Bazı yerler vardır; gidip görülmesi gereken 10 maddeden daha fazlasına sahiptir. İşte Prag’da öyle bir yer.
Şehri gezmeye başlamadan önce Vltava Nehri’nin kenarında bir banka oturup; nehri, yeşili, eski şehri, Karl köprüsünü , huzuru seyre dalmalı insan. O ruhu hissetmeli ve daha sonra şehrin yaşantısı içine dalmalı...
Avrupa’nın tam kalbinde yüzyıllardır eski Bohemya Krallığı’nın başkenti Prag. Ortaçağda IV. Karl’ın büyük imparatorluğunun başkenti olarak ün kazandı ve Karl dönemin en büyük gücüydü. Şehir 16. yüzyılda Habsburg Hanedanı'nın önde gelen merkezlerinden oldu ve 1918 yılında bağımsızlığını yeni kazanan Çekoslovakya’nın da başkenti oldu.
İşte tüm bu olaylar sonucunda bize ulaşan Köprüler, saraylar, meydanlar... Tarih kokan eşsiz zenginlikteki Prag!
Nasıl Gidilir?
Yaklaşık 2 saat 40 dakikalık bir yolculukla Prag'a havayolu ile ulaşabiliyorsunuz. Havalimanından indiğinizde AE 1 (Airport Express) numaralı otobüsler sizi şehrin merkez tren istasyonu olan Hlavni Nadrazi’ye getirecek.
Tarihi
Prag’ın tarihi M.Ö. 400’lere kadar gidiyor. Daha sonra Slavların gelişi, Premyslid Hanedanlığı, Prens Vaclav, IV. Karl dönemi, Husçu savaşlar , Habsburg Hanedanlığı derken Prag tarihi birçok zenginliği bünyesinde barındırıyor. II. Dünya Savaşı'nda Hitler'e boyun eğmeleri sayesinde bu zenginlik yıkımdan kurtulmuştur.
Tarihi Yerler
Prag tartışmasız dünyanın en muhteşem kentlerinden biridir. 13. yüzyıldan günümüze gelen mimarı bir hazineyi barındırıyor. Eski şehrinden, Prag Kalesi'ne , Karl Köprüsü'nden saraylarına; hatta dar Arnavut kaldırımlı sokaklarında adsız tarihi binalarına kadar görülesi bir yer Prag.
Prag Kalesi
Kale demişken sıradan bir kale olarak düşünmeyin. Burası içinde sarayları, dini yapıları barındıran bir kompleks. Vltala Nehri üzerindeki Karl Köprüsü üzerinden geçerek ve birkaç merdiven (birkaç derken bana göre hayli çoktu hele bir de kucağınızda 10 kilo bebekle bayağı spor oldu :)) çıkarak ulaşabiliyorsunuz.
Kalenin yapımına 9. yüzyılda başlanmış , farklı tarihlerde çeşitli yapılar eklenmiş. 16. yüzyılda çıkan yangında hasar görmüş ve Rönesans tarzında yeniden yenilenmiş.
Kaleye ilk girişte kapıda nöbet tutan askerler sizi karşılıyor. Bu giriş eskiden hendeklerin bulunduğu yer imiş ancak daha sonra doldurulmuş. İkinci avluya 17. yüzyılda yapılan Matthias Kapıs'ından geçiliyor. İkinci avluda sizi Kutsal Haç Şapeli karşılıyor; ancak burası halka açık değil. Üçüncü avluya geçtiğinizde sizi muhteşem görüntüsüyle Aziz Vitus Katedrali karşılıyor.
Aziz Vitus Katedrali
Üçüncü avluya girer girmez sizi devasa kuleleri ve ürkütücü görüntüsüyle karşılıyor. 1344 yılında IV. Karl tarafından yaptırılmış. Katedral birçok sebepten dolayı ancak 1929 yılında tamamlanabilmiş. İçerisinde 18 tane şapel yer almakta. Yapının en dikkat çekici eseri 1370 yılında yapılan ’Son Yargı’ mozaiği. Ayrıca Neo Klasik tarzda ki vitraylarda çok göz alıcı. İçeride hem korku hem de hayranlık yaşıyor insan. Belki de dönemin dini liderlerinin de vermek istedikleri mesaj da buydu, korku ve hayranlık.
Kraliyet Sarayı
11.yüzyıldan Habsburg’ların başa geçmesine kadar Bohemya hükümdarlarına ev sahipliği yapmış. Sarayın dışarıdan görüntüsü çok mütevazi, biz saray olduğunu anlamayıp yanından geçip gitmişiz. :) Sarayın en büyük özelliği; sütunlarla desteklenmeyen o dönemki dünyadaki en büyük salonunu bünyesinde barındırması. Salon 17. yüzyılda toplantılara ev sahipliği yapmış, ancak daha önceki yıllarda burada kraliyet turnuvaları düzenleniyormuş. En gösterişli yeri ise taht salonu.
Karl Köprüsü
Yapımı 1400 yılında biten ve Kral IV. Karl tarafından yaptırılan köprü, zamanla üzerine eklenen heykelleri ile görmeye değer bir güzellik.
Bence en dikkat çekici heykel, Maltalı Aziz John, Vaolisli Aziz Felix ve Kutsanmış Ivan Heykeli, ya da bilinen adıyla Turk Heykeli. Heykelde o dönem hristiyan köleleri müslüman esir tacirlerinden satın alıp azad eden azizler John ve Felix betimlenmiş. Tabi elinde ki kölelerin tamamını sattıktan sonra ufka anlamlı bir bakış atan Avrupalıların zihninde ki "Türk" figürü de görmeye değer. Kompozisyona kendisi de hristiyan olmasına rağmen köle ticareti yapan bir patron olan Ivan'ın neden girdiği muamma. Yine de incelemeye değer.
Aziz George Bazilikası
Kraliyet sarayından çıktığınızda sizi Aziz George Bazilikası karşılıyor. 9. yüzyılda yapılan bazilika için Prag’daki en eski kilise olduğu söyleniyor. Birçok restorasyon çalışması görmesine rağmen orijinal freskleri de yerinde görebilirsiniz.
Altın Yol
16. yüzyıldan kalma eski evlerin sıralandığı dar ve şirin bir sokak. İlk önce kaleyi korumakla görevli okçuların yaşadığı daha sonra da yoksullara ev sahipliği yapmış bir sokak. Bir dönem de dünyaca ünlü yazar Franz Kafka, bu sokakta 22 numaralı evde yaşamış.
ESKİ ŞEHİR MEYDANI
Belediye Sarayı
Belediye Sarayı'nın en eski bölümü 14. yüzyıla kadar dayanıyor. Farklı zamanlarda binaya eklemeler yapılmış. Üst katlarında toplantı salonları ve sergiler yer alıyor. Bodrum katı zamanında zindan olarak kullanılmış. Günün farklı zamanlarında turlar düzenleniyor burayı ancak öyle görebiliyorsunuz. Binanın en ilgi çekici yeri ise 1490 yılında eklenen Astronomi Saati'dir.
Astronomi Saati
Her saat başında üzerindeki figürler ölüm saatine bakıyor, zil çalan ipi çekiyor ve yukarıda Mesih İsa ve havariler ortaya çıkıyor. Gösteri horozun ötüşüyle son buluyorr. Her saat başı bu gösteriyi izlemek için önünde büyük bir kalabalık toplanıyor.
Saat zamanı güneşin ve ayın döngülerine kadar değişen biçimlerde gösteriyor. O zaman kentin ileri gelenleri saati o kadar çok beğenir ki; saatin aynısı yapılmasın diye saati yapan ustanın gözlerine mil çekerler.
Bana kalırsa siz de diğer turistleri yaptığı gibi sadece saati arkanıza alıp resim çektirdikten sonra oradan ayrılmayın. Gösterinin bitip kalabalığın dağılmasından sonra kulenin dibine giderek saate yakından bir bakın. Üzerindeki 12 burç, takvim, ve başında sarıklı elinde eğri kılıcı ile Müslüman tasvirini inceleyin, unutmayın şeytan ayrıntılarda gizlidir.
Aziz Nikolas Kilisesi
1735 yılında yapılan kilisenin aslında yerinde 12.yüzyıldan beri bir kilise varmış. Barok süslemelere sahip kilise yeşil kubbeleriyle dikkat çekiyor.
Meydan
Meydan, toplantılara ve infazlara sahne olmuş yıllarca. 1437 de 56 tane Husçu asker, 1621 de 27 tane önde gelen lider… Meydanda idam edilen dini lider Jan Hus Anıtını görebilirsiniz.
Yahudi Mahallesi
Prag’daki Yahudi cemaati 11. yüzyılda oluşmuş bir alan. Asırlar boyunca bazı iktidarlar tarafından kabul görmüşler bazıları tarafından kabul görmemişler. Ama her şekilde de bulundukları bölge dışına çıkamamışlar.
Eski-Yeni Sinagog Avrupa’nın varlığını sürdüren en eski sinagogmuş. Ana salonda yer alan 12 üzüm salkımı 12 İsrail kavmini temsil ediyormuş.
Pinkas Sinagogu özel bir aile ibadet yeri olarak kurulmuş, zaten küçük olmasından da anlaşılıyor. Duvarlarında soykırımda ölen Çek asıllı Yahudilerin isimleri kazınmış. Avlusundan geçerek Eski Yahudi Mezarlığına geçebilirsiniz.
Alışveriş - Yeme İçme
Aslında Çek Cumhuriyetinin çok da kendine özgü bir mutfağı yok, ama Prag’da bütün Orta Avrupa yemeklerini bulabilirsiniz. Örneğin Gulaş gibi. İlginç olan Prag’da belki de boyutlarına göre Roma’dan daha çok İtalyan restoranı bulunması. Genellikle kaliteli ve fiyatlar orta, orta üstü. Bir de Meşhur Trdelnik’li dondurma var, meraklıları deneyebilir ama çok da muhteşem değil.
Alışverişe gelirsek sadece hediyelik eşya açısından şehrin merkezinden uzaklaştıkça fiyatlar düşüyor elbette. Değişik objelerin yanı sıra kentin simgelerinden kuklaları da alışveriş listenize dahil etmelisiniz.
Bebekle Prag
Havaalanında uçaktan iner inmez bez değiştirme ihtiyacımız oldu. Ve bir üst katta restoranların olduğu yerde bebek odasının olduğunu öğrenince çok sevindik. :)
Merkeze otobüsle giderken bir zorluk yaşamadık ancak otobüsten indiğimiz yerde metroya binmemiz gerekiyordu. Her metro istasyonunda ne yazık ki asansör yok ve 3 metro hattı var ve bazen aktarma yapmak gerekiyor. Biz bu yüzden metroya bineceğimiz zaman kanguru kullandık, daha rahat oldu.
Şehir genel olarak bebek arabasına uygun, ancak eski şehirdeki kaldırım taşlarının arası çok açık ve bebek arabası zor gidiyor. Eski şehir kısmında biraz zorlandık. Merdivenlerin çok olması ve aşırı kalabalıktan birçok müzeyi bebek arabası ile gezmek ne yazık ki çok zor. Özellikle Eski Belediye Sarayını gezmek istiyorsanız mutlaka kanguru kullanın; Çünkü çok fazla merdiven var ve yer altında zindanlara da iniliyor. Prag Kalesi'ne giderken 100e yakın merdiven çıktık ( başka bir yol var mıydı bilmiyoruz ) merdivenleri çıkarken kanguru kullanmam kolaylık sağladı.
Şehir eski bir şehir ve hep kaldırım taşları ile döşeli, bu yüzden spor ayakkabı öneriyoruz. Hele de kanguruyla yavrunuzu taşıyorsanız :)
Eski Şehir bölgesinde bulunan küçük marketlerde ne yazık ki bebek bezi veya maması türü şeyler bulamadık. Şehrin dışında bir AVM’ye (Tesco Market, Slavia durağında) gittiğimizde Türkiye’de mevcut olan bebek bezi ve mamalardan bulduk. Toprak bir yaşında ve kahvaltıda biz ne yediysek aynısından verdik. Ara öğünlerde ve öğlen yemeklerinde kavanoz mama, meyve tarzı şeylerle geçiştirdik. Akşamları da yemek yemek için gittiğimiz restoranlarda tavuk suyu çorba tercih ettim. Gayet güzel ve besleyici yemekleri var.