Hayatımda hiç gitmediğim ama görmeyi deliler gibi arzuladığım ülkelerden biriydi Çek, özellikle de Prag. Okuduğunuz her dört kitapta bir karşınıza çıkan o efsunlu şehir, Hitler'in bile hayran kalıp kıyamadığı, Kafka'nın aşığı olduğu, fotoğraflarına bakarken dahi sizi içine çeken güzel başkent... Söylendiği kadar büyülü, en az 3-4 gün dolu dolu arşınlanma isteyen bir kent. Charles(Karl) Köprüsü, Kent Meydanı, Astronomik Saat Kulesi, katedralleri, müzeleri, binalarındaki Gotik, Barok, Rokoko esintileri ile gezmeye doyulmayacak bir şehir.
Gezerken mutlaka gözünüze çarpacak olan Bohemya Krallığı izleri, nazi işgalinin yaraları, sonraki dönemde Sovyet etkilerini de taşıyan bir müze-şehir, bir nevi açık hava müzesi olduğu söylemek mümkün. Benim için, tarihin içinde küçük bir seyahat gibiydi. Sadece yürüyerek görülebilecek tonlarca şey var belki ki zaten yürüyüp fotoğraf çekerken vaktin nasıl geçtiğini anlamak imkansız.
- Nasıl Gittim, Nerde Kaldım
Ben Prag'a geçtiğimde, Almanya'da öğrenciydim. Bu sayede geçişim oldukça ucuz ve kolay oldu. Grupla geldiğimiz için, grup tren biletlerinden faydalanarak Plzen'e kadar geçtik. Plzen'den ise otobüse binerek Prag'a ulaştık. Kişi başı 10-15 € gibi cüzi bir parayla seyahat etmiş olduk. Türkiye'den gelecek olursanız ihtiyacınız olansa sadece bir Schengen vizesi.
Prag'da konaklamaya gelecek olursak; lüks veya orta halli bir yer arıyorsanız, her otelin internette iletişim bilgileri var. Moteller dışarıdan biraz köhne duruyor fakat çekinecek bir durum yok. Biz Clown and Bard'da kaldık. Dışardan gördüğünüzde motel olduğunu anlayamayacağınız bir bina, ufacık bir kapı ve lobisi bar olan bir mekan. Grup olduğumuz için iki tane altı kişilik oda tuttuk. Mutfak, banyo ortak tabii. Kahvaltı çok uygun bir rakamdı ve oldukça iyiydi. Zaten varsa bile, otelde değil dışarıda yemek yemenizi tavsiye ederim, bizim damak tadımıza göre Çek lezzetli yemeklere sahip. Neden, çünkü yemek kültürlerimiz neredeyse aynı. Prag'da buna benzer çok motel var ve çoğuna yine internet üzerinden ulaşmak mümkün. Şehir merkezine yakın olup olmaması da sorun değil çünkü Prag'da gezilecek yerler genellikle aynı bölgelere toplanmış ve ulaşım zor değil. Biz günlük 12 €'ya, 3 gün konakladık ve oldukça memnun kaldık. Motelin hemen yanında Bukowski's Bar olması da konaklamanın bonusu oldu.
- Liste: Prag'da Görmeden Dönme
İlk görülmesi gereken ve neredeyse tüm canlılığı sahiplenen yer Eski Şehir, Eski Meydan. Burada bulunan Astronomik Saat sayesinde, her saat başı Eski Meydan adım atılamayacak hale geliyor. İsa'nın ve oniki havarisinin küçük bir gösteri eşliğinde melekler ve asker ile dışarı çıkışını izliyorsunuz, fotoğraf-video çeken yüzlerce insanla birlikte. Saatin güzelliğini geçtim, onca insanla aynı heyecanı paylaşarak saatin vuruşunu hayranlıkla beklemek muhteşem bir his. Mimarının aynı saatten başka bir tane daha inşa etmesin diye kör edildiğini düşünecek olursak, görmeden dönülmemesi gereken bir eser. Kuleye çıkmak mümkün, ücret ise 100 Çek Korunası yani 4 €. Astronomi Saati dışında mutlaka Eski Meydan'da vakit geçirmeli. Benim seyahatim Nisan'a denk gelmişti, dolayısıyla da Paskalya'ya. Bu sayede biraz fazla cıvıl cıvıl bir Eski Meydan ile karşılaştım.
Bu meydanda hediyelik alışverişinizi çok rahat yapabilmeniz dışında kolaylıkla bulabileceğiniz ve herkesin elinde yerken göreceğiniz iki şey var. Birincisi, çubuğa takılmış cips patatesler; ikincisi, trdelnik. Trdelnik bir Macar tatlısı. Fındıklısı, nutellalısı, ballısıyla pek çok çeşidi mevcut. İnanılmaz meşhur. Kesinlikle sıcak yenmeli ve şarapla muhteşem bir ikili oluyorlar. ^^ Bir de Çek'in meşhur içkisi Grog var. Genellikle çay bardağında sunuyor. Rom, limon suyu, tarçın ve karanfil içeren; yerel kültür açısından önemli bir içecek. Evde yapılabilir mi, buyrun burdan.
İkincil olarak görülmesi mutlak olan, Charles (Karl) Köprüsü listede. Eski Meydan'da bir şeyler atıştırdıktan ve iyice dolaştıktan sonra yürüyerek Charles Köprüsü'ne, oradan da Prag Kalesi'ne geçmek mümkün. Biz tramvaya binmeyi tercih ettiğimiz için Charles Köprüsü'ne Küçük Emrah edasıyla camdan baktık. Fakat köprüde yürümenin yanı sıra onu dışardan seyretmekte inanılmaz keyifli. Özellikle akşamları... Köprü üzerindeki onlarca heykel var ve sokak sanatçıları da bonusunuz oluyor. Eski Meydan'dan yürümeye başladığınız zaman varacağınız nokta ise Küçük Meydan oluyor.
Sonrasında biz azıcık kaybolarak güzel katedrallere ve hediyelik için güzel dükkanlara denk geldik. Tarif et desen, edemem ama çok uzağa gitmediğimiz aşikardı. Yolumuza tramway ile Prag Kalesi'ne doğru yönelerek devam ettik. İndikten sonra, güzel caddelerde yaptığımız yürüyüşlerin ardından oldukça büyük bir yeşil alanın içinde bulduk kendimizi. Çimlere yayılmış insanları görür görmez hemen kendimize bir yer beğendik ve kayboluşumuzun yarattığı yorgunluğu Prag'ın belki de en sessiz yerinde arkamızda bıraktık.
Topladığımız güzel enerji ve tempolü yürüyüşümüz sayesinde kısa sürede kaleye varmış olduk. Kale ve kraliyet bahçelerini görünce büyülendik. Nefes kesici olduğunu söylesem abartı olmaz. Prag Kalesi normal bir kale değil. İçine girdiğiniz zaman Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı, küçük küçük tarihi evleri görmek mümkün ve Prag'ın en güzel manzarasına sahip. Başka turistlerden fırsat bulabilirseniz manzara önünde foroğraf çektirmeden dönmeyin.Tek kelimeyle enfes! Biz gezdiğimiz sırada bir gelin ve damat düğün fotoğraflarını çektiriyordu, bir süre de onlara takıldık. Bahçe içerisinde onları izlemek çok keyifliydi. Dönüşte ise yokuştan aşağı inerken Gepetto ile bile karşılaştık, o kadar güzel yani kale ve civarı. ^^ Bu arada Gepettoyla karşılaşmak şans değil çünkü Prag kuklalarıyla meşhur. Neredeyse adım başı kukla satın alabilecek yer bulmak mümkün. Yani hediye için güzel bir fikir.
E müze gezmeden olur mu? Olmaz. Prag'da onca yolu arşınladıktan sonra biraz eğlenceli bir şeyler yapalım istedik ve onlarca müze içinden Wax Müzesi'ni (Balmumu Muzesi) ve Torture Müzesi'ni (İşgencenin Tarih Müzesi) seçtik. Eski Meydan'da yer alıyorlar. Birbirlerine oldukça yakınlar ve birinden bilet alırsanız diğeri yarı yarıya geliyor. Öğrenci mantığıyla sonunu düşünmeden hemen üstüne atladık. Daha doğrusu ben atladım. Her Wax Muzesi'nde olduğu gibi kalabalıkla birlikte eğlenceli vakit geçirdikten, Lenin'e iş atıp, Hitler ile kavga ettikten sonra geldik zurnanın z.. öh.. yani Torture Muzesi'ne. Koskoca müzede sen hariç uçuk kaçık tanımadığın iki kişi daha olunca, hoş olmuyormuş onu deneyimledim ve koşarak dışarı çıktım. Lafın gelişi yani. Bunlar dışında görülebilecek çok müze var Prag'da. Ulusal Müze başta olmak üzre, Komünizm Müzesi, Ulusal Teknik Müze, Yahudi Müzesi ve Prag Dekorasyon Sanatları Müzesi gibi çeşitli müzeler mevcut. İlgi alanınıza girmeyecek bir şey olması neredeyse imkansız. Sanırım Prag'ı çekici kılan başlıca unsurlardan biri de bu.
Prag'da her şey mümkün, her şey şahane. Henüz gidilmediyse, gezi planlarına dahil edilmeyi hak eden bir şehir. 1 günde de 10 günde de inanılmaz keyif alabileceğiniz bir şehir. Bankaya giderken yolunuzun üzerinde bir Kızılderili ile karşılaşmanız bile işten bile değil.
Tabii bu yazdıklarım dışında görülebilecek daha bir çok yer var. Petrin, Josevof, Prag Ulusal Tiyatrosu, dans eden evler, eski Yahudi mezarlığı ve Lenon Duvarı ise bunlardan sadece birkaçı. En güzeli gitmek ve günün akışında salınarak kendi rotanızı çıkartmak. Ayağınıza kuvvet.
- The Simpsons Aşıklarına Bonus
Hep Homer içecek biz mi bakacağız. Biraz biz içelim Homer baksın. ^^