Avrupa'nın İncisi Londra

Bir çok milletten farklı etnik kökenli topluluklara ev sahibi olan Londra, kültürel etkinlikleri ile de her mevsim turistlerin ilgisini çekmektedir.
Foto: visitlondon.com
 
Londra denildiğinde ilk akla Kraliyet ailesi gelir. Nitekim en son Nisan 2011 de Prens William in düğününe dünyanın her köşesinden akın akın turist gelmiştir. İsterseniz turumuza buradan başlayalım, Londra’nın kalbi Westminster’dan.
 
Westminster’daki Buckingham Sarayı adını 18. Yüzyılda Buckingham Dükleri için yapılan evden almaktadır. 1761 yılında bu evi III. George eşi için satın aldıktan sonra Kraliçe’nin evi olarak anılmaya başlanmış. İngiliz Kraliyet ailesinin halen yaşadığı saray, içinde devlet erkanı, monarşinin değişik kademeleri ve 775 odasıyla bugün İngiltere’nin en önemli politik noktasıdır.
 
Buckingham Sarayı yüzyıllardır Kraliyet ailesine ve önemli toplantılara ev sahipliği yapmaktadır. Sarayın bir yanı Hyde Park’a, bir yanı Royal Park & Trafalgar Square’e ve diger bir yanı da Thames Nehri’ne doğru uzanır. Bu istikamette yürürken önce Westminster Abbey, daha sonra da Londra’nın simgesi Big Ben (saat kulesi) ve Parlamento binası çıkar karşınıza.
 
Dünyanın en büyük ikinci dört taraflı saat kulesi olan Big Ben, 1834’teki Londra yangınında sarayın tahrip olmasının ardından yeni saray tasarımının bir parçası olarak planlanmış. Kule 96.3 metre yükseklikte olup saatinin ağırlığı 5.5 ton, çanının ağırlığı ise 13.5 tondur.
 
Bu noktadan nehre doğru bakarsanız Londra’yı kuşbakışı izleyebileceğiniz London Eye çıkar karşınıza. London Eye 135 metre yüksekliğiyle Avrupa’nın en yüksek dönmedolabıdır. Her bir arabasında 20 kişi aynı anda turlayabilir. Toplam senelik ziyaretçi sayısı ise 3 milyondur. London Eye yükseldikçe tüm Londra ayaklarınızın altına serilir, o yüzden kesinlikle tavsiye derim. Yalnız özellikle hafta sonları güzel havalarda uzun kuyruklar oluşabilir, bu sebepten ya erken saat yada akşam 7’den sonra tercih edebilirsiniz.

 
Benim en çok keyif aldığım yürüyüş London Eye’dan başlayıp Tower Bridge kadar yürüyüş yapmaktır. Bu yürüyüş esnasında nehir kıyısında sıralanmış kafe, pub ve restoranlarda oturup keyifli vakit geçirebilirsiniz.

 
Bu yürüyüş sırasında mutlaka St. Paul Katedraline uğrayın. Muhteşem bir yapıdır.
 
St Paul Katedrali Londra Piskoposluğunun merkezidir. Yapımı 17. yüzyılda olsa da bugün ayakta olan 5. St Paul Katedrali’dir. İlk katedral 1087 yılında bir yangınla tahrip olduktan sonra yeni baştan yapılmış ve yine bir yangınla 1136’da yıkılmış. 1256-1314 yılları arasında tadilat görmüş ve sonradan 1666 Londra yangını’nda yeniden yıkılmıştır. Bugüne kadar dayanan 5. katedral ise 1697’de yapılmış.
 
Buradan metroya ya da sonraki destinasyonunuz neresi ise oraya gidebilirsiniz. Londra’nın metro sistemi benim görüşümle Avrupa’nın en iyisidir. Her yere çok kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Londra nin Simgesi haline gelen Greenwich’e de çok kolaylıkla gidebilirsiniz. Başlangıç meridyeninin bulunduğu Greenwich'te doğu ve batının bileşimini fotoğraflayabilirsiniz.
 Londra turunuzu bitirmeden Leicester Square, Piccadily, Covent Garden, Oxford Street, Regent Street, Regent Park, British Museum ve National Museum’u ziyaret etmenizi tavsiye ederim.