İzmir Havaalanı'na indiğimiz anda her yerden bir yılı daha devirdiğimizi hissedebiliyoruz. Işıltılı ve bir o kadar da bol süslemeli görsellikle karşılaşınca kutlama programının içine düşmüş gibiydik. Neredeyse havaalanının cazibesine kapılıp kutlamaya buradan başlayacağız. Gideceğimiz yer Alaçatı ve yeni yıla dakikalar kalmıştı. Yaklaşık 40 dakikalık uzaklıkta olan Alaçatı'ya son dakikalarda ulaşabiliyoruz. Gök delinmiş bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken, kimsenin umursamadığı soğuk havada, sırılsıklam ıslanmaya rağmen eğlence doruktaydı! Adım atacak boş yer yok! Gideceğimiz yere ulaşma mücadelesi içinde kalıyoruz. Bayağı zor mücadele sonucunda biraz da ıslanarak gideceğimiz yere varıyoruz. Life Alaçatı'nın avlusunda tentenin altına sığınıp, çalan müziğin ritmine kapılmış coşkun kalabalığın arasında biraz ıslak biraz da yorgun yeni yılı mutlu karşılıyoruz.
Yaklaşık 3 saatimizi burada ısınmak için oynayarak geçirdiğimiz anı sonlandırarak tekrar kalabalık sokaklara dönüyoruz. Sokakta coşku aynı şekilde devam ederken, etrafta ısınmak için yakılan sobalar geçerken anlıkta olsa içimizi ısıtıyor. Esnafın hayalinden az kazanacağı görünüyor... Olsun yağmura rağmen ilgi yine de fazla!!! Meydanda yapılması planlanan konserde maalesef hava koşullarından dolayı bir başka güne erteleniyor. Eee, durum böyle olunca gençler ya tentenin altında ya da şemsiyenin... Kimisi de açıkta farklı bir anı yaşama derdinde ıslanarak... Yüzlerde tebessüm olsa da ara sıra gecenin gerginliği bazı çiftlerin yüzüne yansımış olmalı ki, sokakta tatlı atışmalara da rastlamıyor değiliz. Biz yolumuza bakalım evimize bir an önce varıp, şömineyi yakıp, yeni yılı farklı karşılayalım...
Islanmış ve yorgun olarak, şöminenin sıcaklığında sabaha kadar sohbet ile geçen zamanımızı gelecek yeni güne dinç kalkmak için geceyi sonlandırıyoruz. Yeni bir gün, yeni bir heyecan, görülecek yerler, çekilecek fotoğraflar bir o kadar da hikayeler olacak...
Yeni gün tabi ki öğleye doğru başlıyor. Keyifle hazırladığımız kahvaltının ardından Alaçatı Sokakları'nı tekrardan adımlıyoruz... Dün gece ki esintiden hiçbir iz yok! Ne yağmura rastlıyorum, ne de kalabalığa... Günü birlik eğlenmek için gelenler dönmüş yuvalarına... Kısaca Alaçatı bizim bir kaç gün, bir de bizim gibi tatili uzatan birkaç kişi için gerisi yerlilerine...
Eski evler, güzel mimari ve oturmuş esnaf kültürü hoş bir perspektif oluşturuyor. Yoğunluğun yaşandığı merkezden, yeni popülerliğini kazanan Hacı Memiş'e doğru ilerliyoruz. Burası biraz daha sakin, daha düzenli ve daha estetik görünümlü... Boğmadan sakinlikle sunuluyor her şey. Saatlerce burada, bir kafede kitap okuyarak ya da bir dost ve güzel bir sohbet ile geçirebilirim... Dutlu Kahve'de içilen ada çayı ve güzel sohbet sonrası zamanın nasıl geçtiğini anlamadan, kararan hava günün bittiğini gösteriyor. Yeni bir yılda yeni bir gece başlıyor. Dünden hiçbir izi barındırmayan bu gece, sakin ve ışıl ışıl sokaklarında geldiğimiz yöne doğru çekiyor bizleri...
Yeni yılda ikinci gün; sabah yine güzel bir kahvaltı sonrası düşüyoruz yollara... Urla, Seferihisar, panoramik manzaralar, birkaç çekilen fotoğraf, yoldan alınan mis gibi kokan ev ekmeği ve içimde yeme heyecanı... Urla'da Kadıovacık Köyü Kara Ahmet'in yerine geliyoruz... Düne göre hava daha iyi ancak üşümemek mümkün değil, malum sert geçen kış mevsimi... Karşılayan güler yüz, içeride yanan soba ve bizden önce gelen konuklar sobanın etrafına ısınmak için yerleşiyoruz. Ortam güzel, sıcak ve samimi bir de üzerine söylenen çaylar, oh mis gibi...
Sıcağın vermiş olduğu mayışma, bu yöreye ait bol zeytinyağlı salça ve zeytin, çayın yanında çok güzel gidiyor. Yoldan aldığımız ekmekte başka bir tat katıyor. İçimiz ısınınca, biraz soğukta olsa havaya aldırmadan bahçeyi keşfe çıkıyoruz. Önde bir salıncak, yanında ocak, etrafında masalar ve onları şefkatle okşayan zeytin ağaçları... Her yeriyle verimli, sakin ve huzurlu bir ortam... Huzuru aramak için öncelik verilecek yerlerden biri... Yazın nasıl da keyifli olur buralar. Biz sadece kışını keşfederken bir yandan da yazı hayal etmek güzel oluyor. Günler kısa zaman çok çabuk tükeniyor. Gece Alaçatılı bir ailenin misafiriyiz. Birbirinden lezzetli yemekler, güzel sohbet eşliğinde keyifli bir akşamı daha tüketirken, ertesi günün de planları yapılıyor.
Üçüncü günümüz; hanımlarında dillerinden düşmeyenAlaçatı pazarında soluğu alıyoruz. Birbiriyle yarışacak nitelikte mimari güzelliğe sahip evlerin önüne kurulu pazar, tek bir sokakla yetinmeyip bir kaç sokağa yayılarak müşterilerini ağırlıyor. Eminim yazın daha farklı güzellikte olan pazar, yaza göre farklı kalabalığı ağırlasa da sebzelerin tazeliği, bir o kadar da ucuz oluşu gelenleri büyülüyor, tabii ki en başta beni! Giyim bölümü de aynı güzellikte. Yaklaşık 2 saatimizi burada geçirdikten sonra Alaçatı Port'a ulaşıyoruz. Alaçatı Port'a bu bölgenin Venedik'i de deniyor. Kanallar, kanalların etrafına yapılmış mimari güzellikler birbiriyle yarışacak nitelikte. Evlerin önüne bağlanmış teknelerle Venedik Havası'ndan esintiler önümüze sunuluyor. Kanallarda yansıma anları kadrajımı şenlendirirken, tekrar Alaçatı Sokakları'na dönüyoruz.
Sokaklarda tatlı bir tını, ona eşlik eden soğuk rüzgar biraz dondurup biraz da eğlendirici nitelikte. İçimiz ısınsın diye kendimizi atıyoruz meydandaki bir pastaneye. Salep, ısınmak için en güzel içecek, bir de üzerine bol tarçın… İçimiz ısınınca tekrar sokaklarla buluşuyoruz. Ara sokaklar ıssız, evlerde akşam telaşı. Dolaşırken bir yandan binaların mimari güzelliğini de değerlendiriyorum. Eskinin izleri bir çok evde korunarak günümüze kadar gelmesi sevindirici, ara sıra yeni binalar bu ahengi bozsa da... Onlar da içlerinde eriyip gideceğini umarak, her araya sapıyoruz. Gece net poz alamasak ta her şeyi kaydetme dürtüsü, çekme isteğine dönüşüyor içimizde. Antikacılar, kafeler, sohbet edenler, birbirinden zengin sesler, müzikler, hikayeler, uğultular, konuşmalar, bağırışlar duyuyor, kimi zaman da sessizlikle karşılaşıyoruz. Sokağın şarkısı, Alaçatı'yı anlatıyor bize. Kalabalık mimari zenginlikten biraz uzaklaşınca bu sefer doğanın sesleri gecenin ritmine karışıyor. Böylece bir gün daha bitiyor, tıpkı koskoca bir yıl bittiği gibi...
Son gün; günümüze Çeşme Marina'dan başlıyoruz. Alaçatı kadar tarihi dokuya ve popülerliğe sahip olmasa da kendine has güzelliği ile karşılıyor. Kıyıda yer alan kafede geçirilen vakit, içilen salep ve havanın tatlı okşayışı günü yarılamamıza sebep oluyor. Biraz çevre keşif gezisi yapıyor, Çeşme Altınkum'a varıyoruz. Ortada bir bank, çılgınca kıyıya vuran dalgalar ve eşlik eden rüzgar burada saatlerce kalın diyecek kadar davetkar. Görselliği hem hafızamıza hem de kadrajımıza kaydediyoruz. Biraz ilerlediğimizde bu sefer çevredeki üzüm bağları karşılıyor. Düzenli ve taştan örülmüş çiftlik evleri ve etrafında basamak basamak yükselen üzüm bağları... Bağ bozumu zamanı bir yere çöreklenmeli asmalardaki üzümleri ayrı ayrı sevmeli... Vakit yavaş yavaş bitmekte. Biten tek gün değil aynı zamanda tatilimizde! Dönüş vakti yaklaşırken tekrar gelmek niyetiyle Alaçatı'ya veda ediyor, evimize ulaşmak için İzmir Havaalanı'na ulaşıyoruz.