Daha önce Doğu bloku ülkelerinden Bulgaristan ve Ukrayna seyahatleri yapmıştım. Bükreş seyahatine başlarken de Sofya benzeri bir şehre gideceğimi düşünüyordum ancak beklentilerimin çok üzerinde bir Bükreş ile karşılaştım.
İstanbul'dan yaklaşık 1 saatlik bir uçak yolcuğu ile Bükreş Otopeni Havaalanı'na vardık. Havaalanından şehre gitmek için taksi ya da havaalanının hemen dışında yer alan şehir otobüslerini kullanabilirsiniz. Taksilerin fiyatı km başına 1,5 Ron civarında (kesinlikle taksimetreyi kontrol edin, taksicilerin turistleri dolandırdıklarını birçok kişiden duydum); otobüs fiyatı ise 2 Euro civarındadır. Ben bu gezi kısa olacağı için araç kiraladım. Araç kiralama ise 40 Euro'dan başlıyor. Ben Opel Insiginia marka aracı 2 gün için 115 Euro'dan kiraladım; ancak bu rakam için ciddi pazarlık yaptığımı belirtmeliyim. Kesinlikle siz de pazarlık yaparak fiyatı indirebilirsiniz.
Bükreş'te şehir merkezine yakın bir otelde kaldım. Şehir merkezine yakın bir yerde konaklayacaksanız birçok yere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Ben ilk akşam Romanya'nın en eski restaurantı olan Caru'cu Bere'yi tercih ettim. Romanya'da birçok mekana göre daha pahalı olan bu restoranın en önemli özelliği geleneksel Romanya yemekleri ve ev şarabı servis etmesi. Bunun yanı sıra 1800'lü yıllardan beri hizmet vermiş olması ve sıradışı mimarisi de görülmeye değer. Bence bir akşam da olsa Caru'cu Bere'yi denemelisiniz. Bu restoran dışında ise The Artist isimli mekan çok üvülüyor.
Old Town'da gezerken zaman zaman Asmalı Mescit'te yürüdüğümü hissettim. Sağlı sollu bir çok barda gençler genelde bira içiyordu. Ben ikinci akşam Old Town'da steak yemeyi tercih ettim. Çok renkli ve eğlenceli bir yer olan Old Town'u çok seveceksiniz.
Bükreş'e gittiğinizde göreceğiniz ve gezeceğiniz birçok tarihi yer var. Bunların en önemlisi Parlemento Sarayı diyebiliriz. Parlememto Sarayı, 1983 Nikolai Çavuşesku tarafından yaptırılmaya başlıyor ve 1989 yılında yapımı tamamlanıyor. Ancak Çavuşesku bu büyük binanın bitişini göremiyor. Dünya Guinness Rekorlar Kitabı'na göre, dünyanın en büyük sivil yönetim, en pahalı yönetim ve en ağır binasıdır. Çavuşesku, sarayın ismini Cumhuriyet Evi (Casa Republicii) koymuş; ancak Romenler halen Halkın Evi (Casa Poporului) olarak adlandırmaktadır. Binanının yapımı için 30 bin ev yıkılmıştır. Bina bazı Romenler tarafından gurur kaynağı olarak görülürken bazı Romenler tarafından ise eski rejimden kalan bir anı olarak görülmektedir. Ancak binayı sevsinler ya da sevmesinler Bükreş'in en çok turist çeken yeri olduğu gerçeği ortadadır.
Dimitrie Gusti Ulusal Köy Müzesi, Herăstrău Parkı, Ateneum, Grigore Antipa National Museum of Natural History gibi müze ve parklar da Bükreş'te görebileceğiniz diğer yerler.
Şehrin hemen her yerinde Dracula'nın hediyelik eşyalarını bulabilirsiniz. Dracula'nın vatanında bir Dracula Müzesi olduğunu da hatırlatayım. Hediyelik eşyalar ve magnetler ortalama fiyatın üzerinde; birçok şeyin ucuz olduğu Romanya'da hediyelik eşyaların bu kadar pahalı olması şaşırttı beni. Ama yine de gelirken magnet ve Dracula heykeli almadan gelmeyin.
Bükreş, Tuna Nehri'nin bir kolu Nambovita Nehri'nin kıyısında kurulmuştur. Şehrin her tarafından nehri görebiliyosunuz ancak maalesef nehir çok bakımsız ve pis, hatta bazı yerlerde rahatsız eden bir koku yayıyor. Bu güzel Avrupa şehrinde bakımlı bir nehir olsaydı çok daha şık ve güzel olurdu.
Bükreş'te çok fazla zaman harcayamadığım için şehri doyasıya gezmek içimde kaldı. Bükreş'e tekrar gitmek ve özellikle Old Town'da tekrar zaman geçirmeyi istiyorum. Yazının başında da dediğim gibi beklentilerimin üzerinde güzellikler karşıladı beni Bükreş'te. Umarım sizin seyahatinizde keyifli geçer.