi küçük zorluklar yaşamıştık; ama grubumuzda yer alan deneyimli yürüyüşçüler Hüseyin Sarı, İhsan Alboğa, Derya Duman ve Arzu Temizsoy Doğan ile RuhiCeylan, Muharrem Hançerli ve Muzaffer Coşkun’un gösterdiği her türlü takdirin üzerinde anlayış ve uyum sayesinde test yürüyüşümüz başarıyla tamamlanmıştı. 

Ne çok şey yaşamıştık. Her şeyden önce olağanüstü bir konukseverlik görmüştük. Dört gün boyunca bizi izleyen, yemek saatlerinde bir ikramda bulunmak için adeta birbirleriyle yarışan, gerek yerel yetkililerin gerekse yöre halkının içten ilgisini unutamayız. 

Sevimli eşekleriyle gezimize start veren Balıbağ köyünden Himmet ve Mehmet, geleneksel giysileriyle genç tiyatro sanatçısı Raşit, Esentepe Köyü'nde sohbet ettiğimiz teyzeler, Sim Otel’in Kurşunlulu aşçısı Mevlüt Usta, Çankırı çıkışında okulun bahçesinden seslenen öğrenciler, Karatekin Köyü'nün imamı Şahabettin Mert, Ildızım’ın görülesi köy müzesini gezdiren Ethem ve adlarını not edemediğimiz daha niceleri...

İkinci gün yürüyüş esnasında bir sürpriz yapan Çankırı Vali Yardımcısı Fatih Yılmaz, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde Şube Müdürü Nusret Acar ve Çankırı Turizm Derneği Başkanı Zeki Tekin ilk ziyaretçilerimiz oldular. Üçüncü gün kampımızı ziyaret eden Kurşunlu Belediyesi Eski Başkanı İbrahim Doğu ile birlikte, taa İstanbul’dan gelen İstanbul Çankırı Dernekleri Onursal Başkanı Ömer Lütfi Özenç ve İstanbul Kurşunlu Dernekleri Kurucu Başkanı Serkan Küpeli ile Ankara’dan gelen Çankırı Araştırmacısı Bahattin Ayhan da sağ olsunlar, samimi destek verdiler.

Ayrıca değerli katkılarından ötürü İl Genel Meclisi Başkanı Ruhi Şeker ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Kemal Karatatar’a, içten ev sahiplikleri için Sim Otel’in sahibi İhsan Tekin Güröz ve Ildızım Muhtarı Mehmet Halil Türkyılmaz’a, destek ve yardımları için Kurşunlu’dan Yahya Yıldız ve Mustafa Civek’e, İnce Geliş Tuz Yolu rotasının daha şimdiden tanınmasına vesile olan, yerel basından Mehmet Atar, Özkan Çelik ve Fatma Nur Aksen ile yürüyüş boyunca grubumuza da katılan yerel gazeteci Ercan Şeker ve Ankaralı kameraman Cabbar Yıldız’a da teşekkür borçluyuz.

Neler görmüştük? Tarih ve kültür meraklıları için olduğu kadar doğaseverler için de birbirinden güzel sürprizler sunan İnce Geliş Tuz Yolu’nda; bir tepeyi aştığımızda karşımıza çıkıveren bir gölet, başka bir tepeyi tırmanırken içinden geçtiğimiz kayın, meşe ormanları, uzaklarda Ilgaz Dağı’nın karlı zirveleri dahil eşsiz dağ manzaraları, akyıldız, altınyıldız, ballıbaba, çiğdem çeşitleri gibi kır çiçekleri, ayrıca karamuk, böğürtlen, alıç, ahlat, kuşburnu gibi çeşitli meyveler, ökseotu, hindiba, üçdiken gibi bitkiler,  yaban domuzu, tavşan gibi hayvanlar, yerli ve göçmen kuşlar, angut, keklik, atmaca, balıkçıl...  Ve Gökyüzü. Yıldızlar Hocahasan’dan başka hiç yerde bu kadar parlak ve bize yakın olmasa gerek...

Kısaca özetlemek gerekirse, İnce Geliş Tuz Yolu’nun bizi en çok heyecanlandıran, yürüyüşümüze anlam katan, bize en çok keyif yeren üç aşamasını da üçüncü gün yaşadık. Köroğlu Dağlarını tırmanırken yer yer karşımıza çıkan tarihi kervan yollarını keşfetmek, üzerinde yürümek çok özel bir deneyimdi. 1556 metrede aştığımız zirve geçişimiz de unutulmazdı, o gün sabahtan itibaren tam 547 metre yükselmiştik. Unutulmaz bir diğer yerimiz Hanönü idi. Geçmişte kervanların kaldığı Han’ın kalıntıları önünde kamp yapmak, eksi 10 derece havaya rağmen çok heyecan vericiydi.

Sürprizler, söylenceler...
Yürürken karşılaştığımız peri bacalarını görünce şaşırmıştık ama şaşırmamalıydık. Hele hele bunlara niye gelin kayası denildiğini anlamaya hiç çalışmamalıydık.

Unutmayın, İnce Geliş’deyiz. Bu yolda sürpriz bitmiyor.
Evet, İnce Geliş’de han duvarlarına, köprü taşlarına da kulak verdik bunları da paylaşacağız; ama sırası gelmişken Gelin Kayası’nı dinleyelim: Komşu köyden alınan gelini getirmekte olan düğün alayı, köye yaklaştığında “müjdeci”, gelini getirmekte olduklarını köye bir an önce duyurmak için öne çıkar. Ancak ciddi bir sorun vardır. At üstündeki gelin, duvağının altında gizli gizli ağlamaktadır. Ağlamaktadır, çünkü hiçbir zaman hesabını veremeyeceği bir yanlış yapmış, bir günah işlemiş, düğünden önce başkasından hamile kalmıştır. Müjdeci atını koştururken, çaresiz "Allahım, beni ya taş et, donup kalayım, ya da kuş et uçup kaçayım!" diye yalvaran gelinin dileği kabul edilir ancak -efsane bu ya- sadece gelin değil tüm kafile taş olur. Neden tüm kafile derseniz, karşınızda bir değil, birden çok insan görünümlü kaya bulunuyor...

Diyelim ki, bu efsane, rivayet, söylence, hikâye artık adına ne derseniz, Anadolu’daki benzerlerini andırıyor. Olabilir; ama yol boyunca sizi bekleyen kervan veya eşkıya hikâyeleri sadece bu rotaya özgüdür.

Ne demiştik? Siz, siz olun, yolunuz üzerindeki tarihi han ve köprülerin kalıntılarına kulak vermeyi unutmayın.  
Bugün ancak kimi duvarları günümüze ulaşan ve yörede Hanönü olarak bilinen mevkideki Hoca Hasan Hanı’nı gezerken ne duyduğumuzu, bir başka memleket gönüllüsü, Kurşunlulu Kadir Eroğlu’ndan dinleyelim. “Sakla samanı, gelir zamanı / Sakladım samanı, geldi zamanı / Bir balta sapı kar yağdı, kiraz zamanı / Sattım sarı samanı, yaptırdım bu hanı” 

Vakti zamanında hancının, duvarına astığı tabelada böyle yazan bu kadim hanın konukları, kadim Tuz Yolu’nun kervancılarıydı.
Kurşunlu Kaymakamlığı tarafından yayımlanan “Tarihi ve Geleneksel Değerleri ile Kurşunlu” kitabının yazarlarından Ahmet Ali Bayhan’ın da Çankırı/Korgun-Kurşunlu İnce Geliş Yolu üzerinde olduğunu belirttiği Hoca Hasan Hanı, bir Anadolu Selçuklu eseri, daha doğrusu mimari kalıntılarından ve plan şemasından öyle olduğu anlaşılıyor.

XIII. yüzyıla tarihlenen Hoca Hasan Hanı gibi, yine aynı döneme ait Devrez Köprüsü’nün de anlatacakları var:
Zamanında ikisi büyük dört kemerli olduğu anlaşılan Köprünün sadece iki başındaki tahliye kemerleri günümüze ulaşabilmiş. Adını eski bir manastırdan alan ve bugün tamamen terk edilmiş olan Manasur Çiftliği yakınlarındaki bu köprü, Kızılırmak’ın kollarından DevrezÇayı üzerinde yer alan üç taş köprüden biri. (*) 

Yakınında bulunan Mamu Değirmeni’nden dolayı Mamu Köprüsü olarak da anılan ve kitabesi bulunamadığı için kesin yapılış tarihi de bilinmeyen köprünün Anadolu Selçukluları döneminde yapıldığı düşünülüyor. 

Peki, Devrez Köprüsü ne anlatıyor? Yine Kadir Eroğlu’ndan dinliyoruz. 
Çerkeşli Gökmen Efendi, Ortalı Cambazlar ve Kurşunlulu Mehmet Ali Ağa zamanın büyük tüccarları, bölgenin tiftiğini, tuzunu toplayıp satıyorlar. Bunların 200-300 hayvandan (deve, at, öküz, katır, eşek...) oluşan kervanları o kadar önemliymiş ki, bu kervanlar Amasra’ya ulaşmadan gemiler kalkmazmış.

Bir yolda kervan olur da eşkıya olmaz mı? İnce Geliş’de yürürken kulaklarınız açık olsun. Olsun ki dönemin namlı eşkıyaları, kervancıların kâbusu Cingöz ile Kabaş’ın hikâyelerini kaçırmayın.
Dilenciyi bile soyan bu eşkıyaların Mehmet Ali Ağa’nın kervanına neden bulaşmadıklarını...
Keza kervancıları soyan eşkıyaların neden asla tuz çalmadıklarını...
Yol anlatsın.Siz en iyisi çıkın yola, varın İnce Geliş’e, o size anlatacaktır hepsini ve kim bilir belki daha da fazlasını...

(*) Bölgede Osmanlı dönemine tarihlenen beş taş köprü bulunuyor. Bunlardan Mamu, Köpürlü ve Orta olmak üzere üçü Devrez Çayı üzerinde olup Çerkeş ve Çerkeş Akbaş köprüleri ise Melan Deresi üzerinde yer alıyor. (Kurşunlu’daki Saz Çayı üzerindeki tarihi taş köprü ise Selçuklu dönemine ait.)

Fotoğraflar: Muharrem Hançerli

TİMUR ÖZKAN

Yazar Hakkında

TİMUR ÖZKAN

1957 yılında Ankara’da doğdu, 1981’de Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. Türkiye’de ve yurt dışında çeşitli şantiyelerde çalıştı.