Bükreş'in Sarayları

Bir ülkede yaşamak ile bir ülkeye turist olarak gitmenin arasındaki en önemli fark çoğu zaman görülmesi gereken bazı yerleri aslında turist olduğumuzda kaçırıyor oluşumuz. Hatta tam da bu yüzden son zamanlarda yeni bir akım var, o ülkelerde yaşayan insanların turlara rehber olması. Son 4 senedir Bükreş-Romanya’da yaşadığım için ben de kendimi bir lokal olarak hissediyorum hatta birçok Romen’e göre Romanya’yı daha çok gezdiğim ve bildiğim söylenebilir.

Bükreş ile ilgili blogları ve yazıları okudukça ve tüm turların Çavuşesku’nun yaptırdığı 1.000 odalık sarayla sınırlı olduğunu görmek beni üzüyor. O yüzden bu kez Parlamento Sarayı hariç aslında görmeniz gereken 2 önemli sarayı anlatacağım.

COTROCENI SARAYI

Bunlardan ilki; Cotroceni Sarayı. 1679 yılında o zamanın ünlü ve asil ailelerinden birine mensup Şerban Cantacuzino tarafından Cotroceni Tepesi’ne bir manastır olarak yaptırılan bina zaman içerisinde gelişerek ve çeşitli felaketler geçirerek günümüze ulaşmış.

1883 yılına kadar birçok başkan burayı kullanmış, 1883 yılında başa gelen I. Carol buranın tamamen değiştirilip büyütülerek kraliyet ailesinin yaşayacağı saraylardan biri olmasına karar vermiş, öyle ki hiç sahip olamayacağı kendi kanından gelecek tahtın varisini aslında burada yetiştirmek istemiş. Ama hikâye çok acıklı çünkü aslen Alman olan Carol ile Kraliçe Elizabeth’in sadece bir kız evlatları olmuş ama o da amansız bir hastalıktan 3 yaşındayken yaşama veda etmiş. Sonrasında da evlat sahibi olamayınca Kral I. Carol tahtı yeğeni Ferdinand’a bırakmış. Kökenleri Alman ve İngiliz olan kraliyet ailesi Romanya’ya o kadar gönülden bağlılarmış ki bugün bile Romenlerin kalplerinde özel yerleri var.

1915-1926 yılları arasında kral Ferdinand ve eşi Kraliçe Marie zamanında da kraliyet sarayı olarak giderek büyüyen saraya; ekstra odalar, jimnastik salonu, dubleks apartmanlar eklenmiş. 1925 yılında o dönemin ünlü mimarlarından Grigore Cerchez, sarayın ilk ve ikinci katlarına teraslar eklemiş.

30 Aralık 1947 Komünist rejim ile birlikte o zamanın kralı I. Michael sarayı terk etmek zorunda bırakılmış ve içindeki pek çok kraliyet mülküne yeni hükümet tarafından el konulmuş. Bu dönemde birçok dekoratif eşya, tablo, halılar ve diğer eşyalar maalesef kaybolmuş ama sonrasında açılan National Cotroceni Museum’a bulunabilenler alınmış. Bugün müzede yaklaşık 20.000 eser var.

1977’deki büyük depremde saray çok büyük zarar görmüş, özellikle de ilk bina olan manastırın dış çeperindeki taşıyıcı duvarlar çökmüş.

Saray salı ve cumartesi günleri 09.30-16.30 arası açık ama önceden mutlaka randevu almak gerekiyor. 60 dakikalık ve 100 dakikalık 2 farklı tur var. Benim tavsiyem 100 dakikalık olanı almanız, böylece Antik Kilise ve mahzenleri de görmeniz mümkün. Ayrıca yanınızda mutlaka pasaportunuz olmalı, aman unutmayın yoksa giremezsiniz. (http://www.muzeulcotroceni.ro)

Cotroceni Sarayı’nın diğer bir özelliği de buranın Romanya Başbakanı tarafında idare merkezi olarak kullanılıyor olması, bu yüzden girişte özel güvenlik önlemlerini göreceksiniz, ayrıca binanın dışında dolaşırken de sessiz olmanız isteniyor. İngilizce turların 60 dakikası 40 lei, 100 dakikası 50 lei. Romen parası lei, biz Romanya’ya ilk geldiğimizde Türk lirası karşısında 0,60 değerindeydi ama maalesef şu anda kafa kafaya.

PALATUL PRIMAVARII

Gelelim ikinci saraya; kültür ve tarih dolu Cotroceni Sarayı’ndan sonra Ceaușescu’nun görkem dolu ama bir o kadar da kültürsüz olan kendisinin ve ailesinin yaşadığı saray Palatul Primavarii’ye, yani aslında Yazlık Sarayı’na… (http://casaceausescu.ro/?page_id=3403&lang=en)

Maalesef Bükreş’i ziyarete gelenler devasa Parlemento Sarayı’nı görüp Ceaușescu’nun orada yaşadığını düşünüyorlar hatta bu bilgiyi bazı bloglarda üzülerek okudum çünkü aslında Ceaușescu, sarayın bitimini göremeden kurşuna dizilerek öldürüldü.

Romen halkı açlık, sefalet ve çaresizlik içinde iken, Ceaușescu ve ailesi o zamanın yokluklar ülkesi olan Romanya’da dışarıdan aslında küçükmüş izlenimi veren oysa tam 1.450 metrekare üzerine kurulu, içerisinde sineması, botanik bahçesi, yüzme havuzu ve güzellik merkezi bulunan bu sarayda 1965-1989 yılları arasında yaşamışlar.

Ülkenin içerisinde bulunduğu yokluk düşünüldüğünde yaşam alanlarındaki şaşaa insanı derinden etkiliyor ve açıkçası kızdırıyor. Elena Ceaușescu’nun o dönemin modasını yansıtan kıyafetleri sergilenenler arasında, öyle ki Romenlerin o dönemde belki de tek tip ve sadece bir ayakkabısı varken onun koleksiyonu ve birbirini tamamlayan kemer ve çanta aksesuarları ziyaret eden herkesi şaşırtabiliyor.

Ceaușescu ailesinin iki oğlu (Nicu, Valentin) ve bir kızı (Zoia) var. Sarayın içerisinde hepsinin kendilerine ait apartman daireleri var yani yatak ve oturma odası yanında bir de banyo kendilerine ait. Yine aynı dönemde Romenlerin tek odalı komünist evlerinde oturmaya zorlandıkları düşünülünce insanın canı acıyor.

Sarayın içerisindeki yüzme havuzu yarı olimpik ölçülerde, aklınızda öyle mütevazı küvetten bozma bir havuz canlanmasın, ayrıca güzelliklerine ve sağlıklarına düşkünlükleriyle bilinen çiftin o döneme ait güzellik makinelerinin bulunduğu odalar görülmeye değer. Oksijen masajı için olan makine beni benden alıyor. Çiftin kendisine ait banyosu ise altın varaklar ile kaplanmış.

Palatul Primavarii için de önceden mutlaka randevu almanız ve yanınızda pasaportunuz ile gitmeniz gerekiyor. Bir tek pazartesi günleri kapalı, tur 45 dakika kadar sürüyor ve 50 lei.

Cotroceni Sarayı Romanya’nın tarihi hakkında zengin bir bilgi verip kültür çeşitliliği hakkında bilgiler sunarken, Palatul Primavarii komünist dönemde şaşaa içinde yaşayan başkanın hayatı hakkında bilgiler vermesi açısından görülmeye değer ve bence Romanya’yı anlamanız içinde biçilmiş kaftan.

Instagram: banuyollarda 

BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.