“Dünya tacının en güzel mücevheri” demiş Goethe bu masalımsı altın şehre. Almanya, Polonya, Avusturya ve Slovakya’ın aralarına aldıkları, küçük bir ülke olmasına karşın 13 Unesco Dünya Mirası barındıran Çek Cumhuriyeti’nin hiç kuşkusuz ki Avrupa’nın belki de en ünlü ve ünlüler şehri, başkent Prag.
“Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” ve Milan Kundera’nın ve "Karanlık derinliklere yeterince uzun süre bakarsan o da sana bakar..” diyen Franz Kafka’nın şehri. Navratilova gibi bir tenis devi, Eva Herzigova gibi bir güzel yetiştirmiş ülke..Memleketine olan hasreti hiç bitmeyen şairimiz Nazım Hikmet 1956-58 yılları arasında bu şehirde olduğu sürede sürekli uğradığı, Ulusal Tiyatronun karşısındaki 150 yaşındaki Slavia Kafe’nin duvarında birçok ünlünün yanına resmi asılmış şairimiz.. zatürre tedavisi ve “Uluslararası Barış Ödülü”nü almak için gittiği Prag sokaklarını arşınlarken vatan hasretini buradan da haykırmış…
“Hasretlik canıma yetti, Pes! / beni İstanbul’uma götürsün bir saatlik
Çalıyorum kapıyı, çalıyorum.. Kapı açılmaz…
Prag’da ay doğuyor limon sarısı / Doktor Faust’un evi önünde duruyorum,
Çalıyorum açılmaz kapıyı gece yarısı ”
“Şair memleketten uzak / Hasretten delik deşik / Eski kentte duruyordu / Meydanlıkta yapayalnız
Gotik duvar üstünde / Hanuş Usta'nın saati On ikiyi vuruyordu..”
Çok duydum.. çok okudum seni Prag, mutlaka geleceğim. Yürekten istemek lazım.. Nihayet bu tarihi ve Dünya Mirası şehrine gittiğimde ise duyduklarımdan, gördüklerimden çok daha fazlasını buluyorum. Bu güzel mistik şehri yazmak zor, çok zor.. yazacak, anlatacak o kadar çok hikaye, yapı, tarih var ki, yazacaklarım hiç yeterli olmayacak ama biraz olsun anlatmaya çalışacağım.
Prag'da Gezilecek Yerler
Prag’ı keşfetmek için şehri yürüyerek gezmek gerekiyormuş, o halde biz de şehri içimize sindirerek gezmek için adımlarımızı hızlandıralım. Çok sayıdaki tarihi, ünlü ve muhteşem yapıları yakından inceleyerek gezmeye başlayalım.
Charles Bridge - Karluv Most
Deniz, nehir, göl kısacası suya olan aşırı sevgimden şehrin ortasından geçen nehri görmek ve üzerindeki köprülerden yürümek, köprünün bitimindeki Kafka Müzesi'ne gitmek için sabırsızlanıyorum. Güzel köprünün Prag Kalesi ve kilise kulelerini arkasına alarak verdiği poz gündüz ayrı güzel, gece ışıklar içinde ise büyüleyici bir güzellikte. Sokak ressamları ile müzisyenleri ve turistlerin yoğun ilgisi ile gece gündüz köprüyü insansız sadece doğal güzellikleriyle fotoğraflamak neredeyse olanaksız.
Vltava Nehri'nin üzerinde, Bohemya Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru IV. Charles tarafından yaptırılan Köprü 1342 yılından beri Vltava Nehri üzerinde yükselmekte ve nehrin süsü. 17. yy'da yerleştirilmiş aziz heykelleriyle büyüleyici bir görünüm kazanmış. Üzerinde sağlı sollu 30 Barok heykel, 16 sütun ve 3 köprü kulesi (bu heykellerin orijinal olmadığı, gerçek heykellerin Prag Ulusal Müzesinde sergilendiğini öğrenince epey şaşırdım) ile de şehrin süsü.
Bu güzel köprüyü ve çok yakından gördüğünüz tarihi yapıları bir kez de farklı görmek ve başka açılardan fotoğraflamak isterseniz Vltava Nehri üzerinde gezen teknelerle gezinti yapabilirsiniz. Hatta bu geziyi gündüz yerine gün batımı saatlerinde ya da gece ışıkları altında yaparsanız çok daha keyif alacağınızdan eminim. Charles Köprüsünün altından geçerken dilek tutmayı da sakın unutmayın.. Çok reklam gibi oldu sanırım ama emin olun orada teknem yok, olsa sizleri de davet ederdim zaten.
Prag’ın su ihtiyacını tek başına sağlayan Vltava Nehri, üzerinde deniz taşımacılığı yapılmadığından olsa gerek, Avrupa’nın en temiz nehirlerinden biri. Aynı zamanda da Avrupa’nın en popüler su sporları merkezi olan nehir, Tuna Nehri'nin kollarından biri gibi algılanır, oysa Çek Cumhuriyeti’nin güney dağlarından beslenip yoluna kuzeye doğru devam ederek Almanya topraklarında, Hamburg’da denize dökülür.
Prag’da mutlaka görülmesi gerekli yerler -heykeller, çeşmeler, anıtlar, saraylar- o kadar çok ki.. tarihi binalar derseniz her sokakta, her köşede. Gezmeye şehrin en popüler gezi parkuru ve kentin en eski semti ve Prag Kalesi'nin duvarları içinde kalan, avlusunda kurulmuş Hradcany’dan başlamaya ne dersiniz. Daha sonra da Saat Kulesi'ndeki ilginç showu izlemeye gidebiliriz, bu ilginç rituel her saat başı olduğu için de zamanımızı ona göre ayarlayacağız, hatta biraz erken giderek çevresindeki şık kafelerde bir kahve molası da verebiliriz.
Prag Kalesi ve Prag Kraliyet Sarayı
Şehrin tarihi, Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en büyük antik kalesi olan ve yapımına 9.yy'da başlanan Prag Kalesi ile başlamış. Geniş bir tepenin üzerine 12 yüzyılda kurulmuş kalenin içinde sayısız bina yer almakta ve hepsi de farklı stillerde inşa edilmiş.
Başkanlık Sarayı, kaleye sonradan eklenmiş, romanesk mimari tarzında ve yıllar boyu, hatta II. Dünya Savaşı sırasında bile hep başkanlığı sarayı olarak kullanılmış. Çek ailesine ait çok değerli mücevherler ve hazinelerin bir bölümü de yine Kraliyet Sarayı içinde saklanıyor.
St. Vitus Katedrali
Prag kalesinin olduğu alanda yer alan St.Vitus Katedrali, Prag’daki en gösterişli yapılardan sadece biri. Gotik mimarinin şaheserlerinden biri ancak dış süslemeler Barok tarzında, süsleme dediğime bakmayın, bunların içi su olukları, dış görünümleri ise korkutucu ve ürkütücü, şeytani görünümlü yaratıklar, neden anlamak zor.
St. George Bazilikası
St. George’un Bazilikası, şehirdeki en eski ve iyi korunmuş bir dini yapı, I. Dünya Savaşı’nda ölenlerin anısına dikilmiş olan anıt, St. George’un bir ejderhayı öldürme sahnesi olan St. George Heykelini de görülmesi gerekenler.
Kalenin içindeki en yüksek noktadaki çan kulesinin tepesine tırmanabilirseniz pişman olmazsınız, buradaki muhteşem şehir manzarasını fotoğraf severler kaçırmasın.
Belvedere Sarayı
Prag Kalesi yakınlarındaki yazlık saray olarak inşa edilen Belvedere Sarayı’nı da görmenizi tavsiye ederim, özellikle de yemyeşil, cennetten bir parça olan bahçesini. Halka açık, gezebilir, yeşili doyasıya yaşayabilirsiniz. Diğer ucunda sarayı göreceksiniz.
Prag kalesinin gölgesinde kalan sokakta ise, Simyacılar Sokağı No.22, Kafka’nın birkaç yılını geçirdiği, önemli bazı eserlerini yazdığı evi de ilginizi çekerse görebilirsiniz.
Kalenin eteklerine kurulan ve Vltava Nehri’nin kıyısına, Charles Köprüsüne kadar uzanan, bölgenin kalbinin attığı Mala Strana Meydanı, Eski Şehir ile birleşir. Dış cepheleri Barok, iç mekanları gotik yapıların altında çok hoş hediyelik eşya ve el sanatları ürünler satan dükkanlar, Çek biralarını tadabileceğiniz publar, keklerini tadabileceğiniz kafeler, caz barları ile çok keyifli.
Prag Eski Şehir Meydanı
Komünist rejimin ilanına tanık olmuş, II. Dünya Savaşı sırasında zarar görse de ayakta kalmayı başarmış tarihi binalarıyla, arnavut kaldırımlarıyla şehrin en ilgi çeken noktası bu meydan. Dekoratif tenteleri ile çok sayıdaki turistik restoran ve barları meydana keyif katmış, yer bulmak zor, gerçek anlamda kalabalık. Araç trafiğine kapalı meydanda ilk göze çarpan ortadaki havuz ve içindeki Maximilian Çeşmesi, 1572 yılından kalma.
Astronomik Saat Kulesi
Bu meydanda, yani şehrin tam kalbinde yer alan ve içindeki kuklalar ile her saat başı mini bir gösteri sunan Saat Kulesi tüm turistlerin yoğun ilgisini çekiyor. 15. yy yapısı Astronomik Saat Kulesi’ni insanlar yıllardır görmeye geliyorlar. Hatta bazı insanlar sadece bu saat için gelirlermiş. Bence de şehre gelen hiç kimse bu saat kulesini görmeden dönmemeli. Peki siz gördünüz mü? Gördüyseniz sizi geçmişin izlerinde bir yolculuğa çıkaracak bu saatin hikayesi mi biliyor musunuz?
15.yy sonlarında Charles Üniversitesi'nde profesör olan Hunuş Usta yapmış bu Saat Kulesini. Saat güneşin, dünyanın ve ayın konumlarını gösteren astronomik bir saat. Usta saatin dış tarafındaki rakamları, meydanın arka paralelindeki Yahudi mahallesinde oturan insanlara jest yapmak için İbranice yaparak Babil Saati'ni göstermesini sağlamış.
Saatin üst tarafına, her iki yanına ikişer kukla koymuş. Elinde tuttuğu aynada kendini seyreden kukla "kendini beğenmişliği", elinde altın torba tutan Yahudi "cimriliği", iskelet olan "yaşama karşı isteksizliği", elinde müzik aleti –bir mandolin- tutan kukla ise "gece hayatı ve sefahate düşkünlüğü" simgelemekte. Özetle bu kuklalar insanlara "Kendini beğenmiş, cimri, yaşama karşı isteksiz ve sefahate düşkün olmayın" mesajı vermekte.
Saatin alt tarafında ise insanları "bilim, adalet, astroloji ve eğitim"e önem vermeleri konusunda uyaran dört heykel daha bulunuyor. Bu saatle “herkes bir gün geldiği yere geri dönecek yani elbet bir gün toprakla özleşip ölecek” (tıpkı Kutna Hora şehrindeki Kemikli Kilise'de olduğu gibi – bu kiliseyi de anlatacağız size) mesajını vermek isteyen Hunuş Usta bu saatle birlikte de çok önemli biri olur, çok ünlenir, hatta kraldan daha fazla konuşulur hale gelir.. Bu ünlü hocaya başka ülkelerden çok sayıda teklifler gelse de usta tüm teklifleri reddeder.
Bir ustanın kendinden daha popüler hale gelmesine kızan Kral, daha da önemlisi ülkesinde bulunan bu saat gibi güzel eserleri başka ülkelerde de yapmasını engellemek için ustanın gözlerine mil çektirerek onu kör eder. Göz nuruyla çalışan zavallı Usta körlüğü kabullenemez ve intihar etmeye karar verir, ancak krala olan öfkesini de yenemez ve saati bozmak için kendini saatin mekanizmasına bırakarak hayatına son verir. Ölümünden sonra tam 50 sene çalıştırılamayan saati seneler sonra bir usta onarmayı başarır.
Turistlerin yolun ilgisini çeken saatin önü, saat başlarına yakın dakikalarda mahşeri bir kalabalığı ağırlıyor, saat 21:00 e kadar her saat başı. Sanki her saat başı izleyenlerinin dikkatini verilen mesajlara çekmek ister gibi, çan sesleriyle İsa'nın 12 havarisi pencerenin önünden geçerek yaptığı küçük gösteri “uyanın” der gibi.. Bu gösteri bir horozun ötüşüyle son buluyor.
Bu ünlü show’u izledikten sonra Stare Mesto, Nove Mesto, Josefov, Mala Strana ve Hradcany semtlerini vaktiniz elverdiğince yürüyerek gezin, uzak bölgelere ise metro, otobüs ve taksiler ile ulaşabilirsiniz. Bu arada nostaljik tramvaylar o kadar hoş görünüyor ki, ben binemedim ama siz mutlaka bir kez olsun deneyin.
Mala Strana
Prag’ın merkezindeki bu semte Prag kalesinden Vltava nehrine doğru uzun merdivenli bir yürüyüş yolundan ulaşılıyor. Bu semtteki barok tarzdaki Wallenstein Sarayı günümüzde Çek Senatosu ve ziyarete açık. Bahçesinde bulunan yapay bir mağara ve heykeller etkileyici.
Stare Mesto - (Eski Kent)
Ortaçağın bu önemli yerleşimine Mala Strana’dan, Karluv Köprüsü’nü (Charles Bridge – Karlsbrücke) geçerek ulaşabilirsiniz. Günümüzde sokak müzisyenleri ve ressamları, hediyelik eşya satıcıları ile kentin en hareketli, kalabalık noktalarından Stare Mesto.
Nove Mesto
Stare mesto’dan bu kez güneye doğru yürürseniz Yeni Kente ulaşacaksınız. Bu semtte görülmesi gereken yapı Narodni Muzeum -Ulusal Müze- geliyor. Çek sanatçılarının büstleri, heykelleri ve Avrupa resim sanatı koleksiyonu ile ilgi topluyan bir müze. Semtin bir başka önemli binası ise Narodni Divadlo (Ulusal Tiyatro) - halen aktif olarak kullanılan opera, drama ve bale gösterilerinin sergilendiği Ulusal Tiyatro, Vltava nehri kıyısında yer alıyor.
Petrin Park ve Rozhledna Gözetleme Kulesi
Petrin Park’ta bulunan ve Eyfel Kulesi’nin küçük bir modeli olan Gözetleme Kulesi (Rozhledna)
1930’dan beri Praglı astronomların çalışmalarını yürüttüğü Petrin Tepesi’ndeki Rasathane (Hvezdarna) de ziyarete değer noktalardan.
Barut Kulesi (Prašná Brána)
Prag’a geldiklerinde mutlaka görülmesi gereken bir yer de Cumhuriyet meydanında yapımı 1475 yılına kadar uzanan ve yeni şehri eski şehirden ayırması için inşa edilmiş olan Powder Tower. 17. yüzyılda savunma ve silah barutu deposu olarak kullanılmış.
Dans Eden Ev (Dancing House)
ABD’li dansçı ve oyuncu Ginger Rogers ve Fred Astaire’e adanmış, 2 figürün dans eder gibi göründüğü modern bir bina.
Prag’da görülmeye değer yerler anlatmakla, yazmakla bitmez, mutlaka gidip gezmeli, görmelisiniz... İlgilenenler için birkaçı için kısa bilgiler yazımın sonunda)
Hitler'in de hayran olup II. Dünya Savaşı sırasında (Paris gibi) bombalatmadığı bu şehre ben de hayran oldum, hatta bayıldım. Vltava Nehri'nin iki yakasına kurulmuş, dünyanın en güzel tarihi şehirlerinden Prag. İnsanlarının sosyal yaşamlarıyla, kazandıkları parayla mutlu olduğu, suç oranının yok denecek kadar az olduğu, turistlerin sokaklarda korkusuzca dolaşabildiği şehri gezmeye doyamadım, zaten doya doya gezmek için zamanımı yeterli de bulmadım, illaki tekrar gelmeliyim..
Bir Ortaçağ Gecesi
Gece çok turistik bir gösteri olacağını tahmin ettiğimiz halde önerilen bir Ortaçağ Gecesine katılalım, en azından görmüş oluruz diye düşündük. Ama sonuç umduğumuz gibi hayal kırıklığı olmadı. Mekan kalın taş duvarlı tonozlu, adeta bir mahzen gibi, gerçek bir ortaçağ meyhanesi havasında, tahta masalar, mum ışıkları ile loş bir ortam. Garsonlar da Ortaçağ kıyafetleri içinde ellerindeki tahta tabakları ekmek tahtalarını masalara atıyorlar, evet evet gerçekten atıyorlar. Masanın üzerine bir tahta, bir bıçakla birlikte bırakıyor, kesin diyorlar, etlerin servisi de bir bıçağa batırarak önümüzdeki tahta tabaklara bırakıveriyorlar, fotoğraf çekmek için ayağa kalkıp dolaşanları sözde azarlayarak omuz atarak kendilerine yol açıp dolaşıyorlar masaların arasında. Kısacası bire tam bir ortaçağ gecesi havası yaratmaya çalışıyorlar, demek ki o devirde böyleymiş diye gülüşüyoruz.. Derken show başlıyor, ateş yutan adamlar, ateş çemberi, cadı mahkemesi ve sonuçta yakılarak öldürülmesi şovu. Güzel bir geceydi bence. (geceye, hatta bu ülkeye de yakışmayan, tek şey dansözdü sanırım)