Bir şehir düşünün; özene bezene yapılmış evlerle, geniş caddelerle, muhteşem tarihi yapılar ve içinde kaybolabileceğiniz parklarla dolu olsun... İşte Bükreş! Boşuna doğunun Paris’i dememişler buraya...
Nüfusu iki milyona yakın Romanya’nın şık başkenti Bükreş’te fotoğraf makinenizi elinizden düşürmek istemeyeceksiniz; Japon turistler gibi gezip güzel karelerle dolduracaksınız makinenizi.
Otelimiz, Bükreş’in en büyük meydanlarından biri olan Piata Romana’ya beş dakika yürüme mesafesinde bulunan, kahvaltı servisiyle bizi mest eden Hotel Christina.
Otelimizin tarihi yerlere yakın olmasından dolayı, biz bu şık şehirle tanışmak için yürümeyi tercih ettik. Yürümekten haz etmeyenler için metroyla seyahat etmek şehirde hızlı hareket etmenizi sağlayacaktır; iki kullanımlık metro biletini 5 Lei ödeyerek istasyonlardan temin edebilirsiniz. Bükreş’in en güzel ve ünlü caddelerinden Victoriei’den şehrin tarihi merkezine doğru yürürken caddenin her köşesinde ayrı bir eserle karşılaşacaksınız. Bunlardan en önemlisi ise Devrim Meydanı(Revolution Park). 1965-1989 yılları arasındaki Devlet Başkanı Çavuşesku kurşuna dizilmeden önce son konuşmasını bu meydandan yapmış. Romanya’nın çektiği acıları daha iyi anlayabilmek için, Çavuşesku ile ilgili ufak bir araştırma yapmanızı öneririm.
Avrupa Miras Listesi’nde bulunan Athenaeum Konser Salonu ve Ulusal Sanat Müzesi, sizin bu meydanda uzun süre zaman geçirmenizi sağlayacak yapılardan sadece birkaçı.
Meydandan ayrılıp Lipscani’ye (Old town) doğru ilerlerken yine gözlerinize şölen yaşatacak bir sürü binayla karşılaşacaksınız. Caddenin sol tarafında bulunan Opera Binası’nın önündeki Atatürk Anıtı’na uğramadan geçmeyin.
Caddenin en ihtişamlı binalarından CEC BANK Sarayı’nın karşısındaki dar sokaktan şehrin tarihi merkezine giriş yapabilirsiniz; bu bölge Bükreş’in en güzel yapılarına ev sahipliği yapmakla beraber, en renkli restoranların ve hızlı gece hayatının yaşandığı mekanların da merkezi konumda.
Caru’cu Bere, bölgedeki tarihi binalardan birinde hizmet veren, Bükreş’in en ünlü ve canlı restoranı. Bükreş’e gelip de burada bira içmeden; binanın havasını koklamadan dönmemeniz gerektiğini, kapının önündeki kalabalıktan anlayabilirsiniz.
Lipscani’nin en güzel yanı ise sokaklarının sürprizlerle dolu olması. Modern bir barın hemen yanında çok eski bir kiliseye rastlayabilirsiniz. Siz de her sokağa dalıp çıkarak bu bölgeyi adım adım keşfettikten sonra bir bara oturup gecenin keyfini çıkarın.
Bükreş’in en eşsiz yerlerinden biri de, kesinlikle huzur dolu parkları. Uçsuz bucaksız parklarını bir güne sığdırmanız ise neredeyse imkânsız... Parkları gezmeye, şehir merkezine yakın olan Cismigui’den başlayıp dünyanın Pentagon’dan sonra ikinci büyük binası olan 1100 odalı Parlamento’ya doğru ilerleyebilirsiniz. Bu koskocaman binanın çevresini gezerken bile epey yorulabilirsiniz...
Şehrin kuzeydoğu bölgesinde bulunan Herastrau Parkı’na gitmeden olmaz. Bu parka girerken yine kendinizi Paris’te gibi hissettirecek bir yapı çıkacak karşınıza, Arcul de Triumf yani Zafer Takı.
Parka girmeden önce, Açıkhava Ulusal Köy Müzesi’ni gezerek, Romanya’nın nostaljik köy yaşamına tanıklık edebilirsiniz. Eğer akşama doğru Herastrau Parkı’na gittiyseniz, göletin çevresinde oturup günbatımının suya yansıyan renk cümbüşüne katılmayı ihmal etmeyin.
Bükreş düzenli bir şehir olduğu için kaybolmanız imkansız; ayrıca kendinizi güvende hissetmemeniz için hiçbir neden yok. Şehirde birçok Türk mağazası, restoranı hatta bankası bile mevcut; bu sayede hiç yabancılık çekmiyorsunuz.
Tarihiyle, sanatıyla, parklarıyla, eğlencesiyle herkese hitap eden şık Bükreş’te güzel zaman geçirememek zor ihtimal.
Interrail turumuzun bu rotasında Bükreş'ten önce Sofya'daydık. Sırada ise şu şehirler var: Budapeşte, Viyana, Prag, Berlin, Amsterdam, Brüksel, Paris, Lyon, Nice, Torino, Bern, Stuttgart