Epeydir süren planlamanın ardından motorcu arkadaşlarla birlikte Akyaka'ya doğru yol almanın vakti geldi. Hepimizin çalışma saatlerinde farklılık olduğu için gidiş tarihimizi bir ay önceden belirledik. Fakat yine de eşiyle birlikte geziye katılacak arkadaşımız, işyerindeki çalışma arkadaşının kötü bir sürprizi yüzünden yanımızda yer alamadı. Bu gezi; yol yapmak, karın tokluğuna ömrünü harcadığın iş hayatına kısa bir mola vermek, can sıkan ülke ve dünya gündeminden uzaklaşmak, kamp ortamını yaşamak, bilmediğimiz yerleri görmek açısından bize çok şeyler verecekti. Akyaka'da nerede kamp kuracağımızı ve kamp için nelere ihtiyacımız olduğunu kısa bir araştırmanın ardından belirledik. Motosiklet ile yapılan yolculuğun belki de en zor yanı minimum düzeyde yanımıza eşya alacak olmamız. Yıllarca arabamızla geniş bavulları doldurup kervan yüküyle yolculuğa çıkmış bizler için epey sıkıntılı bir durumdu bu.
Öğle saatlerinde Akyaka'ya ulaştık. Dağın ihtişamlı eteğinin altına gizlenmiş saklı bir cennet gibi duran Akyaka tüm mütevazılığı ile bizi bekliyordu. Ağaçlar bir şal gibi sarıp sarmalamış şirin küçük cenneti. Bu güzelliği kameramıza kaydetmek için motorlarımızı durdurup çekim yaptık. Konaklama yapmak için Akyaka Orman Kampı İşletme Tesisleri’ne giriş kayıtlarımızı yaptırdık. Çadır başı fiyat 30 TL. Yüksek çam ağaçlarının altında ormanın içinde huzur dolu bir yer burası. Oldukça geniş. Bu nedenle diğer kamp yerlerinde olduğu gibi üst üste değil çadırlar.
Orman kampı içerisinde ilk uğradığımız nokta "Albay Koyu" idi. Adından da anlaşılacağı gibi bir albay keşfetmiş bu koyu. Kızılçamların gölgelediği, orman sarmaşıklarının bir kamuflaj gibi örttüğü yolda ilerlerken insan kendini Vietnam filmlerindeki bir sahnede hissediyor. Patika yolun bitiminden hemen sonra, denize doğru tam 72 basamak aşağı inince Albay Koyu tüm duruluğuyla karşımıza çıkıyor. İnsanların rahatça denize girebilmeleri için kayaların üzeri beton dökülerek minik bir iskele yapılmış. Yemyeşil bir yosunla kaplanmış beton zemin, buz pisti kadar kaygan bir hâl almış. Dikkatli olmakta fayda var. Denize girince, bir kaç noktadan çıkan tatlı su sebebiyle yer yer soğuk bölümlere rastlanılmakta.
Akşam, içine aydınlık bir günü daha alırken Akyaka'nın çarşısını görmek üzere yola düştük. Sahil kıyısında kumsaldan bir plajı var. Denizi oldukça sığ. Yüzme mesafesine ulaşmak için bir hayli yürümek gerekli. Bir sonraki gün için tekne turuna müşteri arayan teknecilerinin çağrıları, hediyelik eşya satıcılarının rengârenk tezgâhları ve balık-ekmek büfelerinin yanıp sönen reklam ışıklarının gölgesinden geçip iç sokaklara doğru yürüdük.
Balıkçıdan ayrılınca Azmak Deresi turu yapmak üzere sahil kıyısında bulunan küçük teknelere yöneldik. 8 kişi tamamlanınca hareket eden teknelerde kişi başı ücret 5 TL. Eskiden evlerde çeşme olmadığı için kadınlar derenin kıyısına gelip çamaşırlarını yıkarlarmış. Sıcaklayıp suya dalan kadınları gören kişilerin "Kadınlar Azdı" diye tabir etmesiyle başlayan sohbet, zamanla derenin isminin "azmak" olarak anılmasına sebep olmuş. 2 km uzanan Azmak Deresi dağın eteğinden başlayıp denize kavuşmasıyla noktalanıyor. Derede yüzen ördekler, berrak bir suyun içinde yemyeşil bitkiler ve çeşit çeşit balıkları görünce kendimi bir akvaryumun içinde hissetim. Kıyı boyunca lokantalar yer almakta. Kaptanımız derenin derin bir noktasında yüzmek için kısa bir mola verince, içimizdeki en cesaretli kişi Mehmet oldu. Bir çırpıda suya atlayıverdi, ardından Huriye. Ben ise emin adımlarla inmek isterken adeta kendime bir Çin işkencesi uyguladım. Atlayınca derenin dibinden ürktüğüm için teknenin merdivenlerinden inmeyi denedim. Azmak’ın suyu, ayaklarımın değmesiyle birlikte Haziran güneşinin içime ışınladığı sıcaklığı vakumlanmaya başladı. Son derece insanı rahatlatan kısa bir yüzmenin ardından tekrar tekneye çıktım.
Öğleye doğru motorlarımıza atlayıp Akbük'e doğru yol aldık. 25 kilometre boyunca dar, kıvrımlı yollardan, çam ağaçlarının denizle kucaklaştığı koylardan geçerek Akbük'e ulaştık. Açık mavi tertemiz bir deniz, huzur dolu bir sahil keşfedilmek için bizi bekliyordu. Yine burada da boy almak için denizin içinde biraz yürümek gerekli. Sahil boyunca işletmeler yer almakta ve buralarda o yörenin sakinleri çalışmakta. Yapılaşmanın olmaması sevindirici...