Interrail - Avrupa Gezisi

Interrail - Avrupa Gezisi: Prag

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berberken iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken memleketin birindePragdiye bir şehir varmış...

Çekya’nın anlatmak için kifayetli sıfat bulmakta zorlanılan, 1,5 milyona yakın nüfuslu masalsı başkentinin her sokağı ayrı bir hikâye.

II. Dünya Savaşı'nda Praglılar çok sevdikleri şehirleri için saldırı veya işgal edilmemesi konusunda anlaşmaya varıp Prag’ın zarar görmemesini sağlamışlar.  Dünyanın en gözde şehirlerinden biri burası. Hatta o kadar gözde ki, turist olmaktan sıkılmakla kalmayıp, nefes alabilmek için sıvışıp kaçabileceğiniz yer arayacaksınız zaman zaman... Bu şehrin sokaklarında kaybolmadan önce Avrupa Birliği’ne dahil olsa da EURO kullanılmadığından dolayı para bozdurmanız gerekecek. Burada dikkat etmeniz gereken en önemli unsur komisyonsuz bir döviz bürosu bulabilmek, eğer zamanınızı bununla kaybetmek istemiyorsanız, herhangi bir döviz bürosunda, her seferinde komisyon vereceğinizi düşünerekten, tek seferde yüklü miktar bozdurmanız sizin karınıza olur... (Eylül 2016 1$=23.6CZK)

Neresinden başlasak şehrin diye düşünmeye gerek yok, Arnavut kaldırımlı sokağa adımınızı attığınız anda yollar götürüp gezdirecek sizi, kesin bu sokakta Külkedisi ile karşılaşacağım ya da belki arkanızdaki bir sokaktan Gargamel çıkıp sizi kovalayacak hissine kapılabilirsiniz.

Otelinizden temin edeceğiniz bir haritayla istediğiniz rotadan başlayıp gönül rahatlığı ile kaybolabilirsiniz Prag’da. Şehirlerin yürüyerek gezilmesi daha çok şeye tanıklık etmenizi sağlar lakin illa da araç kullanmak isterseniz, Prag’ın nostaljik tramvayları sizi taşır istediğiniz noktaya.

Prag’ın tarihi merkezi 1992’den bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Şehrin en önemli meydanında (Old Town), o her saat başı bir dakikalık minik bir şov yapan, 1410 yılında inşa edilmiş ünlü  Astronomik Saat Kulesi ve Hussiteler’in reform kilisesi Tyn bulunuyor. Meydana yakın bir köşede de Saint Nicolas Kilisesi... O kadar büyük bir kalabalık var ki sanırsınız tüm dünya fotoğraf makineleriyle bu meydana toplanmış, Prag’daki anılarını ölümsüzleştirmek için...

Şehir merkezindeki yoğun tempodan biraz uzaklaşmak için, bu bölgeye yakın Yahudi Mahallesi’ni giderek sinagogları, Yahudi Müzesi’ni ve Avrupa'nın en eski Yahudi Mezarlığı’nı ziyaret edebilirsiniz. Bu bölgede bulunan güzel binaları ve lüks mağazaları da görmek için ara sokaklara dalmanız yeterli.

Buradan ünlü Charles Köprüsü’ne ara sokaklardan süzülerek gidebilirsiniz, her sokakta karşınıza Prag kadar güzel ve orijinal  birçok kafe, restoran, bar ve mağaza çıkacak; yüzünüzde tebessümler oluşturacak gördükleriniz, kah güldürecek kah şaşırtacak sizi…   

Charles Köprüsü Prag’ın en güzel ve tarihi köprülerinden biri olduğundan yine büyük bir kalabalığa denk geleceksiniz ve maalesef yavaş ilerleyeceksiniz; hiç keyfinizi bozmayın bol bol fotoğraf çekin, heykelleri inceleyin, kuğulara bakın, sokak müzisyenlerini dinleyin, tezgahlara bakın, ressamları izleyin ve nehre gülümseyin...

Ve istikamet dünyanın en büyük antik kale ünvanını elinde bulunduran Prag Kalesi’ne, biraz yoracak sizi o tepeye çıkış ama bu şehri bir de yukarıdan izlemek gerek. Prag’ın neredeyse her yerinden görünen, muhteşem yapısı Aziz Vitus Katedrali ve Altın Yol da bu bölgenin içinde yer almakta.

Prag’ın diğer sembollerinden biri de dans eden binası, Jiratskuv Köprüsü'nün hemen yanında rastlayacaksınız kendisine, sanki reverans yapıp size hoş geldiniz der edalarında...

Binamız dans ededururken Leis Köprüsü'ne doğru yönelebilirsiniz; buradan nehirde kano, bisiklet, kayık kiralayıp keyif çatan insanları izlerken, karşınızda kartpostal gibi duran Prag’a tanıştığınız için ne kadar memnun olduğunuzu söyleyebilirsiniz.

Prag’ in en rengârenk mekânıysa John Lennon Duvarı. Kampa Parkı’nın arka sokaklarında bulunan, her renk ve dile ev sahipliği yapan bu koca duvar, bir şeyler yazmak ya da çizmek isteyen herkesi davet ediyor.

Dünyanın en ihtişamlı ilk 10 kütüphanesinden birinin Prag’da olduğunu öğrendiğinize şaşırmayacaksınızdır sanırım, eğer kütüphanelere merakınız varsa Klementinum Kütüphanesi'ni de görülecekler listesine ekleyebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Prag’ın dar sokaklarında irili ufaklı bir sürü restoran ve bar olduğundan dolayı gönlünüze ve bütçenize uygun bir yer bulup aç kalmayacağınız kesin. Ama o hep gözünüze çarpan kokoreç tarzı tatlıyı deneyebilirsiniz, adı Trdelník olup köz ateşinde pişirilen, tarçınlı ve üstü şekerle kaplı bir hamur tatlısıdır kendisi.

Prag her sokağı ayrı güzel masalımsı şehir...

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...

Interrail turumuzun bu rotasında Prag'dan önce SofyaBükreşBudapeşte ve Viyana'daydık. Sırada ise şu şehirler var: BerlinAmsterdamBrüksel, Paris, Lyon, Nice, Torino, Bern, Stuttgart

Interrail - Avrupa Gezisi: Sofya

Komşumuz Bulgaristan'ın 1,3 milyon kişiyi barındıran huzurlu başkenti Sofya; bol ağaçlı sokakları, farklı dönemlere ait binaları, sakin insanlarıyla bizi kendisine hayran bırakıyor. Gökyüzüne kendimizi yakın hissettiren, iki-üç katlı eski binaları, geniş ve rengarenk parkları, her yaştan insanın sokakta aheste aheste salınması ile Sofya size bol bol huzur vadediyor.

Şehir küçük olduğu için, en iyi seçim Sofya’yı yürüyerek keşfe çıkmak. Eğer tercihinizi tramvay ya da otobüsten yana kullanmak isterseniz; bindiğiniz aracın şoförüne 1,60 Leva ödeyerek, biletinizi temin edebilirsiniz. (Eylül 2016)

Sofya’nın en renkli caddesi olan ve ismini çevresindeki dağlardan alan Vitosha Bulvarı; kafeleri, barları, restoranları ve mağazalarıyla şehrin kalbi durumda. Bu bulvara hem gündüz hem de gece yolunuzu düşürmenizde fayda var. Sofya’da yerel halkın, aynı zamanda turistlerin buluşma ve alışveriş noktası olan Vitosha Bulvarı’nı bitirdiğinizde ise karşınıza kocaman bir park çıkıyor: Ulusal Kültür Sarayı Parkı.

Bu parkta havuzun çevresinde bisiklet kullanan ve kaykaya binen insanları izlemek için küçük bir mola verebilirsiniz. Parkta gözünüze çarpacak büyük anıt, Komünizm Anıtı. Anıtın tel örgülerle çevrelenmiş olmasının nedeni ise; yıkılmalı mı, yoksa restore mi edilmeli henüz karar verilememiş olması.

Vitosha Bulvarı’nın diğer ucuna doğru ilerlediğinizde göreceğiniz ilk yapı ise St. Nedelia Kilisesi olacak. Bu kiliseden yola devam ettiğinizde, Sofya’nın simgesi olan Sofya Heykeli sizleri karşılayacak. Bu meydanda Sofya’nın en eski dönemlerine ait kalıntıları, Romalılar’ın bu şehre verdikleri isim olan Serdika’yı ziyaret edebilirsiniz. Sonrasında Mario Luiz Bulvarı üzerinde bulunan Mimar Sinan’ın eserlerinden Bania Bashi Cami’yi ve hemen arkasında bulunan Sofya’nın en görkemli binalarından biri olan Merkez Hamamı’nı görmeden geçmeyin.

Bu bölgede gezerken karşınıza çıkacak diğer önemli yapılar ise Üniversite Binası, Arkeoloji Müzesi,Cumhurbaşkanlığı Binası ve bu binanın avlusunda bulunan Eski Roma Kilisesi olan St. George Rotunda. Bu binaların arasında kendinizi tarihte zaman yolculuğu yapıyor gibi hissedeceksiniz. Bu yolculuğun sonrasında şehrin en lüks mağazalarının bulunduğu ara sokaklara dalıp, şehirde kaybolmayı ve şehri doyasıya yaşamayı ihmal etmeyin.

Sofya’nın neredeyse her sokağında muhteşem yapılara rastlamak mümkün… Şehrin en ihtişamlı ve süslü yapısı, altın kubbeleri ve sekiz bin kişi kapasitesi ile Bulgar Patrikliği’nin merkezi olan Alexander Nevsky Katedrali; bu şehirde mutlaka görülmesi gereken yerlerin arasında birinci sırada. Katedralin bulunduğu güzel meydandan ayrıldıktan sonra Tzar Osvoboditel Bulvarı’na doğru yönelip yolunuzun üstündeki Rus Kilisesi’ni ve Kraliyet Sarayı’nda bulunan Ulusal Sanat Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.

Biraz nefes almak ve dinlenmek için Ulusal Sanat Müzesi’nin karşısında bulunan Şehir Parkı’nda mola verebilirsiniz. Bu parkın içinde yine Sofya’nın büyüleyici binalarından biri olan Ulusal TiyatroBinası bulunmakta… Parkın en güzel yanı ise, her yaştan Sofyalı ile beraber zaman geçirme fırsatını size sunması.

Sofya’yı ziyaretinizde uğramanız gereken en önemli tarihi merkezlerden bir tanesi ise, Unesco DünyaMirasları Listesi’nde yer alan Boyana Kilisesi… Şehir merkezinden yaklaşık 8 km uzaklıkta yer alan bu kilise, en eski Bizans dönemi fresklerine ev sahipliği yapıyor. Boyana Kilisesi’nin küçücük kapısından içeriye tek seferde eserlere zarar vermemek adına,  sadece sekiz kişinin girmesine izin veriliyor. Huzurlu bahçesinde sıranın size gelmesini beklerken, Sofya’da gezilecek diğer yerler için planınızı yapabilirsiniz. Boyana Kilisesi’ne giriş ücretinin yetişkinler için 10 Leva, öğrenciler için ise 2 Leva olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Sofya’da gezip görülecek o kadar muhteşem binalar, heykeller, kocaman parklar mevcut ki sizin de bu şehri ziyaretinizde elinizde harita bulunması işinizi kolaylaştıracak. Ancak şehri yürüyerek keşfetmeye karar verdiğiniz an, tüm bu güzellikler sizi zaten selamlayacak. Sofya’nın huzurlu ve güzel enerjisi ise sizi bu şehre hayran bırakacak.

Interrail turumuzun bu rotasında Sofya'dan sonra sırasıyla şu şehirler var: Bükreş, Budapeşte, Viyana, Prag, Berlin, Amsterdam, Brüksel, Paris, Lyon, Nice, Torino, Bern, Stuttgart

Interrail - Avrupa Gezisi: Paris

Paris kimi için romantik, kimi için büyüleyici, kimi için tarihi, kimi için sanatsal, kimi için moda olan ışıkların şehri...Ne yazık ki son zamanlardaki problemlerden dolayı kendinizi yoğun güvenlik önlemleri ve polis kıskancında bulup, huzurlu hissedemeyeceğiniz kalabalık bir metropol moduna geçmiş durumda sevgili Paris...

Avrupa’nın en kalabalık şehri madalyasını omuzlayan Paris’i gezebilmek için cebinizden metro haritasını hiç eksik etmeyin. Kaç gün kalacaksanız o kadar günlük ulaşım kartı satın almanızda hem tatiliniz, hem de bütçeniz için çok iyi olur. Detaylı bilgi için tıklayın.  Paris denince ilk akla gelen, bu şehrin sembolü haline gelmiş eski radyo istasyonu Eyfel’imiz var. 1889 yılında yapımı tamamlandıktan sonra 20 yıl yaşama müsaadesi verilmiş kendisine. Birçok insan tarafından demir yığını olarak görülen ve yıkılması istenen Eyfel son anda paçayı kurtarıp dünyanın en ünlü kulelerinden biri olmuş.

Yeşil hat üzerinde bulunan Trocadero metro istasyonundan çıkıp, meydandaki kalabalığı aşarak merdivenlerden inebilir; yavaşça kendisine doğru yaklaşabilirsiniz. Hele bir de akşamsa ışıl ışıl parlayan Eyfel ile tanışmanın tadı bambaşkadır.
Eyfel Kulesi’ne ayaklarında bulunan asansörlerle çıkabilirsiniz. Her katı için ayrı ücret uygulanmakta, detaylar için tıklayın.

Eğer hava güzelse ve şehirde geçirecek bol zamanınız var ise Seine Nehri kenarından Concorde Meydanı’na doğru yürüyüş yapabilirsiniz; eğer yürüyüşlük hava ve zaman yoksa hemen metro haritasına yönlenin.

Concorde Meydanı’na varmak için Paris’in en güzel köprülerinden biri olan Alexandre IIIKöprüsü’nü tercih etmeniz gerekli. Çünkü bu altın yaldızlı köprü Paris’in hem en eski hem de en ünlü köprüleri arasında. İhtişamlı heykelleri,  zarif lambaları, büyüleyici manzarasıyla kendisine ufak çapta platonik bir aşk duyabilirsiniz.

Concorde MeydanıParis’in görülmezse olmazları arasında, buraya vardığınızda ne kadar büyük bir meydanda olduğunuzu görünce hayrete düşebilirsiniz. Bir sürü olaya tanıklık etmiş bu koca meydan, ne düğünler, ne şenlikler, ne idamlar görmüş.

Ben bunu bir yerden tanıyorum dediğiniz Mısır’ın hediyesi, 3000 yaşından fazla olan Luksor Dikilitaşı farkına varacağınız ilk şey olacak; evet hem de çok tanıdık çünkü ikizi Sultanahmet Meydanı’nda.

Buradan caddenin diğer ucundaki Zafer Takı’nı yani Arc de Triomph’u görebilirsiniz. Yürümeyi göze alırsanız ki yol iki kilometre civarı,  ara caddelerde bulunan müzeleri de kaçırmamış olursunuz. Ünlü müze ve yapılardan Petit Palais Güzel Sanatlar Müzesi, çatısı camdan olup sanat galerisi olarak kullanılan Grand Palais ve Bilim Müzesi olarak kullanılan Palais de la Découverte ihtişamlarıyla sizi ayaklarına kadar getirtip, yolunuzu uzatabilirler.
 

Champs-ElyséesCaddesi’ne vardığınızda; caddenin genişliği, lüks mağazaların önündeki kuyruklar, yirmi dakikalığına lüks araba kiralayan şirketler şaşırtabilir sizi. Fransızlar’ın dünyanın en güzel caddesi olarak gördüğü Champs-Elysées sadece butiklerden ibaret değil; tiyatroları, kabareleri, sinemaları, restoran ve kafeleriyle de nam salmış olduğundan birçok insan buraya geliyor.

Caddenin sonundaki yapı ise yine Paris’in sembollerinden biri olan Zafer Takı. Tarihi bir anıt olan Arc de Triomphe, on iki caddenin ortasında yer aldığından dolayı, yoğun bir trafikle karşılaşmaya hazırlıklı olun.

Concorde Meydanı’nın arka tarafında kalan Tuileries Bahçeleri’nden girdiğinizde ise Louve Müzesi’ne doğru yol alabilirsiniz.

Louvre Müzesi Fransa’nın ilk devlet müzesi olmakla beraber, dünyadaki en çok ziyaret edilen müze ünvanını layıkıyla taşıyor. Cam piramit önünde uzun süre bilet sırası bekledikten sonra içeri girip dünyanın en önemli sanat eserlerini görebilirsiniz. Bunların arasında en bilinen eserlerden biri de Leonardo Da Vinci'nin ünlü Mona Lisa'sı.

Lakin bu müzeyi gezmek sandığınızdan daha fazla zamanınızı alabilir; o yüzden tüm günü burada geçirebileceğinizi düşünerek program yapmanızda fayda var.

Ve istikamet Notre-Dame Katedrali, adına birçok şarkı ve müzikaller de düzenlemiş bu güzel yapı, Paris denince yine ilk akla gelenlerden biri.

Maalesef bu katedrale de Eyfel gibi yıkılma kararı çıkmış.19. yüzyılda kathedral bakımsız görünümünden dolayı yok edilmek istenmiş. Victor Hugo’nun yazdığı Notre-Dame’ın Kamburu kitabıyla tekrar itibarını kazanarak, bugün sizin kendisine hayranlıkla bakmanızı sağlamış.

Paris kafeleri ve restoranlarıyla ün yapmış bir şehir ve bunların en yoğun olduğu bölge Notre-Dame’ın çok yakınında bulunan Saint Michel. Bu şenlikli semtin ara sokaklarında dolaşarak Fransız kafe ve restoranları hakkında bilgi edinebilir; yeni tatlar, kelimeler, müzikler katabilirsiniz hayatınıza.

Sonunda yeter bu büyük şehir kaosundan, kalabalığından, biraz huzur lazım diye isyan ettiğiniz zaman Lüksemburg Bahçesi kollarını açacak size! Hemen koşun bu muhteşem bahçeye, kocaman ağaçlarla ve renkli çiçeklerle ruhunuzu doyurun.

Paris’i biraz da tepeden görmek isteyenler için en güzel seçim Montmartre’ta bulunan ve kutsal kalp anlamına gelen Sacré-Cœur Bazilikası. Güzel bir park içinden geçip, bol merdiven çıkarak ulaşabilirsiniz bu beyaz ve zarif yapıya. Sizi çimenlerde veya merdivenler oturmaya imrendiren insanlar olabilir ki mutlaka bu ambiyansa ayak uydurup, Paris’i doyasıya izlemelisiniz.
 

Paris sadece bu güzel yapılardan ibaret değil; her köşesinde ayrı bir tarih, ayrı bir hikaye barındırıyor. Avrupa’daki en fazla zaman ayrılması gereken şehirdir bu yüzden Paris.

Umarım darılıp üzülmezsin Parisciğim; güzelsin, şıksın, ışıl ışıl, çekicisin ama karmaşan, biraz da kabalığın korkutucu…

Interrail - Avrupa Gezisi: Nice

Bu yaz Fransa’nın Ulusal Günü olan 14 Temmuz’da yaşanan terör olayından sonra içinizde buruk bir acıyla gezeceğiniz güzel şehir, Nice... Olayın gerçekleştiği, ismi La Promenade des Anglais olan sahil şeridi boyunca hayatını kaybedenler için bırakılan oyuncaklar, mumlar, çiçekler, taşlar hep çıkacak karşınıza... Fransa’nın Akdeniz’deki en ünlü turistik destinasyonu olan Nice; kahkahalarla dolu olması gerekirken, şehir şu an sessizce yas tutuyor.

Nice şehri denince akla ilk gelen yer olan, palmiyelerle bezeli La Promenade des Anglais;  gözünüze pek de yabancı olmayan bu kordon şeridi; koşu yapanları, bisiklete binenleri, köpeğini gezdirenleri, plajları, barları, kumarhaneleri, restoranları ve kafeleriyle yazı doyasıya yaşamak için birçok insanın zaman geçirdiği en ünlü yer. Şehre uzak olmayan havaalanından dolayı, üzerinizden geçen yolcu uçaklarının yarattığı gölge oyunlarını izlemek de farklı bir renk katacaktır kordon gezinize. Sahilde bulunan banklarda oturup, günü burada bitirmeye karar verirseniz, günbatımında gökyüzü size güzel bir şölen sunacak, pembe bir tül düşecek sanacaksınız üstünüze gökyüzünden…

Plajın bittiği yerde bir kale ilişecek gözünüze, zamanında Barbaros Hayrettin Paşa’nın kapısına dayandığı bu kalenin adı Le Chateau Tepesi. Bu kaleye ister asansörle, ister yürüyerek çıkabilirsiniz. Yukarıda sizi kocaman bir park karşılayacak, parkın çeşitli yerlerinden Nice’i yukardan izleyebilmeniz için panoramik alanlar mevcut. Arka tarafta yemyeşil Alp Dağları arasında kalan Nice, diğer yanda liman ve başka bir tarafta da ise upuzun sahil... Eğer buradaki sakin ve yeşil ambiyanstan ayrılmak istemiyorsanız; parkın içinde bulunan kafelerde veya çimenlerde oturarak, hafifçe esen rüzgârla cilveleşebilirsiniz.

Aşağıya yönlendiğinizde bölgenin yine bol kafe ve restoranlarıyla ünlü Salaya Meydanı’na giderek, mis kokulu ve rengârenk çiçek pazarını dolaşıp, lavanta kokularına bürünebilirsiniz.

Şehrin en yaşlı bölgesine yani Vieux Nice’ e dalıp dar sokaklarındaki mağazaları, küçük sanat galerini, aktarlarını, sabuncularını gezerken zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyeceksiniz. Pastoral renklerdeki panjurlu evler, labirent gibi daracık sokaklar buraların İtalya ile bir bağlantısı olduğunu düşündürecek size, ki yanılmıyorsunuz. Uzun yıllar İtalya egemenliğinde kalan Cote D’Azur’un gözbebeği olan Nice, Fransa’nın hâkimiyetine geçmesi 19. Yüzyılın sonlarına doğru olabilmiş ancak. Zaten İtalya’ya da 30 kilometre bile uzaklıkta değil Nice.

Bu tarihi bölgede,  Rossetti Meydanı’nda karşınıza çıkacak kiliselerden Sainte Reparat,  içinde sakladığı tablolar ve itinayla işlenmiş sütunlarıyla gönlüzü fethedebilir.

Fransa’ya gelip de La Fayette’e gitmeden olur mu hiç, şehrin en büyük meydanlarından biri olan Place Massena’da kavuşabilirsiniz kendisine.  Mağazaları ziyaret ederek devam etmek isterseniz gününüze, o zaman tramvayların geçtiği Jean Medecin Caddesi’ne yönelebilirsiniz.

Jean Medecin Caddesi üzerinde, karşınıza çıkacak olan Nice’in en büyük kilisesi, Paris’tekine benzer Notre Dame’a girerek tarihle süsleyebilirsiniz mağaza gezmelerinizi.

Nice güneş, eğlence, gurme mekanlar ve alışveriş imkanları sunsa da; sanata merakı olanlara da alternatifler sağlıyor. Cimiez Bulvarı’nda bulunan, etkileyici resimleriyle ünlü, her resminde ayrı simgeler kullanan Marc Chagall’ın müzesi en gözdelerden biri. Bu bulvardan yukarıya doğru ilerledikçe anlayacaksınız Nice’in lüks bir kartiyesinde olduğunuzu; tarihi güzel apartmanlar, malikâneler, villalar... Sosyete Nice dememişler boşuna.

Cimiez Bulvarı’nın tepelerine doğru, caddenin solunda kalan  güzel bir parka varacaksınız. İsmi Parc des Avenes, içinde Roma kalıntılarını görünce Arkeoloji Müzesi’ne yaklaştığınızı anlayabilirsiniz.Modern sanat ressamlarından Matisse’in müzesi de hemen bu müzenin yanında bulunuyor.

Parkın içinde zeytin ağaçlarıyla bezeli, yemyeşil bir alana varacaksınız, yeşilin verdiği huzurla, kendinizi farklı bir yere ışınlanmış gibi hissedebilirsiniz.

Parkın sonunda bulunan Cimiez Manastırı ve Nice’e farklı bir açıdan bakmanızı sağlayan,  çeşitli çiçeklere ev sahipliği yapan bahçesini ziyaret etmeyi sakin ihmal etmeyin.

Nice’in diğer seçkin sanat müzeleri ise Baumettes Caddesi üzerinde bulunan Muéee des Beaux-Art (Güzel Sanatlar Müzesi) ve Yves Klein Meydanı üzerinde bulunan MAMAC Musee d’Art Modern et d’Art Contemporain (Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi) sanatseverler için güzel duraklardan bazıları.

Nice’e gelip Monaco, Monte Carlo ve Cannes’i da ziyaret etmek isteyenler Thiers Caddesi’nde bulunan gardan trene atlayarak, yarım saat bile sürmeyen yolculuk sonrasında tatillerine yeni renkler katabilirler.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı