Birkaç yaz önce her yaz hiç düşünmeden soluğu Alaçatı'da alırdık.
Bu senede Alaçatı'ya gitmek üzere yola çıktık lakin nerede o eski Alaçatı diyerek rotamızı Akyaka'ya çevirdik.
Benim çocukluğumdaki Alaçatı gerçek İzmirlilerin olduğu huzurlu aheste, buram buram deniz kokan sımsıcak insan ilişkilerin olduğu insanların yaşayıp keyfini çıkardığı bir yerdi. Son birkaç yıldır ben çocukluğumdaki tadı alamıyorum ben büyüdüğüm için mi böyle oldu diye düşünürken çoğu kişiden benzer hayıflanmayı duyunca yalnızca bunu böyle hissedenin ben olmadığına ikna oldum.
Alaçatı’da son zamanlarda neler mi değişti? Bir kere eğlence teması o kadar baskın ki huzurla kitabını okuyabileceğin bir alan bulmak imkânsız hale geldi. Tek derdim kitap okumak olsa neyse Alaçatı sokaklarında yürümek iş çıkışı Zincirlikuyu’dan metrobüse yürümekle aynı eforu gerektirecek kadar keyifsiz… Serzenişlerim bununla da bitmiyor. Mesela Alaçatı’da butik bir otelde kaldığın zaman Alaçatı’nın ruhunu hissedebilirsin ancak bu kalabalıkta butik otellerde yer bulmak imkânsız, yazlıklarda da o eski komşuluklardan eser yok. Eee hal böyle olunca, Alaçatı'ya iki gün zor dayanıp soluğu keşfedilmemiş Akyaka'da aldık.
Akyaka’ya Muğla dağ yolundan süzüle süzüle yeşillikler içinden geçerek vardığımızda üzerimizdeki yüklerden arınmıştık. Akyaka evleri ve evleri süsleyen ahşap oymalar, pembe begonviller eşliğinde gezmeye başladığımızda hep bir ağızdan aaa Alaçatı’nın bundan 10 sene önceki haline ne kadar benziyor dedik.
Akyaka , henüz keşfedilmemiş olduğundan kalacak yer bulmanız hiç de zor değil hemen hemen her sokakta apart daire ya da pansiyon bulmanız mümkün. Gecelik 2 kişi en düşük 80 TL’den başlayan fiyatlara sahip Alaçatı’ya kıyaslarsak oldukça makul.
Akyaka'da sahile doğru uzanıyoruz. Sahili boydan boya kafe ve restoranlarla dolu. Dilerseniz teknelerde satılan taze balık alıp balık-ekmek yiyebilirsiniz. İsterseniz kamp alanına uzanıp uçurtma sörfü de yapabilirsiniz. Biz ilk günü Sedir Adası’na gittiğimiz tekne turunu tercih ettik. Tekne turu yazısını bir sonraki yazıya saklayarak ertesi günün sonunda hava kararmadan önce Azmak Çayı’nda yaptığımız tekne turuna gidiyoruz. Yaklaşık 40 dakikalık sürecek olan turumuz da 2 km’lik parkuru kapsıyor.
Azmak Çayı / Kadın Azmağı’nın hikâyesine doğru uzanalım...
Sodalı suyundan mütevellit geçmişte kadınlar burada çamaşır yıkarmış bu yüzden de Azmak Çayı’nın diğer adı Kadın Azmağı olarak da geçiyor.
Suyu % 60’ı bol mineralli sodalı olup % 40’ı kaynak su olan çayın hastalıklara iyi geldiği, hatta gençleştirici ve güzelleştirici etkisinin de olduğuna inanılıyor bu kadar övgüden sonra çaya atlayıp yüzmeyi aklımdan geçirdim.
Derinliği 8 metreyi bulan, soğukluğu ise 5 derece olan çay Gökova Körfezi’nden denize dökülüyor.
Alaçatı’nın bakir hali olan Akyaka’nın bakir çayındaki kuğular, Alaçatı’daki kedileri aratmıyor.
Sualtı faunasıyla insanı büyüleyen çayın derinliğine, berraklığına ve içindeki bitki örtüsüne, bitkilerin capcanlı renklerine hayran olmamak elde değil ben çok daha fazla kelimelerle büyülü atmosferi bozmadan sizi maviyle yeşilin uyumu olan fotoğraflarımla baş başa bırakıyorum.
Akyaka; ahşap balkonları, uçurtma sörfü, huzurlu denizi ile muhteşem bir yer; Alaçatı'ya kesinlikle yeni bir alternatif ve keşfe değer...
Bir sonraki yazım Simena Antik Kenti’nde buluşmak üzere…