Güney Amerika’da yer alan Bolivya 1.100.000 kilometrekare alana sahip olup, Peru, Şili, Brezilya, Arjantin ve Paraguay ile komşudur. Yaklaşık 11 milyon kişilik nüfusa sahip bir ülkedir. Ülkeye “medeniyetler yatağı” denilmektedir.

Bolivya'nın kısa tarihçesi

Bolivya’daki ilk yerleşim Titicaca gölünün kuzey tarafında başlamıştır. Bolivya’daki ilk medeniyetin MS 100- MS 600 senelerinde buralarda yaşamaya başladığı tahmin edilmektedir. Hatta günümüzde Bolivya’daki yerli halk olan Aymara’ların bu medeniyeti kuranların torunları olduğu düşünülmektedir. Ancak 15. Yy ortalarında Peru’dan bu bölgeye gelen İnkalar Aymaraları yenerek Altiplano bölgesini ele geçirmişlerdir. 1531'de ise Francisco Pizarro bu bölgeye gelmiş ve İnkalar’ı yenerek bölgeyi kendi kontrolüne almıştır.

İspanyollar, bu bölgedeki zengin petrol ve doğalgaz yatakları ile altın, gümüş, bakır gibi yeraltı zenginliklerini keşfedince, 16.yy’da Afrika’dan buraya köleleri getirip, özellikle gümüş madenlerinde çalıştırmışlardır.

Bu dönemde bir İspanyol kolonisi haline gelen ülkenin merkezi gümüşün en yoğun olduğu Potosi kentiymiş. Hatta o dönemde Potosi, tüm Latin Amerika’nın en büyük kentiymiş.

Yerel halk zaman zaman İspanyollar’ın baskıcı tutumuna karşı ayaklansa da ilk büyük bağımsızlık hareketi 1809 senesinde vukuu bulmuş. İspanyollar bu hareketi bastırsa da arkası kesilmemiş ve 1825 senesinde İspanyollar Bolivya’nın bağımsızlığını kabul etmiş.

Ülke İspanyol sömürgeciliği döneminde “Yukarı Peru” olarak adlandırılıyormuş. Ancak bağımsızlık sonrasında tüm Güney Amerika'yı İspanyol boyunduruğundan kurtaran Simon Bolivar'ı yaşatmak ve duydukları saygı ve minneti göstermek için ülkenin adını “Bolivar’ın ülkesi” manasına gelen Bolivya olarak değiştirmişler.

Ulusal Kahraman: Simon Bolivar

Bolivya’da ulusal kahraman olarak kabul edilen 1825’te Bolivya’nın bağımsızlığını kazandıran Simon Bolivar aslında bir Venezuella’lı.

Bağımsızlıkla birlikte başkenti de Sucre olarak belirlemişler. Sucre şehri halen ülkenin anayasal başkenti. İdari başkent ise La Paz. Ancak en büyük ve gelişmiş kenti Santa Cruz de la Sierra.

Bağımsızlık sonrasında Bolivya’da maalesef istikrarlı bir siyasi yaşam sağlanamamıştır. 1825 senesinden bu yana 180 civarında darbe, 10’un üzerinde anayasa, 80 civarında cumhurbaşkanı görmüş olan ülkede 6 cumhurbaşkanı görev başındayken suikasta kurban gitmiştir.

Bolivya’nın komşularıyla özellikle de Şili ve Paraguay’la olan ilişkileri hep sorunlu olmuştur, dönem dönem bu ülkeler ile savaşlar yaşanmıştır. Özellikle 1883 senesindeki Pasifik savaşlarında Peru ve Şili'ye yenilince, pasifik kıyısındaki topraklarını kaybetmiş ve deniz ile olan ilişiği kesilmiş, bir kara ülkesine dönüşmüştür.

1932’de Paraguay ile başlayan sınır sorunu savaşı 1935 senesinde Paraguay’ın başarısı ile sonuçlanmış ve savaşa konu olan toprakların sadece %25’i Bolivya’da kalmıştır.

Bolivya zengin maden yataklarına sahip olduğundan, bu madenler de tarih boyunca ülkenin bir hedef olmasına neden olmuştur. Günümüzde bile bu kadar maden zengini bir ülkenin tüm yatakları farklı ülkeler tarafından işletildiği için, halk yokluk çekmektedir.

Madenler ilk olarak 1952’de devletleştirilmiş, 1966 senesinde tekrar özel sektöre devredilmiştir. Bu da halkın tepkilerine neden olmuş ve ülkede huzursuzluk baş göstermiştir. Tam bu dönemde Ernesto Che Guevara önderliğinde ve Küba desteğiyle Bolivya devrim hareketi başlatılmıştır. Guevara'nın yaklaşık elli kişiden oluşan ordusu ile ELN adı verilen Bolivya Ulusal Bağımsızlık Ordusu bir gerilla birlik oluşturmuş ve dağlık Camri bölgesinde Bolivya düzenli ordusuna karşı bazı başarılar elde etmiştir. Ancak Bolivya düzenli ordusu bu gerilla birliğini sindirmiş, 9 Ekim 1967'da La Higuera'da Ernesto Che Guevara'yı öldürerek de bu devrim hareketini sonlandırmıştır.

Ernesto Che Guevara'nın Devrim hazırlığındayken Bolivya askerleri tarafından yakalanıp öldürülmesi, Sosyalizme Doğru Hareket Partisinin iktidar olmasına neden olmuştur.

Karışıklıklar bununla da sınırlı kalmamış. Devlet 1974'te fiyat ayarlamaları yapınca ülkede büyük karışıklıklar çıkmış, yüzlerce kişi öldürülmüş ve 1976'da ordu idareye el koyarak yönetimi ele almıştır. 1982 yılında ordu, General Guido Vildoso'yu Cumhurbaşkanlığına getirdikten sonra ülkede sükûnet sağlanmıştır.

2000 senesinde ise tarihteki ilk su savaşları olarak anılan “Cochabamba su savaşları” başlar. Bolivya’daki suyu elinde tutan Amerikan firması su fiyatlarına %40’dan %200’e varan zam yapınca halk ayaklanır. Özellikle çiftçi, işçi ve öğrenci grupları bir grup kurarlar ve şehrin giriş ve çıkışlarını, tüm yolları bloke ederler. Kentte hatta ülkede işler durma noktasına gelir.

Bolivya yönetimi de olağanüstü hal ve sıkı yönetim ilan eder. Amerikan su şirketi Agua del Tunari projesini geri çekmek durumunda kalır. Bu olay suların küresel özelleştirilmesine karşı verilen en başarılı mücadele olmuştur.

2003’te ise Başbakan Gonzalo Sanchez, Bolivya’nın yeraltı zenginliklerini savurmaya ve Şili üzerinden Amerika’ya çok ucuza doğal gaz satmaya kalkışınca halk yeniden ayaklanır. Bu ayaklanmalarda 60 kişi hayatını kaybeder. Ayaklanmaları bastıramayınca Gonzalo Sanchez, Amerika’ya kaçar.

Bu kez de yerine Carlos Mesa geçer, ayaklanmaları bastırır. Ancak 2 sene sonra 2005 senesinde yeni özelleştirme girişimleri ile halk önüne çıkınca yeniden ayaklanmalar başlar.

Günümüzdeki Bolivya devlet başkanı 2006’dan bu yana Aymara asıllı olan Evo Morales’tir. Bolivya tarihinin ilk kızılderili kökenli başkanı olan Morales, 1 Mayıs 2006 tarihinde, ülkedeki yabancı şirketlerin kontrolü altındaki, doğal gaz ve petrol alanlarını devletleştirdiğini açıklayarak halkın sempatisini kazanmıştır.

Bu kadar karışıklık yaşayan Bolivya’da zorunlu askerlik yok, askerlik isteğe bağlı. Askerlerin %20’si ise 14-16 yaş arasında.

Tüm bu yaşananlar sonrası Bolivya turizmini canlandırmak istediğinden Amerika dışında hiç bir ülkeden vize istemiyor.

Başkent La Paz

La Paz çoğu kişi tarafından Dünya’nın en yüksek başkenti olarak bilinmektedir. Ancak Bolivya’nın anayasal başkenti La Paz değil Sucre’dir. La Paz Bolivya’nın yönetimsel başkentidir.

Dünya’nın en yüksek başkenti ise Tibet’te yer alan Lhasa’dır. Ancak bazı kişilere göre de Tibet Çin’in özerk bir bölgesi olduğundan, Tibet bir ülke Lhasa da bir başkent olarak kabul görmemektedir. Yani işin özü dünya’nın en yüksek başkenti olma yarışında Lhasa ve La Paz kapışmaktadır.

Yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı La Paz kenti, deniz seviyesinden 3.600 metre yükseklikte yer alır. Lhasa da deniz seviyesinden 3.600 metre yüksekliktedir. La Paz’ın havaalanı ise 4.082 metre yükseklikteki El Alto bölgesindedir. Uçakların iniş yaparken yükseldiği tek havalimanı olma özelliğine sahiptir. La Paz da aynı Peru’nun Cuzco kenti gibi bir çukurda kurulmuştur.

“Barış” anlamına gelen La Paz, ilk olarak 1548 senesinde Alonso de Mendoza'nun önderliğindeki İspanyollar tarafından Nuestra Señora de La Paz (Barışın kutsanmış Meryem Anası) adıyla kurulmuştur. Adının barış olmasının nedeni ise önceki bir ayaklanmadan sonra barışın sağlanmış olmasındandır.

1825'de yani Bolivya’nın bağımsızlığını ilan ettiği tarihte Ayacucho'da İspanyol ordusu malup edilince kentin adı La Paz de Ayacucho (Ayacucho Barışı) olarak değiştirilmiştir.

1898'de Bakanlar Kurulu kente taşınınca ülkenin yönetimsel başkenti durumuna gelmiştir. Kente girdiğimizde yoğun bir trafik ile karşılaşıyoruz. İstanbul’daki gibi seyyar satıcılar arabaların arasında ordu gibi dolaşıyorlar.

La paz’da en önemli doğal afetlerden biri toprak kayması. Her yıl yağmurlu sezon sonu 100’e yakın toprak kayması yaşanıyormuş. Bu sezonda demiryolu yolculuğu yapmak riskli çünkü raylar kayabiliyor, ölümle sonuçlanan kazalar yaşanabiliyormuş. Bu nedenle biz de ne olur ne olmaz diye La Paz’a Copacabana üzerinden 3 saat süren bir otobüs yolculuğu ile geçmeyi tercih ettik.

Bolivya insanı, Perulu’lara göre daha şişman ve göğüs kafesleri daha gelişmiş. Kısa boylu ve koyu tenliler. Kadınların saçları genelde iki yandan saç örgülü, renkli ipliklerden yapılmış kordonlarla bağlıyorlar. Kafalarında mutlaka şapka var. Şapkayı Bolivya’ya İspanyollar getirmiş. Halâ kullanıyorlar. Evli kadınlar tam tepelerinde, bekar kızlar hafif yana kaydırarak takıyorlar melon şapkalarını. Ev içi şiddet çok yaygın, boşanma oranı çok yüksekmiş.

Nüfusun %20’sini Aymara’lar, %15’ini Quechua’lar, %20’sini diğer Güney Amerika yerlileri, %30’unu yerli halk ve Avrupalı karışımı olan Mentizo’lar, %15’ini ise tamamen beyaz Avrupalı’lar oluşturuyor. Avrupa’dan gelip buraya yerleşenler Almanlar, İtalyanlar, Hırvatlar ve Polonyalılar. Ekonomi ve ticaret ise işte bu %15’lik dilimi oluşturan beyaz Avrupalı’ların elinde. Yani asıl yerli halk kendi vatanında, kendi topraklarında maalesef ikinci sınıf durumunda.

İlk olarak şehrin ana caddesine gidiyoruz. Cotahuma bölgesindeki La Paz Plaza oteline yerleşiyoruz. Otelimiz çok merkezi şehrin tam göbeğinde.

İlk olarak bu caddede yürüyüşe çıkıyoruz. Çok sayıda Avrupai tarzda restoran ve kafeterya olması dikkatimizi çekiyor. Ancak halk yine hep yerel kıyafetleri içinde.

Kentte iki tane önemli meydan var bunlardan biri İspanya Meydanı (Plaza Espana), diğeri ise Avaroa Meydanı. Cadde üzerinde yer alan İspanyol mimari tarzındaki binalar dikkat çekici. Bu binaların en yoğunluklu olarak bulunduğu cadde ise Calle Jaen.

Buradan Sagarnaga caddesine gidiyoruz. Bu cadde San Francisco meydanının hemen güneyinde yer alan La Paz’ın en fazla turist çeken yerlerinden biri. Burada Bolivyalı sanatçıların yaptıkları eserlerin sergilendiği mağazalar, tur şirketleri ve turizm ofisleri yer alıyor.

Ardından Murillo meydanına geliyoruz. Meydandaki dondurmacılar ve maskeli ayakkabı boyacıları bu meydanın sembolleri olmuşlar.

Başbakanlık sarayı, meclis binaları ve mozoleyi görüyoruz. Şehrin ana katedrali de burada yer alıyor.

Halkın %70’i Katolik, %18’i Protestan, geri kalanlar ise çeşitli yerel inanışlara sahip. Ancak ülke genelinde halen eski geleneklerini devam ettiriyorlar. Ancak halk sıklıkla kiliseye gidiyor olsa da inanışlarında yerel dinler çok etkili. Dua edişleri Şaman töreni gibi… Batıl inançlar ve büyü, din ile karışmış.

Neredeyse herkes Ant Haçı (Croix Andine) kolyesi takıyor. Bu haç 4 köşeli ve 3 katlı bir haç. 4 köşe 4 yönü, 3 kat dün, bugün, yarını simgeliyor.

Ulusal hayvanları kondor, puma ve yılan. Kondor gökyüzünü, puma yeryüzünü, yılan ise yer altını simgeliyor.

Lama, alpaca, guanaco, vikunya denilen hayvanların etinden, sütünden ve yününden faydalanıyorlar. Alpaca yünü çok sıcak tuttuğundan genelde tekstilde çok kullanılıyor. Vikunya’dan elde edilen yün ise çok çok pahalı. Vikunya yününün hayvan canlı iken acı çektirilerek alındığını söylüyor rehberimiz. Hayvan öldükten sonra tüyleri özelliğini kaybediyormuş. Bu nedenle Vikunya yününde yapılma herhangi bir şey almayı reddediyoruz. Bolivya’da para birimi Bolivyanos ve 100 $, 700 Bolivyanos’a eşit.

Daha sonra koloniyal dönemden kalan 2 katlı bitişik nizam yapılmış ferforje balkonlu renk renk binaların bulunduğu Müze Sokağı’na geliyoruz. Sokağın başında seramik bir tablo üzerinde sokağın planı asılmış.

Bu sokakta yer alan Kıymetli Metaller Müzesi de kentin ilginç ve görülmeye değer müzelerinden. Burada 3.500 parça altın ve gümüş obje ve süslemeler, silah, tablo ve müzik aletleri yer alıyor.

Bolivya’da 3 resmi dil konuşuluyor. Bunlar İspanyolca, Aymara dili ve Quechua dilleri. Yerel halk arasında İngilizce bilen neredeyse olmadığından alışverişte falan genelde kağıda yazarak anlaşıyor ve pazarlık ediyoruz.

La Paz’daki Avrupai restoranların işletmesi de burada yaşayan Avrupalı’ların elinde. Biz de akşam yemeği için meşhur Viyana Restorana gidiyoruz. Çok şık bir restoran Bolivya’nın en iyi restoranlarından biriymiş. Genelde devlet adamları ve iş adamları yurtdışından gelen misafirlerini bu restorana getirirlermiş. Sahibi de Viyana’lı hoş sohbet bir bey.

Burada “Aciyeko” denilen bir çorba içtik. Oldukça acı olan bu çorbanın içinde bir de yumurta var. “Quinva” denilen bulgura benzeyen bir tahıl cinsi de yemeklerinde çokça kullanılıyor.

Yemek eşliğinde ise “Chaf lay” dedikleri Bolivya’nın ulusal içkisini içiyoruz. Gazoz, üzümden yapılma bir alkollü içki, limon dilimleri ve bol buz ile servis edilen hoş bir içki.

Burada yerel dansçıları seyredip, yerel müziklerini dinliyoruz. Müziklerinde çaranga dedikleri gitara benzeyen yaylı çalgılar ön planda.

Gecenin sonunda epey yorulduğumuzdan otele geri dönüyoruz.La paz'da konaklamak için ulaşımı kolay ve yemekleri lezzentli Rendezvous Hotel ve Casa Skyways B&B gibi otelleri tercih edebilirsiniz. 

HÜSEYİN YILMAZ

Yazar Hakkında

HÜSEYİN YILMAZ

 1942 Sinop Ayancık doğumluyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmet nedeni ile Hakkari, Yüksekova, Siirt’te görev yaptım.