Taş evleri, daracık sokakları ve rüzgârı ile Ege’nin karakteristik bir kasabası olan Alaçatı’yı; ünlü tarihçi Herodot “En güzel gökyüzünün altında kurulmuş en güzel kasaba” olarak kayda geçirmiş.
Sakız Adası’ndan buraya çeşitli işlerde çalışmaya gelen Rum gençlerin nüfusu zamanla 13-14 bine ulaşmış. Buraya gelen Rumlar taş evlerin yapımında, zeytin toplamada, üzüm bağlarında çalışmış. Bu dönemde Alaçatı meyhaneleri, zeytinyağlı ot yemekleri çok revaçta imiş.
Savaş döneminde geri dönen Rumların yerini Balkanlardan gelen göçmenler almış. Üzüm bağlarının buğday tarlalarına dönüştürülmesi, sakız ağaçlarının kesilip tütün tarlalarına çevrilmesi bu döneme rastlar.
Sörfçüler için de Alaçatı çok ideal bir yer… Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde de Alaçatı’nın rüzgârından bahsedilir.
2010 yılından beri Alaçatı gönüllüsü Tülin Onaner ve Ayhan Sicimoğlu önderliğinde düzenlenen Ot Festivali, her yıl daha da gelişerek görkemli bir festivale dönüşmekte…
Yüzlerce tezgâh üzerinde sergilenmiş ot yemekleri, reçelleri ile enginar tatlısı, pancar pastası, otlu döner, pazılı-ıspanaklı pasta gibi bugüne kadar hiç görmediğim bir görsellik ve lezzetle karşılaştım. 40 çeşit baharatlı kurabiyelerden lavantalı ekmeğe kadar yenilebilecek tüm yeşillik ve sebzelerin, zeytinyağlısından tatlısına kadar pek çok çeşidini burada tattım. Radika ve şevketi bostan festivalin en gözde otlarından olsa da enginar ve cibes otu da oldukça boldu ama benim favorim “şevketi bostan” idi. Şevketi bostan aslında bizim pek çok yerde sıkça rastladığımız bir diken türü… Her derde deva olduğu söylenen bu bitki kökünü çıkarmak oldukça zahmetli. Hem etli hem de zeytinyağlısı pişiriliyor. Ben güveçte pişirilen kuzu etli “şevketi bostan”ı çok beğendim.
Festival süresince rehberli turlarla ot toplama gezileri yapılıyor. Bu gezilerde doğadaki pek çok otun yanında eşek helvası, tilkican, kokarot, tirşik, leylek gagası, iğnelik, keçi memesi gibi çeşitli ot türleri hakkında bilgi veriliyor.
Ayrıca otların doğayı tahrip etmeden, doğru toplanmasının önemi anlatılmakta… Gelincik bitkisinin çiçeklenmeden önce saplarının yenilebileceğini, yabani sarı papatya filizlerinin yenilebildiğini, 3 yapraklı yoncanın salatasının yapıldığını burada öğrendim.
Bu güzel lezzetleri tadıp buradaki envaı çeşit otlardan almadan olmaz. Hayatımda gördüğüm en büyük ot pazarı burası… Arapsaçı, şevketi bostan, körmen, radika gibi bazı ot çeşitlerinden alarak İstanbul’a götürmek üzere arabamıza yerleştirdik.
Festivalin en keyifli saatleri ise Ayhan Sicimoğlu ve arkadaşlarının verdiği konserdi.
3 günlük, keyifli bir gezi oldu…